tag:blogger.com,1999:blog-48316480785547785242024-03-13T07:59:14.138+03:00O Hikayedeki Mazbut DişiBazen ciddi çoğu zaman ciddiyetten uzak bir blog.Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.comBlogger196125tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-70778625502021453282019-12-13T01:02:00.000+03:002019-12-13T01:02:27.669+03:00Hüptrik Hüviyetler<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: inherit;"><b> Bilgisayara takılı soğutucunun sesi gibi
irrrite edici bir konuşma prensibine sahip insanlara ait göstermelik samimiyet
misali sakil bir niyet kara delik olup vakumluyor zamanı, zaman dediğimiz şeyse
değerlendikçe hızlanan bir zavallı. Haha, kandırılmış bir algı tayin ederken
zihinlerin dönüm noktasında düğüm olan gerçekleri, insan egosundan taviz verip
kabullenemiyor aslında kuzu olan fabrikasyon fikirlerini. Hür olmayan
hüviyetlerin hüzün veren gülünç benliklerinde ölçeklendirilmiş dünya,
sınırlanmış tabiatlar içinde çarpık işlenen verilerle dolu. Sınıflarla
ötekileşen bireyler öfkeyle bilendikçe insanlık bileklerinden kan sızdıran bir
kesik alır, sanki intiharın eşiğinde. Yıkandıkça kirlenen beyinler ve doldukça
boşalan kafalar tokuşunca kırılan taraf beşeriyet, beşi bir yerdelerin tozu
kadar değeri olmayan masumiyet delik deşik yerde ve kesik kesik soluyan
gerçeklik sanal bir şölende paravan edilmiş halde yalan sözlerin tırnak
içlerinde.</b></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><b><br /></b></span></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-weight: bold; line-height: 115%;"><br /></span><span style="line-height: 115%;"><b> Neyselerden öteye aşiret yok,
örfe uçan tekme atmak adetten. Bir kulak temizleme aparatı lazım arınmak için
art niyetten. Cümle belki ahiretten; ama eylem gelir cenabetten, nezakaten
necasete batar metanetli felaketler. Manşetinde ibadet saç dibinde ihanet ve bir
rivayete göre de hap yerinde feraset. Güzelin hıyaneti ile düet halindeyken riayet, tatlım sendeki bu "<i>kıllık</i>" üffürükçüden mi emanet? Belki de
işin kerameti güldürebilmektir Kel Ahmet'i – </b>kafiyeler tükenişin eşiğinde<b> –
eşiğindeyken bir afetin, baksana hala elinde el işi ziyaneti(</b>ziyan edilen şey, ben buldum! kafiye için...<b>); bu arada pusulanın ucundan ayaklara
serilmiyor bulutların üzerinde vadedilmiş topraklardaki parsellerin iskana uygun
velayeti ve artık gözükmüyor bile inayetin silueti. Olsaydı da yeseydik güzel olurdu ama, bol fıstıklı şöbiyeti... – </b>sanırım
tükendi<b> –</b></span></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><b><br /></b></span></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<b><span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><br /></span></span> Alfabede isyan; sahibini garipseyen kelimeler kaçış yolunu sürçmelerde ararken sürtünme kuvvetini inkar eden bir rüzgar yardıma koşmaya çalışır; ama ayağından çekiştiren yavru bir esinti kafasını karıştırdığı için yanlış yöne sapıp başkasının üzerine yığıldığından hedefi tutturamaz, çaresiz kalan kelimeler de çözümü dili ısırtmakta bulur. Ama dişler işbirliğine yanaşmazsa; </b>çünkü acı yüzünden dişlerin dille arası bozulabiliyor ve dilin öfkesi karşısında dişler o kadar sert kalamayabiliyor<b>; beynin oksijen stoğuna sızıp kendi göğsündeki harfleri söktükten sonra mekanizmanın iplerine asar ve üç kere sallar; sonra karışan kafa doğru dizilimi bulamaz ve kekekesintiye uğrar söylemek istedikleri. Böylece sırasını salan kelime de eksik kalmasına rağmen iç huzura kavuşur; çünkü kurtulmuştur o iğrenç sözlerin ögesi olma zulmünün yüklediği sorumluluğun kesme işaretli etkisinden. Hatta kulaktan kaçıp tamamen çıksa oradan muhtemelen eskisinden bile iyi olur. Ama çok zor; çünkü hafıza garip bir şey, vantuz gibi <i>hüp diye içine</i> bir anda çekip <i>kuzu kuzu</i> tekrar ağza getirebilir. <i>Ayy</i>!</b><br />
<b><br /></b>
<br />
- La'dan girip sol'den mi sürçse dilim; ama maalesef ki ben kat'i surette Amy değilim. Gırtlaktan çıkma sesler birazcık cırtlak; ama kalp optimist bir canavar olduğu için bazen kendini şarapevi sanır. <i>Ayy!</i><br />
<i><br /></i>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/eBMwRDPici4/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/eBMwRDPici4?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Hâşâ fakat biraz Janis Joplin biraz Amy kırması gibi.</div>
</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-74018173951574871012019-10-04T01:26:00.000+03:002019-10-04T01:26:29.893+03:00Safsata Kulesi<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><b> Kafamdaki
hesapların içinde hep zamlandım, zararlarım optimize olurken cebi doldu insaf
budalası safsata kulesinden aşağı bıyık sarkıtanların. Yaraları saracak sargı
kalmadı da akıl saldı Polyanna'yı tatlı tatlı; ama miyop olan gözlerinde pembe
silikleşmişti, uzaktan gelen o </b><i>çisimle</i><b> yine siyaha bulandı sarfiyatlarım. Ondan
şimdi tadilat sayın kelimelerin tınısından sızanları; orijine sadık bir
malzemeyle ikilemleri tentürdiyoda banıp ruha ahzeden bir tamlamanın sırtındaki
kana bulandı canım, yüklemden kaçan bir özneye dönüşen kinayeleri yama yaptı da
yarım kalmış çeyrek artmış düşüncelerle bir hışımda gitti hışım. Ya belki de
zamanı vakumlayıp balona doldurduktan sonra patlatarak ambiyansın dengesini
bozacak espritüel bir tanrı parçacığı lazımdır, böylece rant uğruna kalbin kirişlerine
kum karıştıranların hesapları karışır da adisyon fazlalıkları göbeklerine
yapışır ve yağ bağlamış insaniyet fazlalıklarından kurtulup filinta gibi bir
kalori olduktan sonra genetiğimize sızar, toplumsal hafıza denen meredin tombul
parmaklarından etrafa bulaşıp. Ama...</b></span></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="font-family: inherit;"><span style="font-weight: bold;"><br /></span><b> Tarifi
</b><i>bir</i><b> kaşık suda boğulan </b><i>iki</i><b> taşım kaynatılan</b> <i>üç</i><b> kuruşluk malzemeden toparlama
</b><i>dört</i><b>gen bir borcama sığıntı </b><i>beş</i><b> su bardağı unla kavrulmuş </b><i>altı</i><b> yanık hisler
</b><i>yedi</i><b> ve </b><i>sekiz</i><b>inci tabaktan sonra anca </b>"<i>d</i>"<i>okuz</i><i style="font-weight: bold;"> </i></span><b style="font-family: inherit;">diyebildi, </b><span style="font-family: inherit;"><span style="font-weight: normal;"><b>– </b>oldu saysak mı?</span></span><b> </b><b style="font-family: inherit;">– aslında bencil değildi; sanırım sadece
</b><i style="font-family: inherit;">on</i><b style="font-family: inherit;">ların yemesini istemedi. Bağcık yaptığı benliği çorabından içeri sıkıştırma
hazzıyla zihnini dolduran bir intikam planı kurdu aç kalan taraf; ama taraf
tarafa toplanınca sıfıra eşit oldukları için nihayetinde sonuçsuz kaldı, soluk
bir buhrandı ya da sadece göze kaçan lanet bir buhar(Ayrıca...).</b></div>
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<b><span style="font-family: inherit;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"></span></span></b><br />
<div style="margin-bottom: .0001pt; margin: 0cm;">
<span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;"><b> Sanayi
Devrimi sonrası keşfedildiğinden beridir köleliğin kendi omuzlarına yüklendiğini
hisseden buharın döndürdüğü çarkların gömüldüğü çakranın kapalı gişe oynadığı
ağrılarda çat diye çatlayan çıtkırıldım hisler var; az sitemkar, biraz
laylaylom, fazlaca hokkabaz. Mürekkebi hokkadan alan tüy gibi kanı damardan
çeken o anlarda yüzde oluşan mimik tiyatrosunda bir "duygusal
belirsizlik" patlayınca, suflör zihne ulaşana kadar kelimeler ses
tellerinde figüran olurmuş; belki atlayıp camdan kaburgalarını kırar ya da sahnesi
kesilip hiç yokmuş gibi varlığı son bulur. Zaman da zamlanır, anıları ince bir zara sarıp kutulara kaldırır ve hafızanın derinlerinde kendine bir dükkan açar. S</b></span></span><b style="font-family: inherit;">onra da bir zar atıp kaderin istediğini seçtikten sonra projeksiyona bağlayıp insanın aklında oynatır; arka fona aldığı müzikle kendini yönetmen addeder; oysa yöneten de yönetilen de yoktur; çünkü yöneten Çağan Irmak iken yönetilen Shrek'teki eşektir ve bu birleşim imkan dahilinde olsa bile imkan dahilinde değildir. - </b><span style="font-family: inherit;">bir yere bağlamak istemeyip bir yere bağlasam mı derken bir yere bağlamayınca bari bir yere bağlanmış gibi olsun diye şöyle mi desem?: </span><b style="font-family: inherit;">- Çünkü imkan dediğin şey, </b><span style="font-family: inherit;">im</span><b style="font-family: inherit;">aj ile </b><span style="font-family: inherit;">kan</span><b style="font-family: inherit;">aatin birleşimidir...</b><br />
<span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span>
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;">- Yokuş fazla dikti, ondan kesildi nefes</span></span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;">Yorum yapma git bir, sana düşmedi esef</span></span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;">Yolunacak tüy gibi bittin, adın teres mi?</span></span></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;">Yoğun hatlı</span></span></span><span style="font-family: inherit;"> yüzün çok güzel, koysana Pinterest'e!</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><span style="line-height: 115%;"><span style="font-family: inherit;"><br /></span></span></span>
Kusura bakmasın şairler, yazarken eğlendim.<br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/jbELRm4PBH4/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/jbELRm4PBH4?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Albüm çıkalı neredeyse 1 yıl olmuş, üzgünüm kulaklarım yeni fark ettim...</div>
<div style="text-align: center;">
Ayrıca Özlem, Tekin kadınsın artık sen de mi dönsen?</div>
<div style="text-align: center;">
<b>NOT:</b> Artık soyadını biliyoruz!</div>
<div style="text-align: center;">
<b>NOT2</b>: Hiç merak etmemiş olsak da...</div>
</div>
</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-73387002143309149252019-03-01T02:57:00.000+03:002019-03-01T02:57:11.921+03:00Tütsülenmiş Zaman<b> Tebessüme yatırılmış suratlarda tüten yanık kokusunu kapatmaya çalışan vanilya aromalı bir öfke, havayla temasında dönüştüğü küle eklediği bir bardak şekerle dönemediği dünü karıştırırken tütsülenmiş zaman parmaklarına dolanıp tuz ekletti önündeki karışım demeye bir asırlık şahit isteyen şeye ve yoğurmaya başladı ne olacaksa olsun artık diyerek. Bitirdiğinde</b><b> nihayeti cenabetî haliyle yakaladığı topaklara bakarken bir anda zaman durdu; gastronomik bir kıyamet karın guruldama sesiyle kronometreyi çalıştırdı, baharatlar aleminden acı bir çığlık koptu, ortaya çıkan şeyi görenler ağızlarından konfeti gibi öğütülmüş tiksintilerini saçtı, yemek tanrıları ise "Bu insanlardan bir omlet bile olmaz." diyerek kaşıklarını Zeus'a teslim edip dünyayı terk etti; bunu duyan yumurtalar bir anda döllenip kuluçkaya yatarak içinden civcivleri çıkarttı; bu civcivler mutfaklardan kaçıp kent meydanlarında bir araya gelerek; sanki bir mesaj vermek ister gibi; topluca içtikleri pul biberlerle yemek tanrılarının peşinden gastro-cennete doğru havalandı. Bir anda eriyen bedenleriyse havaya karışıp izleyenlere gaga çekerken ağır çekimde bulutların içine doğru çekilip gözden kayboldu.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Dünyayı gastro-vasküler boşluğa mahkum eden yemek tanrıları, anüs kılıklı yeme alışkanlığıyla suçladığı insanları bulunduğu yerde dahi rahat bırakamadı; elinden bütün iyi aşçıları alıp uzayda yeni bir gezegen kurdu; gurme kılıklı sevimli pis boğazları da eklediği kafile ile öfkesini bir nebze de olsa hafifletmeyi başardı. Geriye de dalga geçer gibi; sadece yulaflı tarifler yapmayı bilen, diyetizm akımının öncüsü olan, adı "<i>yemek bir zevk işi değil, yaşam fonksiyonlarını yerine getirtse yeter</i>" anlamına gelen Yemei Vei isimli yarı İspanyol çeyrek Fransız çeyrek Türk aşçıyı bıraktı.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Sokakları zamanında sosyal medya için çekilip belki de yarısı çöpe atılan fotoğrafları bastıran milyonların isyan çığlıklarıyla yoğunlaşmış dev toz bulutları kapladı. Herkeste yoksunluk belirtisi histeri krizleri ve yıllarca gerçek yoksulluğun içinde tükenen hayatlara dair gerçek bir farkındalık oluşmaya başladı. Bu sırada fiyatları fırlayan marketlerdeki hazır ürün stokları anında tükendi; fakat tanrılar onları da düşünmüş ve gitmeden hepsini azot gazıyla oksitlemeyi - </b>böyle bir şey yoksa bile var gibi yapalım<b> - ihmal etmeyerek imha etmişti tabi.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Küresel ısınma bu toz bulutlarından çıkan gazların soğutucu etkisiyle bir parça da olsa yavaşladı. Aslında kıyametin filan geldiği yoktu; bilakis her günü azapla marine edilen hayal kırıklıklarıyla tatlandırılmış saatlerin kapladığı yeni bir dünya düzeni oluşmaya başlamıştı. Baristalar da yoktu artık, şimdi yokluğunda değerlenen çiftçiler de, hayvan yetiştiricileri filan da alınmıştı ve geriye gerçek hayvanlar; hayvandan daha hayvanlar, aşağılık mahlukatlar; kalmıştı sadece...</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Damardan müzik sektörü patlak verdi bir süre sonra, geçici hazlarla uyarılan ruhtan kaçak hatla mideye geçişi sağlayan elektrotlar icat edildi; ama bağırsakları kandıramayan bu metot birkaç saatlik etkiye haizdi ve kimse için yeterli değildi. Bir yumurta kırmayı becerebilenlerin ilah addedildiği zamanlar geldi; ama laboratuvar ortamında üretilen yumurtalarla hiçbir şey eskisi gibi olamadı. Nüfus gittikçe azalmaya, azaldıkça doğa yeniden eski kudretine kavuşmaya başladı. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Umursanmadan nesli tüketilen canlıların intikamını alırmış gibi şimdi insan ırkı tükenişin eşiğine geldi. O tükendikçe ağaçlar yeşillendi, saprofitler kemirdikçe bedenini çiçekler açmaya başladı, insanın artık yıkım yapacak hali kalmadığı için doğa ananın rahminden yeni harikalar türedi. Dünya daha iyi bir yer oldu sanki, insanlar için değil belki; ama insanlara rağmen güzelleşti. Oksijeni allık yaptığı yanaklarına okyanuslar doldu, karbondioksitle yıkadığı bedenine yeşillikler oturdu, güneş ışığı ile kamaşan kirpiklerine tabiat rimel oldu ve ayaklarına kara sular değil yeni filizlenen geleceğin kökleri inip beş yüz altmış sekiz milyon yaş gençleşti.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Bütün dünyayı mahveden o karışımın ne olduğuna gelirsek, başta sadece onu görenler ve <i>değerli </i>devlet büyükleri tarafından bilinen, içeri atılma korkusuyla sır gibi saklanan; ama zamanın getirdiği kaotik serzenişlerin tuzladığı atmosferin gerekliliği olarak sonunda açıklanan o şey; insan neslini -</b> en azından dünyadaki insan neslini<b> - tükenmenin eşiğine getirip kapıyı suratına çat diye kapatan o karışım, "vanilyalı bulgurdan çikolatalı çiğ köfte"den başkası değilmiş. Öyk!</b><br />
