20 Ağustos 2013 Salı

Bahanesi Kabzasında Seken Kafiyelerin

     "Hayallerime aparkatını vurduğunda hayat, yaşım 15'e daha yürüyen merdiven bile dayamamıştı." derken üzerine Cindrella Man'deki Russel Crowe'un ruh hali çizgisini geçirmiş ve peltek kelime haznesiyle sözcükleri prenses Diana kıvamındaki konuşma çizgisinin üzerine dizmişti. Dairelerden elips yapan sözcükleri ise, çizginin üzerinde yürüyemedikleri için sarhoş damgası yemiş gibiydiler.


     "Hayallerine sol kroşe atıyormuş gibi yapıp sağdan çaksaydın ya o zaman sen de?" dediğimde suratıma öyle bir bakışı vardı ki, her şeyin içindeki mizahı keşfedişime sinir olduğunu mimiklerinin en derin çizgilerine yerleşmiş öfkesinden okuyabiliyordum, kitap gibi; ama şu yeni dönemin zıpır zırvalarından, yani çok da iyi sayılmaz.


     "Hayat da bir boks ringidir, hakem 10'a ulaşıp düdüğünü çalmadan kalkarsan kazanırsın anca. Osmanlı tokatlarında yükselme devrini kaçırmayıp kendi reformunu gerçekleştirmelisin her zaman."


     Yılların üzerine geçirmiş olduğu hüzünle karışık yağmur beni derin bir huşuya sevk ediyordu saçma bir şekilde. Onunla her konuşuşum üzerime bir olgunluk bırakıp rüzgarla beraber gökyüzünde salsa yapmaya başlıyordu sanki. Ah, zamanın kahpe çizgilerindeki kahve tonlarını zamane zamansızlığında hissediyordum belki de onun sayesinde. Dudağından çıkan her kelimeyi, üç yüz kilometre bölü saat hızla yakalamaya çalışıyordum. Çünkü, zaman öyle bir geçiyordu ki Süreyya Ayhan bedeninde Usain Bolt olsa bile olimpiyat madalyasını zamanın koşu ayakkabılarından kazanamıyordu insan.


     Kırlangıçlara meze yaptığı kır saçlarının arasında yükselen kahve küçük telleri, hala hayata tutunmaya çalışan uzuvlarını temsilen her daim amuda kalmış bir vaziyette dikiliyordu tepesinde. Ama, devreye girince hayatın devreleri, kısa devreye kurban gider insanın kahpe ömrünün son saniyeleri.
    

     Son sözleri, gözlerinden çekilen hayatın lanet yansımasına küfür mahiyetinde yükselirken gökyüzünde içime girip bir anlam denizinde boğdu ruhumun yüzme öğrenmeye çalışan o 7 yaşındaki paletlerini. Belki de bir bahane arıyordum sadece ve silahımın kabzasına yansıttığım bu anı marine ettiğim parmaklarımda buluşturup Azrail'in sopasıyla vurarak kafasına eziyordum, kim bilir? Ama hayat beni sonunda, kötülerin üzerinden kendisini almam için kiraladı. Sahibinden.com'a ilan verecekken ruhlar aleminden bir ambargo yedi ve şimdi afiyetini zafiyetiyle buluşturup izafiyet haline getirdiği bu döngüyü örgü örerek bile düzeltemiyordu, istediğini de sanmıyorum pek. 


     Kanlar içinde yükselirken bedenler, sorulmaz artık nedenler, anlamını yitirir kelimeler, sessizlik sarar vücudu ve nefesi keser havanın içinde yükselen kafiyeler.


     Ya öyle işte, sonun getirdiği başlangıçla getirdiğim sonların sonu yok gibi bu aralar. Biliyorum, ben bir eksikliği kapattım. Peki, ben kim miyim? Aaa amaaaağ, işte size söyleyemeyeceğim tek sır bu. İtiraf edin ama beni seviyorsunuz. Büyüklerimin ellerinden küçüklerimin alınlarından yaşıtlarımın yanaklarından öperim,
XOXO YOYO,
Dexter-iye



İzledikçe kendini izleten, sıkmayan-gillerden. Ayriyeten, yazıyı da ufaktan dansa kaldırıyor.

3 yorum:

  1. Ahahha kimsin sennn? seviyoruz tabii ki Beyza :)) 1 aydır sesin çıkmıyordu. Yine Russell Crowe'a takılmacalar filan :P

    YanıtlaSil
  2. Yok yahu, tekrardan izlediğimden değil aklıma geldiğinden devreye girdi Russell. Peltek adam! ahaha.

    YanıtlaSil