21 Şubat 2013 Perşembe

Devrik Cümlelerde Devinen Sözcükler

     “Arka sokaklarda dolaşan bir psişik kelebeğe rastladık, etrafındaki kozaları etkiliyor şırfıntı. Zaman olgusundan sıyrılıp solucan deliğinden kaçırmış bedenini, ölmüyor da bir türlü. Etkisini dudaklardan saçlara kadar hissettiriyor, elinde kanlı bir bıçak tutuyor, bir an sonra ‘Piçakları kaldirun.’ diye bağırıyor; ama laz değil aslında. Dünya yuvarlanırken falso almış sanırım, ne hale geldik böyle?” diyordu Adem, üzerinde polis kıyafeti, kıyafetin üzerinde FBI, onun üzerinde de gülen yüzlü Gülenay. “Rozetim ve kaşlarım kanadına bela olacak, gözlerimden akan denizlerde boğacağım onu. Bana bahşedilen gücü üzerine yoğunlaştırarak kaldırma kuvvetini arttırıp dibe çöktüreceğim. Sonra ‘hamçökelek’ diyecek, tek lokma yemek vermeyeceğim. Vicdanımı Hannibal’a bağışladım, bir ekmek olup doyurur belki onu.” diye ekledi sonra, insanlığın gidişatından duyduğu tiksintiyi onu bir yamyama – yamyam deyip geçme, izle Hannibal serisini, baştan sona – yedirerek içinde körelttiğini anlatıyordu. Bu anlatımın güçlü oluşu bilinçaltına bir uyku getirdi sonra. Uyku çökerken üzerine zihni kapanarak uykudan uyanma pozisyonuna geçti. Kapanırken bilinçaltı açıldı gözleri usulca.


     Zaman yokuş aşağı yuvarlanırken uçurumdan imdadına koşan bir yavru kedi tüyü gibi fırladı yerinden, uyanması için bir sebebe ihtiyacı yoktu, vücudu uykuyu vakumlayınca istemsiz bir eylem halini alıyordu zaten. İçinden geçeni dışa vurup bir hipoteze dönüştürerek karşısındakinin beynine iki ters bir düz yapmayı planlasa da vazgeçti, zihnindeki kuşları bu günlük özgürlüğe uğurlayacaktı. Kafeslerinde çok zaman geçirmişlerdi, artık ayıp zaten, insanlığı kafese kapatan şerefini eskiciye sattıktan sonra üzerine bir de çiğ köfte söyleyen insanlar gibi olurdu sonra. Olumsuz eylemlerin yaptırımlarını oldurabilecekken neden azıyla yetinen bir mundar olsun ki? DEĞİL.


     Sözcükler yerlerini almaya, aldıkça sapıtmaya, sapıttıkça klavyede horon tepmeye başlıyorlardı, yazar burada trafik polisi rolüne bürünüp onlara kırmızı kart çekmeliydi; ama üşengeçliğinin üzerinde güreş yapan uykusu engeldi buna. O da gülümsemeyi seçti; çünkü hayat gülümsedikçe güzel. Hayat, onu gülümsenebilecek bir olgu olarak görebilmeye başlayınca güzel. Hayat aslında hep güzel, kafasıyla tatlısıyla.



     Devrik cümlelerin devranına dalan yazar, içinde devinen hayallerini zihnini projeksiyon olarak kullanıp kağıda dökmeliydi, hayatın kurgusal anatomisini çıkararak zamanın çarkınının kinetik enerjisini almalıydı elinden, dönmesin, ilerlemesin diye artık. Bir günü bize ısmarlasa, bir anı, bir dakikayı. Hep kendine, hep bir bencillik, hep bir hiçliğe yuvarlanma isteği var sanırım onda. Hayallerini cimrileştirmiş soyutlukta kıvrılan somutluğa da etkisini hissettiren biri; zaman, azı yetmiyor çoğu da bir türlü gelmiyor.



     Tezatlıklardan doğan güzel ambiyansın içindeki renk karmaşasının gözlere hitabında büyülenen iris, güneşin yansımasıyla daha da açılırken yazara “Artık şu paragrafları bir konuya bağla.” mesajı veriyordu; ama burada yazar kişisi olan tatlı bağyan “Paragrafların bir bütün olmasına gerek yok, bazen rastgele akan gerçeklik büyüler insanı, duyguların tercümesini onlar yapar. Yaptırım gücü kuvvetli sözcüklerin, katledildikçe kırılan vücutlarına merhem olmak için bazen betimsel saçmalıklar gerekir. Ah zamanın tiktaklarında sürünen akreple yelkovan, sizler de buyuruverin içeri. Dışarısı her zamanki gibi mevsim normallerinden sapmış durumda, bari sizler de tam sapıtın da bu sapıtılmışlıkta bir bütün olalım beraber.” diyerek susturuyordu gözleri.



     Sabrın selametini kaybetmekten korkan okurla bir empati yaşayarak susturuyordu kendini sonra. Hayatın sunduğu olasılıklar dizisinde can buluyordu sözcükler; gerçekliğe, gevezeliğe, gereksizliğe, gerektirilmeksizliğe ve kafiyeli diğer kalabalığa.


- Belirsiz bir gelecekte, belirsiz bir gerçeklikte, belirsiz kitabımdan. Belirsiz hep, belirtme sıfatları olsa da belirmeye üşenen bir belirsizlik. Nihilist mi ki acaba? -



Milyon defa dinlenilse de sıkmayacak-gillerden.

6 yorum:

  1. Beyza yazılarına yorum yapmak zor biliyor musun? hahha yani okuduktan sonra ee ne yazacağım şimdi gibi bir durum oluyor. Bu arada yazı başlıkların için ayrıca tebrik etmek isterim yaratıcısın :)

    YanıtlaSil
  2. ahahaha, ilginç bir tespit olmuş o.
    Başlık koyma kısmı biraz gıcık olduğum yer aslında, çaktırma..... ahaha.

    YanıtlaSil
  3. Ahahha peki peki çaktırmıyoruz ama sahiden çok iyi :)

    YanıtlaSil
  4. ahaha teşekkürler, yorumların tebessüm ettirici hep.

    YanıtlaSil
  5. Kırmızı kart çekilen sözcükler, psişik kelebek, hayat aslında hep güzel...mi ??... gibi başlıklar geldi aklıma. Amaaannn sen yaz yeter ki, kim takar kırmızı başlığı ? Sadece başlığı :))

    YanıtlaSil
  6. Onlar da güzelmiş, fikirlerin zenginlik verdi yazıya, teşekkürler. ehehe.
    Hepimiz yazalım!

    YanıtlaSil