<br />
<br />
Olayın üzerinden yıllar, yılların üzerinden uzun eşekle asırlar geçti şimdi. Biz sevimli pis boğaz kafilesinin torunlarının torunları olarak bulunduğu çevreyi dağıtmadan mutualist bir yaşam alanı oluşturmaya çalışıyoruz. Ama özünde insan, özünde vahşeti çağrıştıran minik kıpırtılara sahip bir canavar ve yine derinlerde en yüce can benim düşüncesiyle diğer canlıları umursamayan bir varlık olarak; yeni kıyametleri yaşamayacağımızın bir garantisi yok maalesef. Çünkü varoluşumuzun temelini yok edişlerle sağlamaya programlanmışız. Ama dostlar, sevgili sevgileri sevgisizliklerin üzerinden alıp sevgiyle etrafa saçan yoldaşlar, hayatın sillesini yemektense çayın yanında bir simiti mide asitlerine göndermek daha sağlıklı sanki.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/5FjkTHgSv6I/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/5FjkTHgSv6I?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
"Hak ettik, nasıl yok ettikse seni... dünyam!"</div>
<br />Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-90955585512207870642019-02-02T04:07:00.000+03:002019-02-02T04:07:07.650+03:00Beyinle Kalp Arasına Çekilen Dikenli Tel<b> Sözcükler aleminden tutup başucu kitabı niyetine dudaklarıma pelesenk eylediğim bir eylemin gerçekleşmesini bekleyen gözlerime sürme olan umudun üzerinde ılındığı tezgahtaki lekeleri paklayamayan; adına bezginlik dediğim; bezin içinde biriken isli hislere dokunduğunda aside dönen suyun kaldırma kuvvetine öfkeli yağ gibiyim, inceldiği yerden kopmama birkaç kilo kaldı sanırım. <a href="https://sacmalamakdabirsanattir.blogspot.com/2017/10/daralan-ruhu-basenlere-yonlendirmek.html"><span style="color: #990000;">Daralan ruhu basenlere iletmeli</span></a> ve iletken bir tel çekip tüm kalorileri eritmeliyim gibisinden sakinleştirici absürt düşüncelere dalmışken birden elekte kalmış un parçaları gözüme ilişti, durduramadım; o tanıdık gülümseme araladı dudaklarımı sinsice. "O bile atabiliyorsa fazlalıkları bünyesinden..." dedi gaipten bir ses; adına guruldama da diyebiliriz; "...sen niye yapmayasın?" İki mili amperlik bir devrenin son gücüyle kısılarak yaktığı bir ampul çaktı kafamın içinde, klişeyi yerine getirmek adına el çeneye dokundu hemen, bir kaş havada kısılan gözlerin önüne bir senaryo düştü, o sırada yüzde bir anda beliren sivilce varlığıyla sinir bozup kafayı dağıtmaya çalıştı çaktırmadan; ama beyhude bir budalalıktı hemen patlatıldı kerata. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Koltuğa geçtim, beyinle kalbin arasına çekilen dikenli tellere yığdım içimdekileri ve bekledim, yüzünün bir tarafı kanlı kazanan çıkınca ortaya yanaklarını temizleyip kucakladım kaderi. Yapılacak belliydi. Ayaklanıp çantaya doldurdum emaneti hıyanete dönüştürenleri sarsacak birkaç emaneti: bir silah, dolu bir şarjör, yedek mermi, bir biber gazı, ne olur ne olmaz diye bir bıçak, bir sargı bezi, bir Baticon, biraz pamuk. Daha fazla doldurursam alışveriş listesine dönecek diye durdum sonra. He bir de yolda acıkma ihtimaline karşın özenle hazırlanmış; pesto soslu mozerellalı tavuklu bir sandviç.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Yalan olmasın, kalp atışlarımı dişleyip kusmuk olarak dışarı çıkmalarını engelledikten sonra anca dışarı atabildim kendimi. Aslında alışkın olmadığım bir durum değil; ama maktullerimle genellikle nefeslerini verirken tanışma gibi bir huyum vardır, ilk defa olay örgüsü fotoromandan fırlama bir seriyle kafamın içinde belirgin bir yüze çarpıyor şimdi. Şirketten para kaçırıyormuş gibi bir his var içimde, günümüz mekanik kapitalist dünyasında cinayet unsuru bile ürünleşmiş sanki. Her neyse efenim, arz ettiğime talep olmak benim de hakkım. Hele bu sefer; hak, parmaklarımda vuku bulmak için kulaklarımı patlatır bir güçle ruhumu tırmalarken; bu güdüye karşı koyabilme imkanım ellerimden düşüp yerde bin parçaya bölünmeye tam bir parça kalmışken tozlu bir parçanın apansız belirip devrilmesiyle son anda sayıyı tutturabilmişken.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Rüzgar yüzüme değince kendime geldim, hem neydi o ilk sigarasını içerken etrafta tanıdık var mı diye tedirgin olan ergen tavırları, hiç! Arabaya binip öfkemi navige ettim, - bayağı ingilizceleşmelerden oldu bu, hay klavyeye nereden düştüyse, neyse bunu kasıtlı bir mesaj veriyormuş gibi yapayım: Navige? Plaza dilinde: Ayn, zıvay, dıray... Yemedi, dimi? - dikkatimi kafamda kurguladığım olayın içine vakumlarcasına çekmeye çalıştım. İş başa ya da şarkıdaki "he shot me down bang bang"in taraflarını döndürüp yere düşmüştü.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Olmazsa olmaz eldivenlerimi takıp arabayı köşeye park ettim, eldivenleri takarken; sanırım öfke gözümü kör kulaklarımı aşçı etti; harlı tavaya yerleştirilen et gibi iştah kabartan bir cızzs sesi geldi. Bu da sandviçimi hatırlattı bana. Yakıtımı tüketip arabadan indim.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Evin bahçesini görebileceğim bir yere çıkarken omzumda bir hobbit belirdi, "Hani," dedim "normalde melek gelmiyor muydu buraya? Alağşkına Yüzüklerin Efendisi'nin gizli kalmış sahnelerinden birini mi çekiyoruz canım?"</b><br />
<b> Terbiyemin söylemeye müsaade etmediği bir el hareketi yaparken "Haha çok komik. Onun işi başından aşkın, benden rica etti." dedi ve "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye fırçalamaya başladı beni. Ben de belki tutar diye parmağımdaki bir milyoncudan aldığım yüzüğü göstere göstere çıkartıp ilerideki apartman boşluğuna attım; gözleri parladı ve pat! Yok oldu şapşal. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Silahı çıkartıp hobbitin ısıttığı omzuma yerleştirdim. Nişan deliğinden görüyorum şimdi onları, artılar ve eksiler kafamda bir bloknotun içine kendiliğinden yazılmaya başladı: Taraf tarafa toplayıp birbirini sıfırlayan parametrelerin nihayetinde... acaba doğru kararı mı verdim?</b><br />
<br />
- Üşenmezsem "to be continued"a bağlanmış bir yazı başlangıcı olmuş olabilir, "devam edecek"ten havalıymışçasına araya karışan ingiliççeye lanet edişlerde...<br />
<br />
<b>İsim kuzeni için:</b><span style="color: #990000;"> <a href="https://sacmalamakdabirsanattir.blogspot.com/2019/01/kan-beyinle-hararetli-bir-munasebette.html"><span style="color: #990000;">Kan Beyinle Hararetli Bir Münasebette</span></a></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /><iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/vFNKTE5PTAY/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/vFNKTE5PTAY?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Sevimli bir melodi. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Ayrıca, bulunduğu albüm baştan aşağı dinlenilmeye başlanınca uyuma garantili.</div>
<br />Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com10tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-91782150221336517942019-01-30T03:26:00.000+03:002019-02-02T01:21:39.601+03:00İki Ucu Çikolatalı Kremaya Bulanmış Değnek<b> İnce belli bardağın yağlı baldırından tutan tontiş parmakların dudaklarındaki yağdanlığında Makbile'nin kaymakları lıkır lıkır kaydığından bir nebze "geriiğ" diyesi geliyor insanın ağzını her açtığında. Farzımuhal ağzı hisar kelimeler tutsağında bittabi kriminal tabi düşüncelerden düşen tıkırtılar; yani demem o ki farzlar ve misaller cünip ruhlu bıyıklarda caiz olup faiz alır her doğru sözün temerrütü kıstasında. Zihnin prizlerinden enerji elde eden edimlerin evindeki pencerenin panjurları pembe değil de bahçesinde yetiştirdiği cevizlere dadanan kargaların göz altları pembeleşmiş, gagalarında sek bir umut arabaların üzerinde çizgi çizgi yeşillenip kamusal alanda biçimlenir; buna da hayallerin fotosentez yaparken fasulyeyi fazla kaçırması denebilir.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Ağızdan çıkmamak için dişlere kendini zincirleyen sözcüklerin mücadelesinde destek kuvvetin - </b><i>alyuvarların sinir hücreleri teşkilatına mensup tükürük bezindeki müttefikleri</i><b> - müdahalesi sonuçsuz kalınca dili bibere gömermiş tat reseptörleri de can havliyle oksijene dalan sözlerin geri dönüşü anca bir sinir hücresinin aksonuna bağlı olarak tecelli edebilir-miş; ama aksanlı, yanlış telafuzlara maruzlu. İnsanda mağrur bir mağdurluk sağduyuya sol kroşe atarmış sonra; ama yo bir aparkatla indirilen "üste çıkma çabaları" nakavtla naniklenir kusura bakmayın. Oysa olacakları engellemeye çalışmıştır sözcükler - </b><i>#direnolmayandilkemiği</i><b> -; geç anlaşılır ağrıyan diş değilmiş de içmiş meğer. İçi geçmiş dışı gelecek olan bir hisle hareket ederse eğer insan, kafasına açık şemsiyeler kapanmayacakmışçasına bir bir düşer. Muson yağmurları marinasyonunda çamur yağar üzerine, saçlar da bozulur fönlenmiş fikirleriyle. Karışır kafa, yapışır surata tatlı bir rüzgar; ama ulaşılabilen tek yer iki ucu çikolatalı kremaya bulanmış değnektir.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Haydi şimdi yektir, attığım zar düşüp Einstein'ın kafasına isabet ederken bizi kıskanır mı Newton ya da dübeş gelirse dobişliği yeryüzünden silebilir mi Nowzaradan? Belki buz parmak yiyişimizin domino etkisiyle kardan adam güneşle kaçak anlaşır ve zeytin gözlü yârine ulaşmak için havuçlardan patika çizip Hansel'e göz kırparken kendini bir anda bir gratenin patatesi olarak bulur, reenkarnasyonu mide asidinde sonlanırken; eleştirmek bize düşmez; keşke bir hortkuluk olaydım diye iç geçirir. </b><br />
<b> Böyle paralelken kesişiriz, alakasızca izafiyetin içine düşer kirpiklerimiz, ne kadar saçma gözükse de aslında hiçbirimiz; bir elmanın kurdundaki müsveddelerden bile işlevsel değilizdir, kim bilir? Hayır efendim, hepimiz bir elmanın iki yarısı değil miyizdir; yeşil ve ekşi olsa da kimisi proteini ya kabuktadır ya çekirdekte ya da yetiştiği ağacın kovuğunda terk edilmiş de olabilir. Hııı, öyleyse kurtlanmış kalbinin ta dibinde aramaya gerek yok cevabı; çünkü soru yanlış; çünkü sonu hep kış; çünkü herkes ılıman iklim kuşağına giderken o, dallarından yaprakları yere atan hırçın bir ağacın koynunda uyuyakalmış, ne yapsın? Ayran içmiştir ve "i can't run" olmuştur belki de... - Öykler havada uçuşup tam kalbime kustu... -</b><br />
<br />
<br />
- Gözlerimin içinde sadece çapak var,<br />
ruhumda su alıyor oluşmuş tüm çatlaklar.<br />
Yakacağım evreni elimdeki çakmakla,<br />
şu dübeli kafandaki boşluğa çakmak var.<br />
Kaçak enerjiyle dönüyor hayaller çakramda,<br />
ne anahtarımı bulabildim ne umudu çantamda.<br />
<br />
Bütün şairlerden özür diler, kafiyelerin alnından öperim. -<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/c7Amao-ZD7U/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/c7Amao-ZD7U?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
