28 Aralık 2012 Cuma

Konudan Konuya Sek Sek Oynamak Vol. 5

     Zaman: Bilinmiyor, zaten hiç bilinmez.
     Yer: O da bilinmiyor, tanrım albüm kapağı bilinmeyen bir sanatçı gibiyim.
     Karakterler: Bir düşüneyim, onu da bilemedim bak. Sen kafanda kurgula, geliyorum ben.
     Olay Örgüsü: KAHİN MİYİM BEN! OKU DA GÖR, TEALLAAAĞM. Öğrencilere dayatılan, düzdürtülen, standartına saptırdıtılan şeyler burada işlemiyor. Fizik kanunları da işlemesin dedim; ama o yemedi. DEMİT.
     Ana Fikir: Bak o kesinlikle yok, ondan emin olabilirsin. Bilinen tek şey; ana fikirden muaf tutulduğu sözcüklerimin.


     - Böyle giriş gelişme yaptıktan sonra da hiç sonucunu getiresim gelmez. Şu an içimdeki öykü canavarı resmen klavyeden soğudu, zihnimden sıyırıp bedenini ruhuyla beraber halay çekmeye başladı. Ruhsar gelse de geri getirse o ruhu, bir de su getirse, iki sevap kazanır cennetinin kadını da olur hem. Bir beklentiye girdiyseniz kusura bakmayın, bundan sonra yolumuza hikayesellikten ziyade ne olduğu belli olmayan bir şeyle devam edeceğiz. Aslında yine kısacası BİLİNMİYOR. -


     "Günlük güneşlik" kavramını elindeki ışın kılıcıyla delen Mikail, bulutların ardına gizlediği Felsefe Taşı'nı felsefe yapmaya çalışan ergenlerin kafasına fırlatırken "sinirlenince terliğini fırlatan anne" görüntüsünü anımsatıyordu, gerçek filozofların namusunu, ırzını, haysiyetini korumaya çalışıyordu herhalde. Benim gibiler pek kalmadı, nesilimiz tükeniyor, bir dinazor kemiğinde reenkarne olacağım, o zaman iki tükenen neslin birleşiminden bir mükemmeliyet oluşacak. Yani 2 alana 1 bedava gibi bir şey, nitelendiremedim, sanırım Ruhsar lanetlemeye başladı. Pislik......


     Her şerdeki hayrı bulmaya çalışan bir çoban olup Simyacı'nın içine dalası gelirken paletlerini evde unuttuğunu hatırlayan bir pilot olmaktansa, pilot olduğunu unutan bir denizci olmayı yeğlerim. Günün anlam ve önemini "bugün üzerimde bir salaklık var" diye aktarırken bu anlamın bütün haftaya yayıldığını kaşlarımı çatıp gözlerimi kısarak, görmediğiniz o aptal ifadeyi üzerime geçirip yazmak istedim. Aslında istemedim, klavyenin üzerindeki parmaklar manyak gibi kendileri yazdı, benden bağımsız. Kafa nerede, kafa kağıdı, kese kağıdı, kağıttan röpdeşambır... Bu arada marketlerde ilk denemede o lanet poşeti açabilen insanlar var mı? SERGİSİNİ YAPALIM YA, nesli tükenmeden.


     Nesiller arası farkları ortadan kaldırmak için jenerasyonların kütle merkezlerini toplayıp karesini aldıktan sonra üçe bölüp aritmetiğinden integralini çıkartıyorlarmış. Çıkan sonucu da nüfus müdürlüğüne götürüp orada belli bir sisteme sokup, beceremedikleri çuvallardaki incirleri toplayıp bir incir tatlısı yapıyorlarmış. Sonra tatlıların içine bir yüzük saklayıp yüzüklerin efendisiciliği oynayarak içindeki çocuğu dışarı çıkartarak eğleniyorlarmış. Ne gereksiz, kafaları birbirine tokuşturup içinden çıkan damarlarla bir Süveyş kanalı yapıp yeni ticaret alanları keşfetsek daha işlevsel olur. Her şeyi İsviçre'ye bırakmayın, biraz atak olun.


     Öğütülmüş pirinci tarhana çorbasına atınca içinden "çile bülbülüm" diyen muhabbet kuşu çıkıyormuş. Tarhana çorbasının zaman makinesi etkisi görmesinden olsa gerek, yıllar önceden tanıdığı bir bülbülü hatırlıyormuş kuş o sırada. Kuş beyinli olsa da vefalı, vefalı olsa da kuş beyinli. Peki ben ne anladım o zaman bu işin balesinden, pabucundan, platform topuklusundan? Bir "of" çeksem karşıki apartman duyar, bir müzik açsam alttaki komşu "yeter lan" diye sinirlenir. Komşunun çocuğunun üçüncü dereceden kuzeni bile dert olmuş artık, zaman çok bozdu. Zamanı buzdolabına koymazsanız işte oda sıcaklığında böyle bozulur, hiç öğretmediler mi size küçükken, hiç görmediniz mi büyüğünüzden? Torunlarıma bırakacağım bir twitter ismi arıyorum bu arada, nasıl bir dünya bırakacağız onlara artık hiç bilmiyorum! Kahve fallarında gerçeklik payı olsaydı -bazen var aslında- hayat belki sürpriz unsurunu şekerini kaybetmiş bir baykuş gibi ortadan kaldırırdı. -sürpriz unsuru tatlıdır da aslında- Bir dahaki sefere telvemi üç kere tütütütüleyerek kapatacağım, üç kere "boş ol" demesem de "benim ol" desem baykuşun şekerini bulurum belki. Ağzımla kuş tutacağıma kuşa şeker tutturarak yeni bir atasözü, geleceğin atası, atasiyesi falan olurum. "Geçmişin üzerine Sünger Bob çekip hep beraber Patrick'in göbeğini eritelim." desem, Dukan diyetini getirir misiniz? Boş olma dolu ol. Bardakta su kalmış daha, vicdansız.