Tepinedurdururken yavaşlatıp sonra tekrar tepinedurdurtan şarkılardan.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-43093647311582186112019-01-20T00:40:00.000+03:002019-01-20T00:40:08.690+03:00Kan Beyinle Hararetli Bir Münasebette<b> Kalorifer peteğinden yayılan sıcaklığın partiküllerine sığıntı bir içtenlik kırıntısına gizlenmiş kelimelerle çitlendik, kabuklarını attığımız benliğin kenarlarından sızan şevkat ışığından yayılan samimiyetsizlikle bitlendik derken bir fiske ile kendine geldi hisler; aynada yansıyan süper-kahraman bir el şıklatışıyla ışıkları açtı; oha falan olup Yoda'nın felsefi düşünceleriyle yuhalandık; çünkü biliyorduk şirazesi şad edilen mimiklerin ekseninde koca bir dünya vardı ve sırtındaki ağırlaşmış yüklere detoks uygulayarak toksinleri atmalıydı. Ondan mütevellit kanalizasyon deliğine kanalize düşünme gücüyle bir fikir oluşma aşamasına girdi, sonra kapı çalındı öküzlemesine, "Dolu!" diye bağırıldı ve üşüşen bütün fikirler infilak olup sifonun girdabında karanlık bir yolculuğa usulca uğurlandı.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Dışarı çıkıldığında katil gitmiş, aynada surata boca edilen su yanaklardan sızarken hemen bir peçete ele geçirilmiş; ama geç kalınmış; çünkü göğüs bölgesi namahrem çizgiler oluşturarak bir göl edasıyla kötü bakışlara sebebiyet olabilecek biçimde şekillenmişti. Yani sadece iki damla su dökülmüştü, aslında moleküler teknoloji yardımıyla gözlenebilecek bir nemden ibaret. <i>Ama o kötü bakışlar, aşağılık bıyıklar için bu önemsiz bir detay. </i>Mont üzeri geçirilmiş, soğuk mu sıcak mı olduğu anlaşılamayan o ahmak havanın egemenliği altında titreyen rüzgârın estiği sokağın kaldırım taşlarında tıkırdayan ayakkabı seslerinin arka planda bir metronoma dönüştüğü caddeye çıkılmış, dudaklardan bir duman bulutlara ulaşmaya çalışırken saatin farkına varılmasıyla unutulmuş bir eylemin umulmadık vicdanı bir anda dudaklara o tanıdık "of"lamayı geçirmiş; ama karşıki dağlar yıkılmamış; <i>çünkü çoktan üzerine binalar dikilmiş</i>; uzak uzak diyarlara kadar çirkinliğiyle insanların gözünde "doğanın manzarası"nı katletmeye çok önceden başlanmış; zaman öfkelenmiş, insan vahşileşmişti.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Adımlar hızlandırılmış, kalabalığın artması akabinde yarış pistindeki manevraların benzeriyle yayalar sollanmış, otobüs durağı "tünelin sonundaki ışık" misali varlığını hissettirmeye başladığında yüzdeki mimikler rahatlamanın sinyalini vermiş çatçat, adımlar koşmaya hazırlanmış, ışık yeşile döndüğünde depara başlanmış; ama kırmızı ışığa aldırmayan öküz bir şoför şak diye soldan soldan kaburgalara dayanmış, yere kapaklanılmış, zihin boşluğun içine çekilirken son bir kelime dudaklardan aralanmış: Gerizekağlı!</b><br />
<b><br /></b>
<br />
<div style="text-align: center;">
<b>*</b></div>
<b><br /></b>
<b> Gözler camdan yansıyan ışığın taramasıyla kamaşarak açılmayı denerken yanında kazanın şahidi bir kadın heyecanla "Uyanıyor." diye bağırmış, sonra yaşanan olay zihinde belirginleştikçe el ile vücut yoklanmaya çalışılmış, sargılar hissedildiğinde kahverengi saçlarda görece bir sararma varlığını hissettirmiş, "Çok geç kaldım." denilerek ayaklanmak istenilse de vücut "Nereye gittiğini sanıyorsun sen?" ağrılarına başlamadan karşıdaki kadından vaziyet dinlenmeye başlanmış, telefon istenmiş; kırılmış külüstürün selamıyla kan beyinle hararetli bir münasebete girmişti apansız. Kadın kendi telefonunu uzatırken ezberdeki silik numara rakamlar aleminden güç bela çıkartılıp ekrana yazılmaya çalışılmış, karşıda ağlamaklı bir sesin titremesiyle karşılaşılmış, yanındaki kadına hangi hastanede olduğu sorulmuş ve o acı cümle karşıdakine aktarılmış: "Yetişemedim, angutun teki...", kaburga sarsan bir öksürük, "çarptı bana X hastanesindeyim; ama canımın çapı tüm dairesel dünyanın hacminden daha fazla yoğunlukta yanınızdaydı." Karşıdaki sanki bir küfür savurmuş, gözler taşan bir ırmak olup yanaklarda şelaleye dönüşmüş, "Son bir şansın vardı," demiş karşıdaki, "artık umrumda bile değil." ve şak!</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Telefon kadına geri uzatılırken teşekkür edilmiş, angutun kaçtığı ama plakasının alındığı aktarılmış, dünya geoidlikten istifa ederken sivrilip bir bıçağa evrilmiş ve kalbinde delik deşik olan evren bir patlamayla suratındaki yaşları bardağına doldurup mel'un bir kafayla hüp!</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Yine hiçbir şey olması gerektiği gibi olmamıştı ki zaten olması gereken de yazgının müdahalesinde kurgulanan hayal fantezilerinden ibaret birkaç gevelemeden ötesi de değildi belki. Kadına artık beklemesi gerekmediği söylenmiş, kadın da alnına bir öpücük kondurup telefon numarasını eline tutuşturmuş, kadın gittikten sonra kağıt yuvarlanıp çöp kutusuna üçlük olarak sokulmuş, her şey hiçleşmiş ve bütün hiçlik piç olmuş içinde. Ayrıca, alından öpmek de ne romantik bir absürtlük örneğine nail olacak bir harekettir canım?!</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Oysa yıllardır görmediği ailesinin trajedisine ortak olup yeni bir liman gibi onlara sarılmak, yıllar önceden diline dolanan bir şarkıyı sonunda aklından atmasına yardımcı olacakmış sanırım. Saçma hikayeler örüntüsünde saçma olay örgüsünde saçma zaman hilesinin saçmalığına gülünmüş bir anda, "Ulan," denilmiş, "dünya sen cidden mazoşist bir kara mizah profesörüsün. Keşke Snape olsaydın."</b><br />
<br />
<br />
- Buraya kadar okuyabilen gözlere selam, sözlere salamura.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/1sUsHc_l3Nw/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/1sUsHc_l3Nw?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
2017 <i>Vega</i>, 2018 <i>Şebnem Ferah</i>... peki 2019 <i>Özlem Tekin</i>?</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Aşkın her şeyi affedip affetmeyeceği muallağında kimsenin bilmediği bir sürüklenişin ardında gözleri oyulan kargalarla dağları delip sisli yolları aydınlatırken cinayet sebebi olan onca şeye rağmen yatağı bozup arkaya bakmamak mümkün mü, sayın rocker Zeyna?</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-52179313872784564422018-10-30T03:52:00.000+03:002018-10-30T04:04:23.751+03:00Düşüncelerin Bağlantı Noktasında Direnen Hisler<b> Nüktedan bir lütfü al sok meçhuliyete üstü de kalsın elinde, sonra hafif gerin de etkisini göstersin hisli paslı yeminle; hem belki öyle bir parça olur ki o bütünler eksik kalan ruhunu da hortkuluktan bozma cibiliyetinde cenk eden dünya feri alır üçüncü vitesten frene ve çatpatyüsyuvarlak bir şekilde kalırsın ortada, "keşke dımdızlak olsaydım" diye düşünerek. Slow-motion kalan düşüncelerin yetişemediği edimlerin içindeyim, sanki atlasam aşağı ya bir kahramanım ya da denize düşen bir gerizekalı. Zaman hızlı değil hayat kısa ya da hayat kısa değil insan antilop sırtında her şeyi isteyen yavru bir ceylan avındaki doymayan tilki hırsında ıssız.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Aslında o fındık kabuğunu çeken dertler kana karıştığı günden beri hiçbir şey düzelmedi, sanki bulutlar yağmur diye benim için özel üretilmiş taş yolladı gaffama gaffama doğru, pek umursamadım; </b><b>bu sırada ben de kağıda sarılı bir paket kadar savsaktım ya aslında kendi kendimi de sarsacaktım ama paralel evrenden bir hat çekemedim aynaya da temasında gerçekliğini kaybetti tılsımım. Ben de tırsarım diye yanıma aldığım ışıkları tükettim; böylece karanlığa gömüldü kafamın içinde dönüp duran düşüncelerin bağlantı noktasında direnen hislerimin inleri. Hat döşeyemedi iliklerim, iletişime geçemedi sözcüklerin kurduğu dernek bozması cemiyetim; pişti birden cenke salik hücrelerim ve ivmelendi sinirlerim deli gibi; çünkü deliydim hey deli gibi deliliğe mani olamazdı onların alimanelikten devşirme dervişlik halleri; çünkü madden ve manen hiçbiri halen samimi değil.</b><br />
<div>
<br /></div>
<b><br /></b>
<b> Dünyadaki en derin alnı karışlayan zaman, kaç karışlık an feda kırışmayan cildinin mezarlığında; ak düşen her saç kaç karıştan yaklaşıyor ihtiyarlığa? Ne kadar çaldın bizlerden söylesene; şşşş; hem belki aramızda kırışırız, birlikte saatlerin içine karışıp saniyelere nanik çeker </b><b>ve saliseleri sollayıp anatomik saatimin çarklarını yavaşlattıktan sonra bir şekilde durdururuz? Ben de bilmiyormuşum gibi "Aaa sürpriz." derim. Olmaz mı?</b><br />
<b> Olmazsa o zaman </b><b>rica ederim gel birlikte iltica edelim, irticai halleri iki kafiyeyle infilak edip bu monotonluğu kesip koyunluğun gündeminden istifa edelim. İstirham ederim öyle bir şey değil yıkmak vaatleri, vade nerede son buluyor zaman; al parsellenmiş künyeleri de nefes dolsun ciğerlere onlar mundar demeye başlamadan; bu aralar küresel bir diyetteyiz lokmaları boğaza sokamaz vicdanlar.</b><br />
<div>
<br /></div>
<b><br /></b>
<b>- </b>Dünyanın çivisi çıkıp uzayda üç tur attıktan sonra geri geldiğinde yerini bulamadığı için böyle kafayı yedik sanırım; betonla düzdük ya her yeri onun da suçu yok neticede evsiz kaldı. Plüton'da bir kontenjan açılmış öyle duydum, oraya gidip orayı gezegenleştirme planları varmış. Olursa eğer bizi de çekse mi oraya; uzay filmlerine de pek bayılmam ama yer çekimini çekmekten de yoruldum artık hafifleriz biraz; neden olmasın?<br />
<br />
<b>NOT:</b> Cumhuriyet bayramımız kutlu ve yıpranmış günümüze rağmen geleceğe dair umutlu olsun.<br />
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/sU2p6-EIRtk/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/sU2p6-EIRtk?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Delinin yıldızı düştükçe kalkıp kulağa tekrardan girmenin yolunu buluyor, sevgili Vega.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-41554691932082583852018-07-17T03:16:00.000+03:002018-07-17T03:16:49.405+03:00Dünyaya Kusasım Var<b> Hayata dair bir hazımsızlığa haiz, hayallere hakikatler üzerinden bir faiz alıyor hain, caizlikle canilik arasında bir vaiz <i>çocuk</i> bedenleri üzerinden yalpalanıyor insanlıktan tavizinde zalimin. Devir daim halinde; ama belki de çok önceden durmalıydı. Öyle bir hale geldik ki sevgili gözleri kelimelerin üzerinde salınıp cümlenin sonuna ulaşmaya sabredebilmiş okurcum, insanlığın ölüm seremonisine çığlıklarla eşlik edip en tatlı melodiye mâl edebilecek kadar mallaşmışız; -mışlı -dili tüm geçmiş zaman dilimlerine ithafen bir kararmışlık hakiminde savruluyor yaman hışım. Ne üstü kaldı ne hazı, dökülen yaşın hesabı açık kaldı artığında sönen kışın. Alın içimden beni, dayanamıyor bunu gören dışım; alın içinden özütünü bu vahşeti tetikleyen başın ve yakın içine küllerinden vicdanı bir taşım. </b><b>Hicranın boğazları yakışının ters olması lazımdı hayatın akışına ya dur bir saniye kaptan kenara çeker misin; benim dünyaya kusasım var.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Gelecek herkese bir hizmet sunmaz, "müşteri kovma hakkı"nı saklı tutup atar dışarı nicelerini, yakar gülümsemeye başlamış dudakları, alır elinden şekerini ve göstere göstere çöpe atar. Artık bir ruh, yanık bir kalbi tetikler ardından. Ateşi köze dönüştürür ve anlaşılır ki kalp bazı yerlerde sadece bir pompacıdır, kanı kaçak yoldan imal eder; şerefi parekendecide satışa çıkartmış dolandırıcı bir idareden himayedir. Bundan dolayı kan beyniyle buluşmakta başarısız, beyin de zaten karantinada iletişimi dışa kapalı, bitkisel; ama fotosentezin ucu açık. Namütenahi ihtimaller dizisinin angut alimlerine denk düşüp düşük yapan insanî değerleri tekmeleme sporuna düğümlendi tepesine kadar hıyanete gömülmüş boğazlar, "düşene bir uçan tekme de bizden" kampanyası kıyasında bir yarış başladı kıyasıya.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Aslında ufuk çizgisinden bir eğri çekip bulutlarla arasına yoğunlaşıp meditasyonvari bir dinginliği sırta bindirip dingilleri atabilirdik, atı alıp Üsküdar'dan feribota bindirip Eminönü'nde bir balık ekmek ısmarlayabilirdik. Sonra oradan yallah tarihin on parmak toz altı kalmış yırtık kağıtlarının arasına, zaman makinesi benzeri bir zihniyet düzeltici yardımıyla aman aman.</b><br />
<br />
<br />
- Sağdan soldan koşarak geliyorlar İfot, bir aparkatla da savuşturulamıyorlar Ali.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/TVxdS6nsk4A/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/TVxdS6nsk4A?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Bet sesleri tek celsede boşasa ya kulaklar, antisinden bir "naknak".</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-46906634220692515522018-06-15T03:39:00.000+03:002018-06-15T04:56:38.482+03:00Ruhun Mezosferini Dağıtan Atmosferdeki Meteorlar<b> Yanlışlıkla canıma kaçan camı açık unutulan yalanların üfürtülerinin üzerinde birikmiş süprüntü tabakası bir kül olup dudaklarda folklorik bir dansı icra ederken alacalı mimikler biraz demlenmiş, sanki bakışlar da sinirli hey düşünceler de pek filigran mey çalınıyor kulakların kadehlerinde üç beş miligram, ney de kafiye olsun diye arka plana kendini atarken bir ihtizazlık nefesi kalan öfke camdan aşağı itiliyor ve körpe bir umut reenkarne olup ruha can pompalıyor gibi yaparken pompalı tüfeğe tıktığı kelimelerle nabzın şerbetini akıtıp içine biraz çikolata eritiyor; zahir pis boğazlıktan faili ruhani gurmelikten bozma duayenlik hali gibi; hareleri hayallerin üç haneli ( BOK ) oluşuna tepki mahiyetli de olabilir.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Bir kafiyelik hali kalmış üçüncü tekil düşüncelerin taarruzundaki biber gazı geçirmeyen hayaller, jeo-sinaptik konumundan ötürü üç taraftan bilincin alt katmanlarına sıkıştırılıyor; kelimeler de kıyıya dik yüreklerde bir çırpınışta tutuklu. </b><br />
<b> Şahı matlaştıran düzenin piyonu parlatması hasebiyle attan düşenler filin hortumundan tazyikli güce bağlanıyor, vezir ise bu ofsayttan istifade kaleye biraz daha tümlenmiş derken bir anda yüzeydeki kareler "Hakem gözüne astigmat, mührüne öküzlük mü yapışmış" makamından bir türküyle</b><b> ayaklanınca bütün taşlar deprem oldu sanıp buluşma noktasına akın ediyor; böylece görece bir birlik hali oluşturabildikleri anlaşılıyor. Elhasıl, el mahkum daha önce kale ile şah bir şekilde <i>r</i>ok atabilseydi belki bu zırvalar kemençeli bir hiphop armonisinde geçmişe raksederdi, kafa üstü horon misali.</b><br />
<br />
<br />
<i><b> Oysa ikilemlerim bile birleşmişken zihnimde zil bu kadar erken çalmamalıydı da belki karnım acıkmıştı ondan karışmıştı bu devreleri kavramlarımın. Zihnime dolanırken bu karmanlarımın çormanları bir çorba koyup doyuramadım zamanımın tartaklarını. Tamamlayamıyorken başladığım sükut–u taslakları, tasalarımı pikabıma koyup iğne ile oydum şarkıların mafsallarını. Ya çalsa da kalbimden yine de ütopyalarımın üçüncü katındaki sokağın kanalizasyonunun üzerindeki asfaltlarını yaptı, hassas konuları zikirlerine takıp zamanın parazitlerinden vakumladı aklı. Kavalın fetvalarına aldandıkça insanlar süblimleşerek yok oldu insaniyet fehvaları. Kana bulanmış bıyıklar, ay efendim çok bir kıymıklar.</b></i><br />
<b><i><br /></i>
<i><br /></i>
<i> Velhasılkelamından girilen sözcüklere müteakiben kataraktlaşan zihinlere tütütü anti–maaşallah tünemişken bir şeyler yapası geliyor insanın derken gerçeklik Polyanna'nın suratına uçan tekme atıp bu senaryoyu sonlandırıyor. Atmosferdeki meteorlar ruhun mezosferini dağıtıyor (2 yıl öncesinden taslaktır zat-ı italik alileri), </i>arka planda ise üç aşamalı ( B-O-K çıktı yine ) hilaf dolu harabeler.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b>- Hey gidi nostaljinin çarpık ağızlı iç gıdıklayan şarkıları, zaman makinesi kılığında yolculuğa çıkarınca aklın selim hali mücrim esintilere savruluyor tamam da bari gelirken yanında taso filan da getirsen de içteki çocuğu sevindirsen azıcık. Poke topuna sıkışmış hayalleri hiçbir "alahamora" açamıyor; perdenin dışı harikalar diyarına da çıkmıyor sanki; Constantine belki sigarayı bırakıyor ama Tyler, Jack'in mahvolmuş hayatında dumanını Marla'ya üflemeye devam ediyor derken bir yüzük düşüyor mavi gözlülerin elinden de gücünü gösteremeden eli makaslı kıvırcık çocuk onu parçalara ayırıyor; "pikaçiuuuv" diyesi geliyor uzaklardaki bir adamın ama ilk hecede Red Queen yeri ters çevirip aşağıdaki dünyaya silkeliyor onu, o da yolda otostopçuyla karşılaşıyor, alakasızca rehberini Tom Riddle'ın günlüğü sanıp korkudan ayın karanlık yüzüne kaçıyor da şansına orada da ışınlı kılıçlı bir savaşa denk geliyor, o da Kraken bozması Abbot ve Costello'nun spiral diline sığınmayı seçiyor ve her şey baştan başlıyor, kelebekler kapatıyor kızın kulaklarını ve ortamda bir ses yankılanıyor <i>zaten hiç yokmuşsun </i>diye.</b><br />
<b><br /></b>
<b>İsim kardeşi için: <a href="https://sacmalamakdabirsanattir.blogspot.com.tr/2015/12/alglarn-ucurumlarndan-yagan-meteorlar.html"><span style="color: #cc0000;">Algıların Uçurumlarından Yağan Meteorlar</span></a></b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/lAJlyUEl8wI/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/lAJlyUEl8wI?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Hep söylese de hep dinlesek.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-63973678728642733392017-11-18T03:09:00.000+03:002017-11-21T16:57:43.738+03:00Karbonun Oksijenle İzdivacı<span style="font-family: inherit;"><b> Dünyalının hulyalı bakışlarından sümüklünün üryanî yakarışlarına geçişlerdeki o "saniyeleri sindiremeden saatlere karışma" haline dahi alışamadan günler salatalık gören kedi misali zıplıyor da içteki Karadenizli dışına "Bir dur da." diyemiyor bu savruluşta; <i>heyhey</i>leri başında <i>meymey</i>leri dudağında keyifleri de kendi zaman çizelgesinde bir şeyler - nitelendiremeyişlerde yardıma koşan "<i>şeyşey</i>" - arıyor; ama maalesef evren bir türlü mesajlarına çıkmayınca düşüncelerin ayazında açık kalan pencereden fırlayan kedinin tırmıklarında çığlık atacak meseleler birikiyor <i>tektek</i>; güneş içeri girmesin diye farkındalığa çekilen perdeler mütevelliyetinde - mütevellit reformu! - olağandışılıklar normalleşiyor ve sonra günümüzün en tehlikeli hastalığı zerk olup zihinlere "sıradanlaşıyor" bütün tuhaflıklar <i>aheyahey</i>.</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span>
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span>
<span style="font-family: inherit;"><b> Yanılgılar tırnaağmı kırmışken heyet-i mübayenetlerden bir yargı teşrif edip elimdeki imgeleri yürütmeye çalışıyor, kareteci kimliğimi evde unuttuğumdan "patlayan kalp tekniği"ni uygulayıp tarantulaları üzerine salamıyorum; salama talim bir fıstık gibi parçalanıyorum <i>çatçat</i>. Pusulası damdan düşmüş zihinlere hibeli necasetlerin suni kerametlerine ahmakça bir hayranlığın bönlediği karmaşada pürüzleniyoruz böylece; öyle bir pürüz ki bu "sevgili"yi yumuşak g(burada yok muydu?)'lere kaptırıyoruz <i>yozyoz</i>.</b></span><br />
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span>
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span>
<span style="font-family: inherit;"><b> Atmosferin ortasındaki yalnız bir karbonun oksijenle izdivacından bile saçma bir mayhoşluk kuruntulara yapışabiliyor, sanki bir çeşit güneşe nem kaptırma çabası anlamsızlıkla valse kalkıyoor.</b></span><b style="font-family: inherit;"> Bir düşününce; yakılan gemiler aslında takaymış, devrilen de çam değil sadece düşen bir çanta imiş. Zıvanadan değil Zigana'dan çıkılmış ve o göz yumuşlardaki ağız açıklığında saklambaçtaki 1-2-3'leme samimiyeti varmış...</b><br />
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span>
<span style="font-family: inherit;"><b><br /></b></span>
<span style="font-family: inherit;"><b> Sek sek oynayan birkaç kelimenin, metanetini bileklerine bağlayan bir
ilgece dönüşüp isimlere savaş açmasındaki o anarşist tamlama gibiydik. İçinde
fazlasıyla taşlama vardı; ama içince tam bir Mecazi Mürsel, bazen de arkadaşı
Hüsnü'nün tahlil sonuçlarını almak için hastaneye koşan bir yardımsever. Ama Arif'e karşı hep bir tecahüllük hali vardı sanki ve açıkçası biraz da tarizdi. Aslında içinde lugatı maneviyata - klavye daha zorlama diye haykırışlarda <i>laylay</i> - maddi tazminat açacak gibi tezatlıklar da vardı. </b></span><b style="font-family: inherit;">Ama iyi sayılabilir, hoştur da, yokuş değil ama bir yok oluştur - <i>ha ha </i>-.</b><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/9ipCKIxdHTs/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/9ipCKIxdHTs?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-family: inherit;">Müziğine sarılılası-gillerden. </span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-weight: 700;"><br /></span></div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-49530975709004902482017-11-01T04:05:00.000+03:002017-11-01T17:31:21.742+03:00Örs Üzengiyi Çekiçle Parçalıyor<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
<b> Pestenkerani ilişmiş dudaklardan sızan fena bir zırva üzerimizde bulut olup parçalı hayalleri vakumluyor bak, ses tellerine kıvrılmış yalan makinesi ötmesin diye bu bağırışlar; sanki ferasetin vantuzu ya zamanın bıyıkları cımbızla çekilesi çekilmez adamları, bir paraşüt lazım da nereye atlasam ooo pitipitileyemiyorum ki, hayda!</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Fikir usta bürünmeyince somut bir varlığa, dıkşan efektinin katkılarıyla iliştiriliyor düşünceler bambambam; efektif bir direktif ile her şey şimdi tastamam! Halbuki dondurma pompalanan kalpleri - Aslında düşününce güzel bir şey mi sanki? - güneşte bırakabilir ve içteki yağları dıştakilerle eritip atmosfere bırakabilirdik de olmadı, buzdolabına dönmüş şehrin sebze bölümündeki hıyarlara dönüşmek tercih edildi hatta ve hatta bir hattat tarafından alın yazısına yazıyla resmedildi - Betimleme gibi bir şeydi ama kimse betimlenmedi... -.</b><br />
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> </b><b>Deliriyorum mütemadiyen ben de, zalımın azot döngüsüne plağımı yerleştirip </b><b>sisli bulutların içinden geçiyorum tığ görünümlü ezgilerimle. </b><b>Öhöhö! Karbonlar oksitliyor hücreleri; örs üzengiyi çekiçle parçalıyor, geçmişten bir melodi dokunup kirpiklerime geleceği kalbine yakın bir yerden piçaklıyor. </b><b>Tüm notalar Do'yu terk ediyor sesimi duyunca, Mi "Miyop olsaydım da görmeseydim bu günleri." diyerek komikmişçesine -miş'li zamana hikayeler fırlatıyor. Şarkılardan</b><b> yayılan dalgalarda rüzgarla sörf yapmaya başlıyorum ben de; eksik tahtaları değerlendirme çabasından geri dönüşüme katkı mahiyetinde deliyiz dostlar ve savruluyoruz tepesinde şehrin ışıklarının aydınlatamadığı dehlizlerin.</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Zamanın tahririnde sayfaların kelime taciriyim ve evrenin bütün nimetlerine talibim be ahali de hisleri tecritler aldı, insanlarsa ahmak ticaretinden ambale</b><b>; ama "ambalaley ambaleyo hooo leyya" tipinde eğlenceli değil maalesef. Dilek kutusunda unutulmaya mahkum bir kağıt parçasının gelecekte bir origamiye dahil olup kendini cismetme hayaline evrenin kahkahaları eşliğinde demlenirken ruha elemden bir ihtiva yayıldığı sırada tam optimistlik bir ihtilali inceldiği yerden kopartacakken Fa uğruyor yanıma, "Faul yaptın." diyor; bana ulan bana! <i>Ey</i> Fa sen kimsin ki sol anahtarından çıkma halinle müziğimi eleştirirsin, şimdi insanları tıkaçlayacağım ki kimse duyamayacak artık sesini. </b><br />
<b><i> Bu gözlerdeki açlık hali gözlememe pattes olup düşer bir gün elbet; peynirle eriyip gider metabolizmik bir atlet edasıyla</i>.</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Kafasının üzerinde dönen fikirleri izleyen gözlerin daldığı denizlerdeki bir taş parçasının üzerindeki yosuna takılmış ayakların çırpınışlarına gülen hamsi bakışlı levreğin sofralarda yerini aldığı bir döngü benzerinde ilahilere adalet ısmarlayan onlarca çiziktirme arasından sıyrılan o kelam kimin dudaklarına façalanmış ya; timsah desenli iguanalara taş çıkarıyor bu matruşka halleri insanın; dişler macuna ihtiyaç duymuyormuş da sanırım yalan sözlerle fırçalanmış - Nedensiz bir random gülüş ardından bir "hönk?" alalım buraya. -.</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> </b><b>Şimdi elimde kalan sadece La ve Re derken bir dalavereyle onları da kandırdı eşek sıpası Fa, sessize alındım bir titreşimlik vızzzzım bile kalmadı gücüm yetmiyor. Of,</b><b> of ki ne oflar biriktirdim pimini çeksem karşıki dağlar horona kalkar, salsa temposunda çifte telliye başlar.</b></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Bu arada, Cumhuriyet bayramı<u>m</u>ız kutlu ola, nice cumhuriyetlere nail olabilmek dileğiyle. </b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/YdW6n8Leznc/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/YdW6n8Leznc?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Olduramadım, olduramadın, olduramadılar ambaleyyoolar.</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-40155713296065156982017-10-11T03:15:00.000+03:002017-10-11T03:15:06.246+03:00Daralan Ruhu Basenlere Yönlendirmek<div class="MsoNormal">
<div class="MsoNormal">
<b> Kaleme sığmıyor kelimeler teşhisi de obezli lirik anteni, bir
nevi endokrini kafayı yemiş hale gelen dünyanın ruhtaki kalorileri imiş. Derileri
gevşiyor kelimelerin, gözleri televizyona kitttlenirken çat diye kırılıyor
gerçekliğe tahsis edilmiş hücrelerin içindeki sarmal yapıcıklar. Endoplazmik
üzüme retikulümlenmiş vaziyette dumanı tüten dudaklardan süzülemiyor artık
düşüncelere dair sövüşlerin tatlı dilemmaları, kıssstırıyorlar sesleri sanki
kumandadan. Nerede zamanın hurafelerinden patlama dilek ağaları, bakınız ben
bir dilek tuttum mumlar aleminden kovulan bahtımı geri verin de bırakayım
keratayı. </b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b> Haydi karşılıklı kozlarla bir poz verelim ardından iki zahiri sırıtış
safsatasıyla keskinleştirip bir etiket de nakşettikten sonra geleceğe bahşedelim
ahmaklığımızı. Dijite ediliyoruz tanrım kaç piksel bendeki yürek bir bakar
mısın? Tuş kilidimi bozdum sanırım dışa kapandı sanrılarım. Canhıraş bir dehşet
vukuat sahibi bu aralar duygudurumda rokfor peynirli zelzeleler, ebemkuşağından
fırlama silkeniş halleri ortaya serili görüntüler filan var. </b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p><b><br /></b></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<b> Taaam seni düşünürken rastgeldiğim bu evrenin biyometrisinde
kaç oksijene bedelsin de katlediyorsun hislerin feriştahını? Hayatın hangi
aksamında böyle aksıyoruz kendimizden de yönü bulamıyorum, yer bildiriminden
konum çıkmıyor ıslak zeminde kayınca şaftı. Tayini çıkan sözlerin tamiri bıkan
özveride mi ya da bu düzlemde eğrilen girdilerin suratında oluşan bir tekmede
mi saklı? Diyet evrenindeki çikolata gibi yasaklıyım hüzünlerine hayat, damakta
sevimli olsan da basende müebbet mahkumiyetin var; yemezler – yanaktaki
çikolata parçasından selamlar! –. </b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b> Sözcüklerin tütsülenmiş buharında cızırdıyor <a href="https://sacmalamakdabirsanattir.blogspot.com.tr/2016/01/bitap-sozcukler-daglms-yuklemler.html">dağılmış yüklemler</a>, mangal yüreği közlenmiş dünyanın kömürlerini harlamak için olabilir.