 Milyon defa dinlenesilerden. - ya da dinlenisilerden, yazımı tutturamadım. -

8 yorum:

  1. Bak gecenin bir yarısı nerde buldum kendimi. Aslında uykum var ama ders çalışmam gerektiği için yatmıyorum ama ders de çalışmıyorum ama buna üzülüyorum, zaten yatsam da uyku tutmaz ama belki de tutar deneyeyim mi?
    Arkadaş ne zaman senin yazılarını okumaya kalksam bitiremiyorum. Bugün de pek merak ettiğim mezapotomik-uf böyle miydi- retikulum'u okuyordum babamın bilgisayarında ki babam geldi.
    Zaten cümlelerini zor anlıyorum. Of bazılarını hiç anlamıyorum. Bundan büyük bir zevk alıyor olmalısın. Hadi itiraf et.
    Hani sen beni mimlemiştin de yapmamıştım ya ben. Çıkaramadın şimdi di mi çünkü bu olay milyonlarca kez olmuştu. İşte ben onu yapmayı düşünüyorum bir ara. Uf şimdi söyledim ya kesin yapamam.
    Bu arada bu yazı hiç yorum almamış. O yüzden bu yazının altını seçtim kafanı şişirmek için. Bir blogda bir yazının altında 0 yorum yazınca, hadi o neyse de hele hele yalnızlığını bağırır gibi hiç yorum yok yazınca bir hüzünleniyorum. Kimse 0 yorum almasın istiyorum.
    Bir de ben senin yazılarına hep yorum yapmak istiyorum ama yazıyla alakalı da olsun istiyorum yorumum. Tabi önce yazıyı anlamam gerekiyor. Artık ara sıra gelip böyle amaçsızca aklıma gelenleri sıralamaya karar verdim.
    Neyse beyza ben ne zaman büyücem ya, ne zaman karakterim oturcak benim söyler misin? :D Beni ben yapan özelliklerim neler benim? Bence hiç yok, o zaman ben ben değil miyim şimdi? Ben neyim kimim beyza?

    YanıtlaSil
  2. Hık demiş klavyesinden düşmüşündeyim ben de, ders çalışmam lazım ama yok, başaramıyorum, bünyem kaldırmıyor, vicdan azabı çekemiyorum ama, üzülemiyorum sevinemiyorum da, saçmayım yani yine. ehehe.
    ahahahahaa, belki biraz o zevki alabilirim üzerime.
    Sen bir ara bana sanki "bir mim yapcam"lı bir haber vermiştin yine böyle, anlama ama demiştin, ben zaten anlamamıştım, yine anlamadım tabi, aynı şey mi onu da bilemem; ama olsun bir anımsanmışlık var ortada ya. ahaha.
    Yalnızlığıma ortak oldun, o zaman yalnız değilim. Çünkü iki kişinin bildiği sır değildir, o zaman o mantıkla bu da yalnızlık değil. -What The Thing? -
    Ya ama gören de beni Divan Edebiyatı'ndan kalma bir kalemi var sanır, hiçbir şey anlaşılmayan bir şey. ahahaha. Ama bazen anlam karmaşasının boyutunu kaçırıyorum, aynoğ. AMA EĞLENCELİ.
    Böyle bir soruyu sorabilecek kıvama gelmişsen zaten "büyüme" eylemini gerçekleştirmeye başlamışsın demektir, hani bir bilinç oturmuş falan. Seni sen yapan özelliklerin bence merakın, titizliğin, meraklı bir kişisin, başladığın işi bitirme meraklısı, dağınık ama düzenli -nasıl oluyorsa- ve daha benim bilemeyeceğim içselliğin.
    Ama sen aslında kimsene gelirsek; gökyüzünden sayfalara dökülen bir sözcük bulutusun. asadfsdfhg bu açıklama çok basit oldu, savsak, bir şey diyemeyeceğim, orası senin ve bilinçaltının bileceği iş bulutuscum.

    Gecenin bir saati, hem de uykulu gözlerini, buraya ayırman ne tatlı bir mutluluk sebebi. Ne bileyim, belirtmek istedim. ehehe.
    İstediğini yaz, ben alışkınım saçmalamaya, yunoğ.

    YanıtlaSil
  3. başlık evet ''sek sek'' aynen... benim beyin iflas....
    kendime gelemiyorum dur bi su istiiim ruhlardan ooommmm.....

    YanıtlaSil
  4. ahahaha, ruhlar aleminden gelirken bize de getir bir şeyler amaaaa.

    YanıtlaSil
  5. Bu hikayenin en çok giriş bölümünü sevdim. Komik insan :)) Bu arada ben öğretmen değilim :)

    YanıtlaSil
  6. ahaha sevdirebildiysem ne mutlu.
    Tamamdır, yanlış anlaşılma olmuş o zaman. ehehe.

    YanıtlaSil