Havayı da kendimize benzettik o da bizden; bizim gibi dengesiz artık, öyleyse atmosferlerden
yağdır üzerime canım birazcık şansın kırıntılarını da çivileyelim bunu tarihin
tahterevallisinden ruhumuza. </b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b> Taşıyor kelimeler, dairesel hareketlerle fokurduyor cümlelerin etrafında. Bir cadı gibi kazanımda çalkalıyorum hepsini ve çekip buharını kana karışıp savruluyorum göklerin aykırı boyutlarında. Yönü tayin eden tükürüklü parmağı kaldırıp bakıyorum tadına rüzgarların, haritaları parçalanmış kalbimin içinde hiçbir hücrede küs kalmamış da pusula hangi yönü göstereceğini bulamıyor sorun bu güneyin kuzeyi dışlamasından ibaret; batının doğuyu ezme çalışmasından ya da sadece salatama maydanoz karışmasından. </b></div>
<div class="MsoNormal">
<b> </b>Daralan ruhu basenlere yönlendirip bardağın dolu tarafıyla gargara yapasım var.</div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/iKqgYkgWSx4/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/iKqgYkgWSx4?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
Deliliği bırakıp kopup gitmeyen Nil, napaysın?</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-56938070812453905572017-10-01T04:52:00.000+03:002017-10-05T00:53:35.248+03:00Erguvani Bir Angutluk<div style="text-align: left;">
<b> Hasenatın hasatında, saklı hasetinin hasılatını kapmaya çalışan mahluk-u şarlatanların işediği denizi sahiplenme çabalarında erguvani bir angutluk, böyle ekşimiş güneşin evlat edindiği lanet edici bir yapışkanlık var gibi. Bulanmış düşünceleri bulaşık makinesine atsak bulantısı geçer mi bu ambiyanstaki pisliklerin? Hey mösyö, kelimelerimi daha lanetlere çevirmedi mi hislerin? Sanırım gökyüzünde bir telaşı sezinleyen yıldızlardan atılan halatla çekilemiyoruz dışarı, <i>"Size yastık diyebilir miyim bulut abi?"</i>. O zaman gelecekteki bir oksijen marinasyonuna atalım bütün suçu ve bırakalım tutuşsun ağaçlar, betona dönüşsün gölgesinden zebun şehrin meskeni. (?)</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Hayalleri antiseptik bir zırh yapan zihnin devinimlerinde barfiks çeken düşüncelere fısıldayan bir şeyler ya da birileri var şarkıdan hallice ve savunma hattı çekmiyor burada, psikoteknoloji tabiiyetine sırnaşınca duygular frekansı tutmuyor zamana ait sancıların. Patinajında vicdanların "insanlık" mitoz bölünüyor gibisinden bir hadise dönüyor da bissaniye şimdi aklıma geldi Inception bey acaba senin topaç da hala böyle "fıtıs" diye dönüyor mudur?</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Bir enerji emilimi sonrası yerinde duramayan mitokondri gibiyim; ama ben pompalandığım bu hücreyi yerle bir etmeliyim ki dengeye erişsin bu tabiat-ı dengesizliğin. Belki bir --topya bulmalı ve topyekun benimsemeliyim; ama aklımı çelmemeli kalbim; en fazla arada bir çelme takıp haddini filan bildirebilmeli. </b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<i><b>- Eğer emekleyerek koşuya kalkan şevklerin yüzeyinde zaman içinde bir renk kayması oluşuyorsa çözümü pratik şeylerde aramak lazım: Kostantinoxy Action; aksiyonun olduğu yerde filizlenir duygular, kerizlenirken insanlar... -</b></i></div>
<div style="text-align: left;">
<i><b><br /></b></i></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Selamsız bir sabahta pencereden sızan güneşi yakalamaya çalışan beyhude bir aptallığa karşı koyamayız bazen, bir film sahnesindeymiş gibi bir görsellik bulma umuduyla açtığımız o pencerede kuş boku selamlarken bizi anlarız işte: O kuşun sanatını sindirebilenlerden miyiz yoksa öfkeyle camı kapatıp karanlığa içini hapsedenlerden mi? </b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<b> Aslında, h<span style="font-family: inherit;">ayatın </span><span style="font-family: inherit;">ucundan aşağı sarkıtılıp rüzgarla dans eden saçları arasındaki oksijenin silkülasyonunda boğulan karbondioksitlerimizin yapı taşı olarak döndüğü bu çemberin teğet geçtiği arbedelerinden nişan aldığı aptallıkların topuğundan kafamıza sıçrayan mermileri sıyırınca hepimiz bir parça deliyiz, bir parça mani, bir parça depresif, bir parça fani.</span></b><br />
<b><span style="font-family: inherit;"><br /></span></b>
<b><span style="font-family: inherit;"><br /></span></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/0brHGJ6xqbk/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/0brHGJ6xqbk?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Deli kadın selamlar! </div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-71481816159373989762017-09-25T03:14:00.000+03:002017-09-25T04:32:03.458+03:00Fiyonklu Bir Uçan Tekme Silueti<b> Pıhtılamış taravetin keskin zarafeti ile yuvarlanan dudakların kelimelerle şahadeti vaftiz eder mi cenabeti-vari hallerinde zikredilen pospolitik cehaletin kapattığı cari açıklarda kulaç atan "you are </b><i>not </i><b>a foolish casanova" güftesinin nasıl eşleniğine çarpıp sonsuza bölüneceği sorusu silik bir işarete bürünecek gibi olurken kafasından vurulan düşünce bulutunun yağmurları ile ıslanan çiçeklerin açtığı gibi koparıldığı bu dar boğazda, pis boğazlığı asgarileştirmeye çalışan beşinci tekil zafiyetlerin şafağında belirecek bir Gandalf(-iye) figürünün selameti getireceği bir ziyafetin sanrısında dahi gölgesine sığınılan ceviz ağacına dadanan kargaların sesi yankılanıyor sanki; bir kadeh Gülhane parkından sözüm ona onanmış bütün tahribatlara.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> - </b>Heyo selamlar eski dostum, tankla değil taramalıdan fırlama sözcüklerimle geldim.<br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Musibeti nasihat aleminden çekip rutubetli bir ortama atadururken bir soluklanma ihtiyacı oluştuğunda alınan dumanın ciğerlerde bir valse tutuşmasına eşlik bababında hafifçe etrafta süzülen kafaların tokuştuğu zamana "Gençsin sen yanında bulunsun" hareketiyle iki tokat yapıştırası gelse de insanın, şiddete yan değil dışbükey olunduğu akla gelince kibrit dansı ile baştan def edilir. Kibrit dansı da sanıyorum ki küçükken tuvalet terbiyesi sırasında bazı ebeveynlerin uyguladığı "Bak poponu yakarım he." korkutması mihverinde bir tehdit olabilir.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Amaaaan'lardan oluşan alanın hesabı sırasında koyvermişlik doğrusuna yetişmeye çalışan bir matematikçi gibi her şeyi literatüre dökme ihtiyacı hisseden akademisyen tavrıyla keşfetmeye çalıştığımız benliğimizin muharebesinde aslında çoğumuz; yakışmayan berelerimizle fırça darbesi dokundurmaya çalıştığımız bu hayatın tuvalindeki küçük bir nokta bile değiliz. Ya da belki biraz ünlem, biraz virgül yahut da fiyonklu bir uçan tekme silueti filanızdır.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Pörsümüş duyguların korselere tıkılıp şekilist bir tavırla "insanlık" imajına hizmet etmesini beklerken bir taraftan fırlayışı karşısında şaşkına dönen sarkık vicdanlar, yolunası bıyıklar, ah bu namühürlü kadranların işaret parmağının tüyünde zıplayan müteessir ruhlar ve kapımın önündeki Batman tipli minik şey - yavru yarasa filan olmadığını umarak devam ediyorum - parçalanan ışınların kaçtığı iristeki yansımalar sizce de çok bir ımmmm çikolatalı krema - ya da gülen bok - gibi değil mi? Daha çok ikinci gibi, iris açtıran cinsten hani.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> </b> <b>-</b> 6 yılın zamanda parçalanıp hayat sahnesinde "anı"laşma hızına şaşırarak ve "Daha 17 17 17 imiş" melodisinden bir tutam koparıp satır aralarından geçmişe selam çakarken bir "<i>oha falan oluyorum yane</i>".<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/wSU3KK6DSJU/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/wSU3KK6DSJU?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Anaa Vega yeni albüm çıkartmış.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-77702516010285169192016-02-13T02:45:00.000+02:002016-02-13T02:58:22.771+02:00Gıcırdayan Samimiyetler<b> Bütün seslerin bir anda piyano tuşlarından kulaklarda dans etmeye başlaması gibiydi bu aralar dudaklardan fırlayan sözcüklerin çarpıp geri döndüğü oksijenin valsinde kıvranan sessizliklerimiz. Parmağını diline kondurup rüzgarın geliş yönünü ölçen bir kâşif gibiydi hislerimiz ve yönü tayin etmekten aciz bir korsan silüetinde yavaşça parçalanıyordu ellerinde. Derken bir paradoksun içine tıkılan zihnimizin prangalarına tutunan düşünceler eşliğinde paranoyaya sürüklenen bilincin alt katmanlarındaki savaşı üst tabakadan fırlayan lavlar kazanıyordu. Cızzz. Eyo, diye başlıyordu konuşmaya sonra bir ses, mimimimamama maykrafonşov. Derin bir nefes alıp dudaklarını büzdükten sonra devam ediyordu; ön yargı kırıcının icadına kadar insanların çoğu aslında kendi zihinlerine hapsolmuştur ve dışına çıkamaz; sığ denizlere sığınır, içine sığdırdığı sığıntı düşüncelerle sağdığı beynini sağlam bir kazığa, itaatinin farkında bile olmadan, büyük bir iş başarıyor sanrısıyla bağlar, aptaldır çünkü ya da çünki vesselam.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Gıcırdayan samimiyetlerin bozulmuş insan müsveddelerinde bir anlam ifade etmesini beklemek biraz gereksiz, değer kavramını denenmiş aptallıklar uğruna harcamak kadar dozu arttırılmış bir ahmaklık olur nihayetinde hiddetine ve kelepir düşünceler uğruna kenefi ile cebini doldurur metanetinin cenabetliğinden. Bardağından dudaklarına dolanan dumanın savurduğu mürai müptezeller müdahil olunca miskinliğine, bir koyvermişlik yapışır ve içine karıştıktan sonra engellerine çarpıp bir sırıtışın koynunda karanlığın içine silkelenir. Yani, "hiçbir şeyi kalmayan" triplerinde değil de daha çok "elindekileri ayıklama" mihverinde, tıpkı pirinç gibi; taşlarını taşlamayla dışarı atar ve taşa koyup ezer ayaklarının altında. Ya da ezemez de iki çizik atıp uğurlar ya da hiçbir şey yapamaz, aslında atamaz da, salaktır çünkü, beceriksiz bir ahmak.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Tam şahından ümidini kestiği sırada, vezirini kurtlara kaptırmış ve filinin hortumlarından umudunu vakumlamaya çalışırken, piyonun ellerinden tutmasıyla kaleyi kuşatıp bu kare prizmadan zamanın üçgensel bölgesine ışınlanmayı başarmıştı; elinde şah, dudağında tahtını kaybetmiş kraliçenin gözyaşlarına karışan matı ile. Yani öyle olmasa da, başka bir düzlemde başka bir görelilikte öyle olabilirmişçesine. İnanmanın yolun çeyreği bile olmadığı gerçek hayatta, bazen inanmanın da bir şeyleri başarabildiğini kendine kanıtlamak istiyordu belki de. Ya da bir avuç zırva, zamanın zırıltılarından kulaklarına yapışıp dağlıyordu içindeki öfkesini ve o da böyle minyatür bir kaçış elde etmek istiyordu. Ya da her şey bir oyundu, maçı izleyenleri kandırarak eğleniyordu kendince.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Alayına halay, yarınına hayal, arınışı yalan, sarılışı saman ve kafiyesi banal bazı cümlelerin aslında anlatmak istediği hiçbir şey olmadığını anlaması gerekir bazı kesimlerin. Lafı bölünen kesirlerin ağzına çarptığı bölenleri ile daha fazla bölünmeden birlikte toplanma zamanları gelmiştir. Herkes yarım, çeyrek, tama yarım çeyrek kaladır belki; ama bu beraber tama ulaşamayacakları anlamına gelmez. Sadece bir tik tak, sonrasında yığılan tonlarca düşünce arasında gözlerini kapatıp doğrusunu seçmek, bu zamanın haritasında rastgele bir limana varıp iki gemi batırmak eğlenceli olabilirdi belki.</b><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/YiM9kAf2pJ0/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/YiM9kAf2pJ0?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Görüntü kalitesi ile zıt kulvarda.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-35421111579364053722016-02-11T01:43:00.000+02:002016-02-11T01:43:17.365+02:00Bir Bakışta Taşa Dönen Sözcükler<b> Gökyüzünden fırlayan bir gök taşını ışın kılıcıyla yarıp içinden minik elmaslar çıkartan bir Yunan tanrısının üçüncü dereceden türevinin sağdan yırtmaçlı fonksiyonu gibi bu aralar hayat dediğimiz bu amaçsızca dolanan dilemmalar bütününden fırlama dengesiz yapının duvarlarından sızan rüzgarla sarsılan zamanın sirkülasyonunda boğulanlarla dönen bu feleğin teğet geçtiği arbedelerden ateş eden aptallıkların hedefinden sapıp kafamıza sıçrayan mermileri.</b><b> Bir bakışta taşa dönen sözcüklerin, bir dikişte havada dağılıp etrafa saçılan hayallerinden sızan serzenişlerine bağımlı gerzekliklerine uçan tekme atmaktan aciz cümlelerin dağılan yüklemlerine tutunan saf düşüncelerin yavaşça yere düştüğü bu ağır çekiminde zamanın, akrebin kıskaçlarından hayata tutunan alelade devinimlerinde harap hale gelişlerin tümlenemediği geçişlerinde arafa tabî sebepsizliklerin boğduğu seslerin can simidini martılara atmak acımasızlık olur der </b><b>bazıları ya da demeye üşenip içine tıkar o zincirleyemediği tamlamalarını</b><b> ve üçlü bir salto ile sonlandırır gösterinin ışıltısını sessizce içinde.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> BAM! Sonrasında efektlerden etrafa yayılan sessizliği ile zahiri bir ambiyansın ortasında bir yerlere hapsolur. Sözcüklerini diyete sokup hicivlerine resti çeken bir taşlama olup kinayelerini bohçasına doldurduktan sonra kaybolur nihayetinde, kendi harikalar diyarına doğru bir yolculuğa çıkar betimlediği rastalı tavşanının peşinden, bu atmosferin siyahından gökkuşağının beyazına doğru.</b><b> Varış noktasında yitirdiği ünlemlerini karşılar, noktalı virgüle bağladığı cümlelerine iki tokadı yapıştırıp bu anlamsızlığa edilgen oluşundan dolayı özür diledikten sonra bağlaçlarından kopardığı bağlarına bir şans vermeye çalışır. Bir yutkunduktan sonra yutağında kalan heveslerini midesinde tatlı bir yolculuğa çıkarır. Sonrasında bağırsaklarında boğup o kötü kadın kahkası ile bittabi uğurlar öfkesini içinden.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Dönülen yolun bir gün kâra evrileceğine inanan dünyanın dönmekten vazgeçmediği bu dönek halet-i ruhiyesinden fırlama hülyasından etrafa serilen bu üryanlık halinde, subjektif bir serzeniş, mücerrep-i bir mücerretlik vardı. Hasıl olduğu velhasıllardan sorumlu olmayışının rahatlığını gizlemekten sakınmayan pis bir sırıtışı ve dudağında mırıltısı duyulan zafer tınıları gelirdi ya bu zırvalarla doldurulmuş onca cümlenin dibinden sıçrayan saliselik o an'a sıkışmış anlamları dağıtırdı kafasından, ooo piti piti yapardı bizimle ve sonra çayda çıra oynardı o da kaçmak için içindekinden.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Bazı şeyleri doğru anda söylemedikçe, anlamı ne kadar yoğun olursa olsun, kopuk iki kelimenin sek sek oynamasından öteye gidemez. Başı döner, kafasında sanrılar, dilinden dökülen anlamsız kırıntılar ile gelir anlamlarını koparır içince dilinden.</b><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/ybtW2YQgGU4/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/ybtW2YQgGU4?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Sesine örs çekiç üzengi bağlanılası.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-53806199860177973992016-01-09T01:53:00.001+02:002016-01-09T01:55:04.078+02:00Bitap Sözcükler, Dağılmış Yüklemler<div style="text-align: left;">
<b> Deliliğin yürekteki denkleştirilmiş halini dinç bir kafa ile dile yerleştirince insan, demini yürekten alan bir çay gibi taramalı tüfekten dağıtır etrafa sezgilerini, heyhat!</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Dev bir antilop sırtında suratımda bir gülümseme ile dolanıyorum göklerin kuytu sokaklarında. Dudağımda bir melodi, ses tellerimde duru bir katliam. Cebimden zamanın dumanları yayılıyor etrafa, eskizi çizilmiş bir yankının içinden damarıma çekiliyor bütün saçmalıklar. Kafamın içinde anlamsız bir müzakere, müptedi duygulardan müsterih bir parıltı yayılıyor ruhuma. Gerilim pompalayan devinimlerinde delinince bütün dengem bir anda, zihnim, devrilen yüreğin denklaşöründe patlayan manzaraya devrediyor bütün gerçekliğini. Hayatın denk düştüğü bu atmosferin paralelinden yayılan bir esinti ile savruluyor düşüncelerim, manik bir ahvalin içine düşüyor depresif addettiğim bütün o amaçsız sözcüklerim.</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Mamafih, şeker attığım hayallerim çayı şekersiz içmeye başladı ve akabinde bir parçası yıkıldı düşünce sistemimin. Zaten hep bir sitemim vardı yargılarına, nihayetinde yargılandı ve ayrıldı düşüncelerim toplumsal yankılarından. Ve algılarımın kapısından yığıldı bütün fazlalıklarım, zaman iki saniye nefeslenirken arada ön lobu daraltıldı yargılarımın. Dozu artan sanrıların savaştığı kaygıların örtbas ettiği bütün anlamsızlıklara rağmen anlayışla karşıladığım bir öfke vuku buldu içimde sonra, nefesim azaldı, gözlerimde bir ışık oyunu, yüklemler zaten dağılmış, özneler terk etmişti oyunu. Kelimeler süzülürken havada birini seçtim, bir işe yaramadı; ama güzeldi, hayattaki çoğu şey gibi. - of, klasik bağlamalar, aptal atıflar, gereksiz bir anlam kaygısı. -</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b> Bir anlık beni kandıran, zahiri hallerine dalınca zehri çektiğim damarlarımdan akıttığım kadehlerde pisliklerini dezenfekte ettiğim insanların deforme ettiği kavramların oluşturduğu bir kara deliğin ortasındayım, iyi ki Interstellar'ı izlemişim dostlar, (SANKİ SPOILER) şimdi iki kıytırık bilim-kurgu bilgisiyle buradan çıkabilir hatta çıkarken arada iki saniyeliğine dünyayı bile kurtarabilirim.</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b>- Kalbimin pencerelerine perdeleri çekiyorum, dudaklarımın telvesine sessizliği kapatıyorum, gözlerimin kahvesinde (aslında ela ama olsun) bir fal olup geleceğe akıttığım bitap cümlelerimi şimdi burada sonlandırıyorum.</b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><br /></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/egpsoqLxkQE/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/egpsoqLxkQE?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Daha topuzu bile evrimleşme aşamasındayken 13 yıl önceki Amy'e selamlar.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-51226851221828999642015-12-06T02:26:00.001+02:002015-12-06T13:26:07.315+02:00Algıların Uçurumlarından Yağan Meteorlar<b>Damarlarımdan çekilen sessizliğin kırıntısıyla dans eden melodinin ruhuma işlemesine engel olmayışımın ikinci çeyrek dakikasında,</b><br />
<b>nefesime yerleşmiş belirsizliğin çıkarttığı tane rüzgarların nefsime çarpıp genzimde bir yutkunmaya dönüşmesinden kurtulmaya çalıştığım sırada,</b><br />
<b>dudaklarıma sarılan dumanın kan dolu parmaklarıma dolmasının rahatsız ediciliğinde huzura yaslanışımın garip farkındalığının kenarında,</b><br />
<b>bir uğultunun tırmaladığı dişlerimin gıcırdıtısında suratımda bir gülümseme ile gözlerimi gerçekliğe kapatıyorum;</b><br />
<b>iki saniye, otuz beş salise ve birkaç hayat kadarcık.</b><br />
<b><br /></b><b>Açıldığında gözlerimin içine dolan karanlığın içimi ısıtan çığlıkları ve önümde yatan bu cansız bedenin verdiği güç duygusunun sarhoş edici tesirinin alaşımıyla,</b><br />
<b>kendimi geri dönüştürülmüş bir kağıt kadar pak ve nefes alırken trombositlerine hayat pompalayan bir hücre gibi hissediyorum,</b><br />
<b>velhasıl,</b><br />
<b>hayatın hayatlar üzerine hayasızca oynadığı oyunları hayretle izleyişimi sonlandırdığım bu gecede hayvanca iç güdünün beni ele geçirmesine izin vermiş bulunuyorum;</b><br />
<b>dengemi değirmenlerin tepesinden öğütücüye boşaltıyor ve ruhumu özgür bıraktığım bu gecenin karanlığında sallarken kulaklarıma iki melodi hapsedip üzerinde tepiniyorum acımasızca.</b><br />
<b><br /></b><b>Bir yorgunluk teğet geçip dik açıyla tümleyenini yansıtıyor vücuduma,</b><br />
<b>meteorlar yağıyor algılarımın uçurumundan ve aşağı bırakıyor sebepsizce anlamlarımı,</b><br />
<b>bir kahkaha yankılanıyor bu sırada atmosferin siyahında,</b><br />
<b>gözlerimin karasından nehirler akıyor;</b><br />
<b>bu nehirler ki kana bulanmış avuçlarımın arasından sızıp karışıyor toprağına hayal dolu aptalların ve haya dolu ahmakların hain yansımalarından beliren bu atmosferde boğuluyor diyaframına dolan yapmacıklığın nefesini kilitlemesi sonucunda.</b><br />
<br />
<b>Parmaklarıma enerji pompalayıp sıyırıyorum kendimi bu ıslak yalnızlığından aptalın,</b><br />
<b>ne güzel olurdu oysa bir anda zaman dursa ve saprofitler kana kana içine çekene kadar tekrardan ileriye sarılmasa;</b><br />
<b>ama şans kavramının sonsuzluktan gün alıp zamana göre türevlendiği bir dünyada bizim eğrilerimiz hep yamulduğundan düzlüğe çıkamıyorduk zaten içinden,</b><br />
<b>bu bir batış değildi anlayacağınız sadece bir çırpınıştı zaten batılmış olan bokların içinden.</b><br />
<b><br /></b><b>Aptal bir tebessümün suratımda gezindiğini hissediyorum uzaklaşırken,</b><br />
<b>yüreğimde mühürlenmiş bir şeyler var ve yanık kokan insanlığın benmarisinde akıyor dudaklarıma sanki,</b><br />
<b>kelimeler gönüllü olarak giyotine boyun eğmiş anlamlarından asılıyor;</b><br />
<b>çünkü gönlünce dolaşamıyor ortalıkta, </b><b>yalanların içine gömülü bir dönencede dönmekte zamanın her tik atışında;</b><br />
<b>başları dönüyor haliyle,</b><br />
<b>öfkeleniyor acizliğimize,</b><br />
<b>kafasına sıkıyor nihayetinde ve yerini başka bir kelimeye bırakıp "antika"laşarak emekliye ayrılıyor dünyanın adiliğinden.</b><br />
<b><br /></b><b>Gözlerim dönüyor, oksijenlere tutunmaya çalışan zihnim kararıyor gibi,</b><br />
<b>bir deprem oluyor içimde ve ayaklarım dayanamayıp yıkılıyor,</b><br />
<b>kırmızıya boyuyorum çimenlerin dudaklarını ve rimellerine karışıyorum oksijenlerin,</b><br />
<b>karnımda yükseliyor final müziğinin can alıcı melodisi,</b><br />
<b>ya zamanı iki saniyeliğine içime gömebilir misiniz,</b><br />
<b>yutkunamıyorum lan,</b><br />
<b>böyle son olur mu hiç,</b><br />
<b>bari iki komaya girip yıllar sonra gözlerimi açıp intikamını alması için aptalın kardeşinin geri dönmesini bekleyeyim.</b><br />
<b><br /></b><b><br /></b><b>---</b><br />
<b>Zamanı üç yıl ileri sardım,</b><br />
<b>uyandığımda ama dünya bir metamorfoz geçirmişti,</b><br />
<b>kimse yoktu hatta Will Smith ile köpeği bile,</b><br />
<b>geçen üç yıl değil üç yüz yılmış meğer,</b><br />
<b>ben de küresel ısınma dolayısıyla buzulların erimesiyle su dolu bir kütlenin altında donarak bedenimi ve zihnimi himaye etmişim,</b><br />
<b>derken bir saniye,</b><br />
<b>yanımdaki başka bir su kütlesinden de kanlar içinde bıraktığım aptal belirdi,</b><br />
<b>efektlerden üzerime boşandı şaşkınlığım,</b><br />
<b>o an anladık ki aslında her şey bizi geleceğe ışınlamak için bir oyunmuş,</b><br />
<b>ikimiz de kurbanmışız,</b><br />
<b>ne ben katil ne o maktul;</b><br />
<b>ikimiz de denekmişiz,</b><br />
<b>zaman bir unsa biz burada adeta elekmişiz,</b><br />
<b>hayat bir kurşunsa biz de candan yelekmişiz,</b><br />
<b>iki saniye soluklanmam gerekiyor,</b><br />
<b>bu kamyon arkasılığından dünya arınmışken tekrardan onu bu bela ile tanıştırmamalıyım...</b><br />
<b><br /></b><b>- üçüncü saniyenin ikinci bileşeninden döndüm ve belirtmem gerek ben güvenmiyorum yine de bu aptala;</b><br />
<b>çünkü intikam duyguların konservesidir gerektiğinde ortaya çıkar ve nihayetinde tüketilecektir,</b><br />
<b>amacımızı bilmiyoruz şu anda,</b><br />
<b>birilerini de bulduk sonunda; ama seçilmiş kişiler olmadığımız için ilgi çabuk kayboldu,</b><br />
<b>düşmanlarımızı yahut dostlarımızı bilmiyorum,</b><br />
<b>"biz" miyiz onu da bilmiyorum,</b><br />
<b>aaaa adımı da hatırlamıyorum,</b><br />
<b>en son bir kırmızı hap yutmuştum galiba,</b><br />
<b>cebimde de yuvarlak gözlüklerim var onları takınca sanırım anlayacağım;</b><br />
<b>ama anlayınca acaba yeterli bulacak mıyım?</b><br />
<b><br /></b><b>Hayır tabi ki,</b><br />
<b>belki de sadece dünyayı kendi etrafında dönmesi için serbest bırakabilirim sonucunda.</b><br />
<br />
Hayallerimin orucunda bir mali müşavir vardı zamanında,<br />
tırnaklarında zamanı kazımıştı ve bırakmıştı beni oracıkta;<br />
sanrılarıma sarılmıştım ardından yok oluşunu izlerken,<br />
kura ile çekilmiş anlamsızlığına yuvarlanırken hayatımın karşısında parçalandığı bu aptallığı kabullenmiştim bir bakıma;<br />
sonra çektim silahı alnına dayadım bu anlamsızlığın,<br />
su içirdim hayallerime ve bozuldu arsızlığı karamsarlığın,<br />
beklentileri beklettiğim bu dolabın soğuğunu içime hapsetmişken bir baktım ki,<br />
aslında hapsolan benmişim bu saçma hikayenin birbirinden bağımsız ağlarına,<br />
anlamlarına<br />
ve öylesine yazılmış tonlarca satırlarına.<br />
<b><br /></b><b>Durun durun, </b><br />
<b>şurada bir pokemon var,</b><br />
<b>Pikachu galiba</b><b>,</b><br />
<b>oha kaçıyorum dostlar,</b><br />
<b>elimde bir poki topu,</b><br />
<b>kulağımda Teletabiler'in selamıyla.</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/F9WvsHSsF-Q/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/F9WvsHSsF-Q?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
Ses tellerinden sarkıtılmış sokağın kaldırımlarına dökülen yaprakların üzerinden geçerken çıkarttıkları sesin notalarını çıkartıp üzerine şarkı yazdığında, karanlıkta kalan taraflarına değdirdiğinde sesini ortaya böyle bir melodi çıkartmış Dillon.</div>
<br />Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-40519099804460840842015-10-26T00:02:00.000+03:002015-10-26T00:02:28.856+03:00Dengesizliğin Dengelediği Demlenmiş Düşünceler<b> En tenha sokakların çukurlarından sızan yağmur damlalarının sıçradığı insanların suratındaki öfke ile harmanlanmış küfre paralel ifadenin yansımasındaki içtenlikten selamlar!</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Mütemadiyen mest edilemeyen hazların iç burkucu serzenişlerinin anlamsız yankısında kulakları tırmalayan gereksiz bir gürültü var, bu gürültü ki insan müsveddelerinin konuşma adını verdiği oksijenin aptallık sirkülasyonunda sıkışan kulaklarımızın kurtulmak için vesveseleri kulaklık yapabileceği kadar rahatsız edici bir muamma. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Neyselerden selamlar!</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Söylenecek o kadar boş şey var ki ve söylenmemesi gereken o kadar önemli zırva; bir o kadar da anlamlarını eskiciye satmış duygu karmaşalarından sıçrama düşünce parametrelerinden eksi ile çarpılarak götürülmüş hatıra; klavyenin tozlu harflerinin arasında yağmurla evrilen ifadenin içinde bir yerlerde gizli kalmış onlarca kelime; bilincin alt katmanlarında gardiyanlar tarafından zapt edilmeye çalışılan birkaç düşünce. Her şey bir anda üşüşünce gökyüzündeki hiçbir oksijen yeterli olmaz nefes almak için, o yüzden insan martılara attığı simitlerin susamına hayallerini tıkarak onları diyarlardan diyarlara uçurmaya çalışır; bir uçurtma olur ütopyasına sıkışmış zerreleri, bir nefes alır fizyolojik zemberekleri, biraz da hayat getirir sonunda ona sevdiği etli ekmekleri.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Pis olarak nitelendirilen aslında gurmeler ile eşdeğer bir boğaza sahip olan sevimli şehirlerden selamlar!</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Bilenmiş bir bıçak gibidir sözcükler, süzgeçten geçirir sahtelikleri, oluşma dirayetini gark eder aptalların dudaklarındaki gafil avlanmış sözcüklerin, hödük hallerine çelme takar oksijenin içinde süzülen estetik düşünceleri absorbe edenin ve başlar sağ baştan saymaya eli havada kalmış fırsatçı pislikleri. Dengesizliğin dengelendiği dudaklardan aldığı desteği doldurur kadehine ve başlar demlemeye düşüncelerindeki dengesizliği. Çünkü düşünceler düşmeden yürümeyi öğrenemez, öğrenemezse de bağımlı olur; başkalarının doldurduğu şırıngalardan damarına çektiği düşüncelerle varlık dünyasında silikleşir; üryan bırakır zihnini ve sonucunda dejenere olan benliğinden destek alan şerefsizlerin basamağı olur.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Tutulamayan sözlerin sözcükler dünyasındaki idamını izleyen kalemlerin akan mürekkeplerinden sürme yapan pisssikopat yazarın yazdıklarını elleri ile yakmasını seyrederken ağzı açık kalan bir olay örgüsünün düğüm bölümünden selamlar!</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Sadist düşüncelerini dengeleyen optimist nesnellikleri ile yaşamı monotonlaştıran çarpık hallerine uçan tekme atası geliyor insanın. Bu israfında hayatın nefretle münasebetinde sıkışır kalbindeki kapakçıkları ve büyür uykuya dalamaz boğulur yorgunluğunda zamanın içinde çırpınan göz kapakları. Ay durdurun zamanı, Halit Ayarcı'nın selamı var; bu sefer saatleri bozmaya geliyor; zamanın egemen olduğu hücrelerimiz özgürlüğünü kazanabilirmiş, akıllanmış bu sefer.</b><br />
<b> Ah saçmalama kuzum, saat de nihayetinde insan yapımı, zamanın o kadar kolay alt edilebileceğine inandın mı cidden? </b><br />
<b> Bana bir araba bir de deli bir profesör getirin. Halit ile ayaklarını halata bağlayacağız zamanın ve atacağız okyanuslardan, belki bir Jaws'a yakalanır, belki de Atlantis'i bulur. Artık orası da mukadderat. </b><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/YQHsXMglC9A/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/YQHsXMglC9A?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
selamından gaza gelerek selam vereyim dedim.</div>
<div style="text-align: center;">
Biraz tuzu az.</div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-37034495316727859832015-03-01T02:22:00.000+02:002015-03-01T02:42:42.465+02:00Zamanın Zaruri Zafiyetinin Zalim İzdüşümü<b> Yorgunlukla yoğurulan yoğun hissiyat-ı devinimlerinde insanın, bir dublesinden tutulup getirilmiş tomarlarca sayfayı dolduracak kelimeleri birikir de dudakları kıpırdamaya mecal bulamadığı için mealleri içine kilitlenir. Ve edasında bakışlarından dışarı fırlayan bir karaltı bulanıp gecenin sessizliğinden süzülerek zihninin yüzeyine bir parazit olarak yerleşir, mülteci serzenişlerinde dizelerine düzensiz bir kalp atışı hakim olur; nikotine bandığı kirpiklerinde ıslak bir bekleyiş, solgun birkaç kelimenin üzerinden sekerek sayfayı terk eder dimağından geçenler, damağında acı bir tat ile dalar zamana; zamanın zaruri zafiyetinin zalim izdüşümüne bırakır ruhunu, düşer izine düşlerinin.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> İzdihamında insanlığın ortaya saçılan vahşette vicdani bir katliam ve devamında takip niteliğinde hadımı var duyguların, tarumar edilmiş hayatların telafisi mahiyetine gelecek bir ışık yok bu karanlıkta; öyle bir karanlık ki bütün mumlar ateşe değdiği zaman gölgede tıkanıyor anca. Yatsıya kadar yanacağı zannedilen mum, yatsının ardına da ulaşıyor ve sonunda, yalancı, bu karanlıkta önünü görebilen tek kişi oluyor; dünya dönüyor ve çivisini saplıyor insanlığın derin yumrularına.</b><br />
Mum yatsıyla yatıyor, karanlıklar doğuyor, ışıklar kesiliyor ve mum yok oluyor yavaşça.<br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Ekseriya hayatın ekseninde varlığını sürdüren bu demagojik saplantıların kaygılarla tokuştuğu zihin parametrelerinden fırlayan seviyesiz canavarların dengesiz salınımıyla sallanan ekolojik ruh dengesinin parçalanması sonucu ortaya çıkan yıkım'ın hızını metabolik olayların yağlar üzerindeki etkisiyle değiştirebilseydik hayat daha güzel bir hale gelebilirdi. Zihinler; insanlar; hayatlar ya da yürekler olacağına eriyenler, göbekler, yağlar olsaydı keşke.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Dünya, dönme kinetik enerjisini aldığı bu kasvetli saçmalığı bardağın dolu tarafında boğup</b><b> bardakla beraber Jüpiter'e hediye etseydi başta aslında böyle olmazdı. Düşünceler önce bilincin dezenfekte merkezlerinde eriyip damarlara çekilen antioksidanların içinde köpük banyosu yaptıktan sonra hücrelerde arıtılmalarının ardından kas dokusundan vizelerini alıp öyle eyleme geçselerdi ya da en azından insan kanı sadece beyninde toplayabilseydi, belki de her şey daha bir, nitelendirme sıfatlarının nitelendirebileceği bir hal alabilirdi. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Popüler bir farkındalık olmayı bırakıp da toplumsal bir facia olduğu anlaşılabilse bazı şeylerin, başı ya da sonu yoktur, ortası aritmetik değil sonsuzdur, paradoksların içine parçalanır insan, mülteci duygularında aydınlığa susamış parçalarını zifte batırıp dumanlarından kendine bir bulut oluşturur, asit yağar üzerimize, takriben birkaç günü geçmez; ama tahribi bazı ruhlarda ebediyete filizlenir.</b><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://ytimg.googleusercontent.com/vi/1FIBFbZOHbM/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="http://www.youtube.com/embed/1FIBFbZOHbM?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<b>"Etrafında dönmekten kendi de şaşıran dünya" diyerek yazıya giriş yapan nostaljik Nil'e selam.</b></div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-2622187113706470792015-01-12T02:39:00.000+02:002015-01-12T02:39:16.328+02:00Ağarırken Geceyi Bağışlamaya Çalışan Sabahlar<b> Hiperaktif derecede hiperrealist bir pencerede seyre dalardı hayatı inceden inceye kese attığı sırtında gökkuşağının. Mücadelesinde ihtiyacı olan bütün teçhizatı sigarasının dumanına enjekte etmiş, damardan hayallere bırakmıştı kirpiklerinden sarkan gözyaşlarını. Saçlarını uçuran rüzgarı piyano tuşlarında eski bir melodiye götürürken break dans yapmaya çalışan düşünceleri, kendini camdan aşağı sarkıtmıştı. Yanaklarında horon tepmeye başlayan bu vals havasına kapılan hisleri, yüreğine dökülen akarsunun oluşturduğu okyanusun içinde yüzmeye çalışıyordu, köpek ve balık misali. Ve hayat, bu ahenge denk bir senkronizasyon oluşturmak için sihirli değneğini alıp serbest stil ile kafasına fırlatma efekti fırlatmıştı. - wtf? - Yani, kısacasına bağlamaya çalıştığım sırada, bağlamanın notalarına bağladığımız klavyeyi bağ bağ dolaştırırken sayfanın penceresinin kenar mahallelerinde, ulaşılmak istenilen asıl anlam bütünü şudur ki; hayat hiçbir zaman bütünü bırakmaz insanın ellerinde. Puzzle'ı bitirdiğinde yerinde olmadığını fark ettiğin o parçada hayat gizlidir. Gerisi, masalların devamına aktarılan kalbur zamanın deve pabuçlarında bale yapmaya çalışan bir karınca gibidir. Yokluğu fark edilmese de bilinçaltı seviyesinde var olması istenilen o garip zamanlardan, insanın kuruntuları hep bu zararlardan, hataları çoğu anlarda zaaflardan, bu bahsettiğim karakter ise doğuştan zat-ı akşamdan kalmalardan.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Gün ağarmaya, gözlerinde geceyi bağışlamaya çalıştığı sırada güneşin ışınlarından fırlayan parçacıkların göz kapaklarını yalamasıyla uyandı. Geçmişin hatırasıyla karanlığa bulanan geleceğinde tarihi bir tekerrürü engellemek için sigarasının dumanından yaptığı gemileri kibriti ile yakmayı tercih edebilirdi belki de bu sabah; ama silahının kabzasının soğuğunda kendine gelen hücreleri buna engel oluyordu. Ortamı handikapına almaya çalışan karanlık gelip dokunurken dudaklarına, kibriti aydınlatıyordu ruhunu. Dudaklarında serzenişe geçmeye hazır vaziyette pusuya düşen sözcüklerin hatırına aldırmıyordu bu sessizliğin mide bulandırıcı kuzular'dan kalma anlamsızlığına. Hayata fırlattığı okları denk düşürmeye çalıştığı noktanın giderek yok olmasına istinaden biraz acele etmesi gerektiğini fark etmişti sadece; çünkü ilk kurşunu o sıkmazsa kafasında bir delik ile hayata orta parmak kaldırarak veda etmesi muhtemel bir gerçeklik olarak zihninin olasılık perdelerinde birinci oyun olarak sahnelenmeye başlamıştı bile. Zaman, Speedy Gonzales'in poposundan fırlayarak deliyordu gerçekliğini, kısacası, gerçekliğini gerzekliğe devirmeden kendini bu sessizliğin dışına atması; barut kokulu dinginleştirici melodisiyle zamanı delmesi gerekiyordu artık. Zira, ziralarla dolu tonlarca açıklama cümlesiyle baş başa kalacak ve gıyabında gayretini tavaf ettiği zihninin kuyularında boğacaktı. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Hayatın acı eşiğini zorlarsa insan; galibiyetin gayri-ihtiyari bir şekilde önünde belireceğine inanır ve bu inanç alt yapısına inşa ettiği düşsel senaryolarında en karmaşık yolu dinamikleştirerek kendine yeni bir yol açmaya çalışırdı. Ojelerinin aktığı silahının kabzasında kendini bulur, yok olan hayat çırpınışlarında ruhunu kaybederdi.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Son zamanlara kadar neredeyse hiç sekteye uğramayan bu hayat sek sek'inde bu sefer bir pürüz ile karşılaşmıştı ve bu yazıyı ( <a href="http://sacmalamakdabirsanattir.blogspot.com.tr/2014/02/krmz-ojeleriyle-ambiyans-krmzya-boyayan.html#comment-form">Kırmızı Ojeleriyle Ambiyansı Kırmızıya Boyayan Kadın</a> ) da yazma sebebi zaten bu labirentin içinde kendi Pan'ını bulamamasıydı aslında. Genelde bakışının açısını genişletip içine doldurduğu görüntülerde kendini var etmeyi zahiri bir amaç uğruna başarmış olsa da, bu sefer, başarısızlığını başarılı bir şekilde eritememişti içinde ve bunun acı ve iç gıcırdatıcı ürpertisi ile böyle boşaltıyordu kelimelerinden kurşunlarını. Hızlı olması, kapatıcısı ile ambiyansını kendi manzarasına geri alması gerekiyordu yoksa kellesini açık arttırmaya çıkartmış olacaktı; belki zaman kazanmak için atmaya çalışıyordu yüklerini, bölünmüşlüklerini, sessizlikle dans eden derin iç yankısında beynini çınlatan düşüncelerini.</b><br />
<b> Ama zaman, kimsenin kazanabileceği bir şey olmamıştı hiç; zaman, kaybetmeye mahkum olduğumuz poker masasındaki bütün rest'lerin suratımızdaki patlayışında yankılanan ince kahkahanın içinde gizlenmişti; zaman, zamanımızı çalan zamansız gelen hüznün arka planında elinde mızrakla bizi gözlerdi hep; bu zaman, oksijenlerin göbeğindeki bombasından fırlayan karbondioksitlerin içinde var olup kirpiklerimizden akan yağmur damlalarının dudaklarında yok oluşuyla bizimle dalga geçmeye çalışırdı; bir düzlemde yürümezdi görelilikten fırlayıp gözlerimizde katlederdi saatleri, o yüzden hep böyle kazançlıdır zaman; saçlara düşen aklardan fermante ettiği yeni eğrilerde eğerdi duyguları, değerdi ruhumuza biz bir kelime etmeye fırsat dahi bulamadan bükerdi bütün eğrileri, sonra gülerek terk ederdi sessizliği ve bir ışık, bir tünel, hayatın cümbüşü ile yeniden başlayacak başka zamanlar, başka insanlar gelirdi, zamanla.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Kendisinin dahi bilmediği bir bilinmezliğin belirsiz bilgisizliğinde bir bilgin taklidi yapmak zorunda kalışının ağırlığını kaldıramayan kaldıracına bir güç pompalaması, biraz vidasını sıkıştırması gerekiyordu ve kelimelerini kafasına sıkarak bunun için ilk adımı atmaya başlamıştı bu şekilde, belki de.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b>- Başka açıdan volume atlamış bir yazı oldu zaar. -</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b><iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/p3iUHRV32cg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></b></div>
<div style="text-align: center;">
<b>Ses tellerine piyano enjekte edilesi.</b></div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-33603279644197645212015-01-06T01:37:00.001+02:002015-01-06T01:42:26.187+02:00Üşengeçlik ile Bezenen Ruhlardaki Bezeler<b> Tahlilini tasviri ile tokuşturup ortaya yeni bir kadehte farklı bir perspektif çıkartmaktan yoksun olmasak da bunun için epeyce bir üşengeçlik ile bezemişiz sanırım ruhlarımızdaki bezeleri, göbeğimizdeki yağların içindeki endoplazmikleri retikulümleri. B</b><b>ilincimize saldıran üçüncü tekillerin birinci tekilleşme savaşında kılıç dahi kuşanmadan </b><b>her şeyi olduğu gibi kabulleniyor ve kabullendikçe bilinç üstü ile altı arasındaki mesafeyi milyonlarca ışık yılı öteye, uzayın derinliklerinden fırlayan Fatih Sultan Mehmet'in ses tellerinin kılcal damarlarına doğru iteliyoruz. Fikirlerin inceldiği yerden kopmalarına müsaade etmektense oraya bir pamuk şeker ile tampon yapıyoruz, hani tatlı görünsün diye bir sübliminal kandırmaca. Ah be zaman, sürrealistik birkaç yastık ile hafif bir melodiyi karıştırıp bu yastık savaşı'nda kendimize yeni bir yer bulmaya başladığımız zaman belki de zihinlerimizdeki sek sek oyunlarına dahil olabilecek kadar kendimizle barışık olabileceğizdir sonunda.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Oksijenlerin peşinde bir baterist olup karbondioksitlerden yeni melodiler yapabilecek kadar şevk dolu ve yetenekli insanlarızdır belki aslında da asıldığımız hayaller her seferinde söküldüğü için bir vazgeçişin peşinde koy vermişliğin derin sızısına hapsetmişizdir ruhumuzu. </b><b>Silkinip silkebilecekken dünyayı, başka silkinişlere gark olup "dark" bir havaya karışmışızdır GAK sesi efekti ile hatta; kendi köşemizde, şarklarda, kafiyelerde, belki de kendi Dark City'lerimizde, nananana.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Ama yok. Bardağın dolu tarafındaki suyu kaynatarak içine attığımız kahvenin açtığı zihin kıvrımlarından fırlayıp bir oryantal mizanseninde gibiymişçesine zinde bir hale getirdiğimiz için kendimizi karanlık taraflara sürüklenmedik, </b><b>sadece su değil de süt olsaydı diye hayıflanıp durduk, belki de biraz süt tozu...</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> </b><b>Hey gökyüzünden fırlayan ışınların ışık hızına binip bir tren ile Hogwartz'a fırlamaya çalışarak uzay - zaman yırtılmasında kendini başka diyarlarda bulmayı amaçlayan sevimli insanlar, belki de kurtuluş cidden süpürgelerde olabilir, toz bir pembe bile kalmayıncağa kadar hayatı süpürmesinde filan. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Umurumun omurgalarında bulunan sinir uçlarındaki sinapsisler ile düete tutuşmaya çalışan genetik olarak oynanmış düşüncelerin karşısında gülme krizine giren hücrelerime bir saprofit döşemeye çalıştığı zaman zaman'ın insanları, uçan tekmelerle döşenmiş birkaç melodi fırlatıyorum kulaklarına, üçlü saltolarla karıştırılmış birkaç figür ve biraz da Janice kahkahası. Skolastik skalalarında saklambaç oynayan insanlara sarkastik biraz da akrobatik birkaç tokat getirdim Osmanlı devrinden kalma. ÇAT.</b><br />
<b> Düşünce bir deli düşün peşine düşünceler, serbest bıraktık zamanı, düşse de bizdendi çünkü, düşmese daha da bizden.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/ejKUJu9xct4?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<b>Matrix'ten geriye fırlamış tavşan.</b></div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-29904603753777975732014-12-31T01:45:00.000+02:002017-11-18T03:03:37.474+03:00Hayatın Momentumunda Sallanan Çılgın Yükler<b> Hayatın momentumunda etrafta sallanan yüklerin çılgınlığından kaçarak kendimi dehlizlerin derinliklerine fırlatıp oradan da geçmiş ile geleceğin sadece bir algıdan ibaret olduğu diyarlara, algı kapılarının ardına, vurulacak kapının olmadığı köylerime, şehirlerimden kentlerime göç edip göçlerimi kavimler yoluyla geçmişten günümüze aktaracağım. Tarihsel bir karmaşaya dahil olup olguları olgunlaşmadan kendi ellerimde parçaladığım gibi kalenderi meşrebe batırıp orada bir tuvalin üzerinde Picasso'dan bir fırça darbesine geri-evrimleşeceğim. </b><b>Aruz ölçüsünü hece ölçüsü içerisinde eritip bir duble de serbest şiir'den bir şeyleri içine kattığım gibi arka fonuna kendine münhasır birkaç piyano ezgisi döşeyeceğim, bilemiyorum bu insanlık nankör aslında belki sonucunda kendimi sahnesi kesilmiş bir oyuncu mahmurluğunun içinde bulacağım, sanatı ne için bile yaptığını bilmeyen bir sanatçı olarak dünya ile son bir düello yapacağız, evet, elimde silah, zamanda bir geri sayış, gözlerimde hafif bir tehdit, gökyüzünde yıldızlar ile ay arasında bir saldırış, gülümseyişte bir parça telkin, terk edilmiş diyarlardaki soğuk rüzgarların estiği aramızdaki bu Rus ruleti ortamını gevşetecek bir melodi de dudaklarımda belki tiktik.</b><br />
<div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b> Ciddiyeti ciddiyetsizlikten çıkarıp ciddi bir tonda klavyede ciddiyetsizce sektirmek gerekiyor, bazen öyle bir ton tutturmak lazım geliyor ki bütün etkenlerden uzaklaştığında kendi başına saf bir güzellik elde edebilecek olsun kelimeler. Nihayetinde nihai bir sonuca nail olduğunda düşünceler, anlaşılabilecek bir hale erişsin dimağların damaklarında tıkanan o tatlı dilli sözcükler.</b><b> İnsanlar insansızlığı bıraktığında insaflı bir şekilde onlara yol gösterebilecek olsun, sonra kargalara selam versin, insanların burnu hep güzel koksun, dolunay'da yüreğine doldursun doldurulacakları; ama sabah olduğunda gözlerinde sadece yeni günün getirdiği o vahşet-i tebessüm bulunsun.</b></div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b> Aslında asılsızca astarından ayrılmış anlamsız ayrılıklar yaşadı bu insanoğlu asırlarca, zihniyeti dediğimiz bu toplu katliamı zifirle kaplanmıştı; iki nikotin olsaydı belki bir anlam ifade ederdi; ama bulunduğu konumda sadece karanlıktı gözleri, mavi gözleri bile belirsizdi, deniz olup yüzülecekken içerisinde bu karanlıkta sessizce beklemekle yetinmişti.</b></div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b> ŞAHMAT. Mars oldu hayat, Venüs ile arası bozuldu, Plüton uzaklardan bir kahkaha koparırken araya Merkür girdi, nihayetine bir bilimkurgu filmi oluşturdu zihinler, girintisi çıkıntısından az olduğu için boş kelimelerle süslenen dudaklardan çıkan her şey gözler boş olduğu için bir anlam ifade etti, tatatataramalı tüfekle taranacak düşünceler "Oha"lanarak alkışlandı. </b></div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div>
<b> Yamalı birkaç yürek yaralı birkaç dilek yakalı birkaç adam aracılığıyla yok edildi dünyadan. Bir zonklama sesi duyuldu kafasının içinde, belki vicdandı; ama hayır, sabah çalan alarmdan kaynaklı bir yanılsama. Hayat dediğimiz de zahiri olgulardan oluşmuş bir kanıksama, belki de Burhan aslında yoğ olmakla bize bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, belki'lerle süslenen zihinlerdeki belkiler aslında belkilikten kurtulmaya çalışan zavallı kırık düşüncelerdir, belki de. Nefes olup esefle terk edecekken sahneyi ayağı kırıldığı için zihnin gerisinde kendine bir yer edinen bir düşünce olmaya mahkum edilmiştir, çoğu insan gibi, insanlar da çabuk sıkılabiliyor, ben çok çabuk sıkılabiliyorum, sıkın tabancanın kurşunlarını benim sıkıldığım gibi limonların içinden hayatın salatasına. Ya ama diyetteysen de fazla gelebilir benden söylemesi.</b></div>
</div>
<div>
<b><br /></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/gbnbMMCfyoc?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b>Blondie ile melodiler bulandi.</b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<b>- hafif bir şive yardımı ile kafiye için kafiyeleme -</b></div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-35591145367084171082014-11-29T02:22:00.000+02:002014-11-29T19:24:13.623+02:00Yamulan Dünyanın Üçgene Evrimleşip Evrime İnanmaması<b> Üzerime uçan tekme ile vahiy indi sanırım, nahoş bir gülümseme ile sarhoş edildi bütün sanrılar, galoş geçirdi ayağına hayaller pisletebilir kaygısıyla etrafı. Tavafında şafakları yıldızlar aldattı gözlere düşen ışıltıyı, istavroz çekti hayaller kutsansın diye yalanlarım. Gayri safi milli kaygıların galeyanına uğradı beyin kıvrımları ve sonucunda bıyıklarında kayboldu tanrıların afitapları. Zikredişinde dudakların o adi lafları zifirler lav olup akar yanaklarından ya dünya, bir olup atlar sabırlar şakaklarımdan aşağı, bir hülya dolanır dudaklarımda bir an sonra yaşlanıp geceye karışır zaman gözlerde ise geçmişin boş telaşları.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Bıraktım yırtılmış sayfaların arasında kalan anlamsız cümlelere bir yüklem olmasını hayatın ya da hayat bıraktı beni de ben yüklemsiz kaldığım için ambalaj kaplıyorum anlamsızlığına. Ya zaten bayadır baygın bir halde yerde yatıyor gibi bütün hissettiklerim ben de bir kibritle yaktım suratını o bakışlarındaki arsızlığa inat. Oksijen iyi etmiyor hücrelerimi, sanki kapatsam gözlerimi ruhum süblimleşecek bu boşluğun içine, o çok sevdiğim dünya zamanı gelince oluyor içimde böyle, dünya içimde bir anlığına bıçak. Kaçıp da kurtulamıyorum ki kalabalığıma karışıp ya da kabullenip de yaşayamıyorum karanlığına alışıp, ya sigaraların kül olduğu bu karanlıklarında dünya dudaklarımda nasıl aydınlığa doğacak?</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Dikenleri ayıklanmış bir gül, dikene hasret parmakları kanatır usulca. Kirpiklere yaydığı acısını yağmur akıtır yanaklarından. Zaman akreple denge politikasına girer, bürokrasi parçalanır saniye sarkacının astığı dakikaların boynunda. Zaman dediğimiz zindanlarda zincirlenen yüreklerimiz çırpınırken, akrebi alır hayat koynuna ve pis bakışlarla atar hayalleri o kuyuların en kör noktasına. Sesimizi duyan Samara oradan bağırmaya çalışır; ama kuaför yanlışlıkla kahkül kestiği için de utandığından sesi öyle çok çıkmaz. Uzasın diye saçı sürünür kayısıya, kurusundan. Of, sıkılınca yazar depresiflikten</b><b> böyle geçiş yapar konular arasından, sıyrılır yine en kafasından, en güzelinden, en "nananana"sından.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Devrim depresiflikle derişiyor, zevk düsturu bu dengesizlikte deşiliyor sanki. Ya kafaları ekmeğin içine havyar yapmış gibi bir haliniz var kuzum, bence derhal vermeli hüzün dolu düşüncelerin içine narkozu. ÇAT. Dünya yamulup önümde bir anda üçgene evrimleşiyor, evrime inanmayan bir maymun gibi, insanlardan tiskiniyor hücrelerim. İnsanlar insanlıktan çıktığı halde, seviyorum insanları, sevemiyorum insansızlıklarını. İnsafsızlıklarına geçirdikleri kılıfları, üzerlerine geçirdikleri hiç tiplerine uymayan o kılıkları. Güçlü tarafına kayan kılıbıklıkları. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Gıcık halleri genleşen gevşek ağızlıların suratına uçan tekme atan bir Bruce Lee figürü ile dans edesi gelir bazen insanın, sonra şiirler kovalar kelimeleri de vazgeçer o uçan ateş böceği gibi. Geceye aydınlık olmasına gerek olmadığını anlar belki; çünkü gece aydınlatılmadan da gayet güzeldir aslında. Karanlığı kötü olarak atfeden insanların affedilmez bir cezaya çarptırılması gerektiğini gören güzel gözlere düşen ışığın yansıttığı manzaranın karşısında dans eden gece; ayın parıltısıyla aydınlanan şehrin ışıkları altında vals yapar aslında, onu göremeyen insanlar saklanır gölgelerin arkasında ki gölgeler dahi daha karanlıkken. Gülümsedikçe güzeldi insanlar; ama sahteleştikçe kahpeleşen dudakların kıvrımlarında bir üçgen belirdi, belki biraz ışık, bir gökkuşağı; ama hepsi boş; çünkü hepsi yalan - Grup Hepsi Yalan diye başlar burada -, güzel oldukları sanrısıyla sarılmışlar yalanlarına - güne açan çiçekler gibiyiz - çiçekleri soldurduklarından habersiz, doğayı kirlettikleri elleri kedersiz - öyle saf ki sevgimiz - masumiyetleri Pandora'nın kutusuna kapatılmış ve vicdanları saprofitlere yem edilmiş bir halde - şarkının devamını hatırlayamadım - yaşıyorlar gibidir;</b><b> ama aslında bitkisel bir hayattır içlerindeki; kafalar bitkisel, ruhlar kütük, kelimeler tuğla; ama inşa etmekten çok el kıran cinsten, bir "hıya" efekti ile kareteci olma sanrısından fırlayan. </b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/CsfnFv8NWAQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<b>Nostaljiyle nostaljik sevimli bir nostalji.</b></div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4831648078554778524.post-83644179281742805342014-11-24T00:12:00.000+02:002014-11-24T00:12:47.003+02:00Ardımızda Algılarla Oynayan Bir Şarlatan<b> Kelimelerin bazen uzun eşek oynaması gerekiyor, zamana çelme takıp üzerine bindikten ona "benim eşşşşeğimsin işte eşek" göndermesi yapması filan. Hep uzaklara gitme hayali kurup yakınındakileri bertaraf etmesi lazım, tarafsızlığına taraftar bir hava ile sahip çıkması belki. Yeni şarkılar keşfederken eskilere daha fazla bağlanmalı aslında, ayakkabı bağcığı ile düşüncelerine kendini bağlamalı ki gerektiğinde hemen çözebilsin. Kelimelerin dudaklarından dökülen sözcükler zamanın içinde eritilmeli, eritilsin ki geçmişe göz kırpıp geleceğe nanik çekerek bu çizginin üzerinden içimize akabilsin. Bağımsızlığa dahi bağlı olmadan hayatın kalıplarına pamuk ipliği ile bağlansın, yavaşça gözlerden akıp ruhun parçalarını yapıştıran bir tipeks olsun, alakasızca sonra içimizde parçalansın, yayılsın her tarafa, dağılsın kafamızda; gökyüzünde daha mavi, dudaklarda daha kırmızı, zamanda daha siyah, geçmişte daha gri, sözlerde daha yeşil, seslerde daha agresif, sevgilerde daha belirsiz.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Zamana bir anlam yüklemek için kafasındaki cümleleri anlamsızca kağıda döken sebepsiz bir anlam karmaşasından fırlayan bir karganın burnu gibiydi hayat bazen, ardında telaşsız bir kaos bırakırken önüne bütün anlaşılmazlığı almayı tercih edebilecek kadar anlam dolu aslında. Süzüldükçe küfürlerin tınılarında coşku dolu bir melodiye kıvrılmayı bekleyecek bir hali var gibiydi, söylemek istediği tonlarca şey biriktirmişti; ama anlaşılmasını istemiyordu, kulaklardan girip kalçalardan yağ olarak çıkacağını biliyordu zira. Bunun müteakibinde o da aykırı bir algoritması olmaya karar vermişti hayatın, çözümsüz, ardında denklemler dolusu bilinmezlik, anlamsız bir boşluk niyetine bir çukur dolusu kelime; üzerine atılmış topraklarla topyekün bir infilak.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Hayallerinden bir bukle alıp rüzgarda sallandıran bir şarkı melodisi gibi olması gerekirdi belki insanların, insansızlıklarından daha insansı bir havaya bürünmeleri, biraz daha su katılarak saf aptallıkları arıtılmalıydı. Zamana paralel olmaktansa yamuk bir şekille eşlik etmeliydi, insan, şekil diye şekilsizliği şekletmeliydi yüreğinde şikirem, bağrına bağımsızlığı basıp ondan bir kalıp alıp hayatın anahtarını açmalıydı, zamana bir anahtar imite etmeli sonra zamanı soyup pamuk şekere çevirmeliydi. Ölümü ölümlülerin elinden alacak bir melek gibiydi belki de zaman dediğimiz kendi imitasyonlarımızın ürünü olan canavar, bizim anlamsız kıvrımlarımızın arasında hücrelerimizle uğraşan muzip bir şey. Aslında iyi biri ya da arsızca ardımızda algılarımızla oynayan bir şarlatan.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Şarlatanlar tırlattıkları hayatla kahkahalara boğar aklını başına almaya dahi üşenen insanların aklındaki kıvrımlardaki horon tepen hücreleri. Yeho, bir efekt olur, sonra efektsiz gülücüklerle doldurur dudakları.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b> Kaldırma kuvvetinin bir kaldıraç dahi olamayacağı bir ağırlıkla çökmüş sessizliğe bir arka fon müziği olma kaygısıyla kancasını amansızca üzerimize geçirmişti ve hayat, bize bırkmıştı karamsarlığı bırakma kararını. Gülümsemeyi, gözlere bir aydınlık düşürmeyi, düşürürken ayağına bir sakatlık gelmesin diye altına minder koymayı ihmal etmemeyi. Eh biraz da kahkaha seslerini, doğal hayatın akışında akışkan bir çikolata tadında, misler gibi, Oyhşloyloy.</b><br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/Y0zkcFM-KBg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<b>Belki de bu adamın sesinden daha sarıca.</b></div>
<div style="text-align: center;">
<b>Bütün melodiler parçalanır sarılınca,</b></div>
<div style="text-align: center;">
<b>sırf kafiye olsun diye dedim.</b></div>
Beyza Mollaahmetoğluhttp://www.blogger.com/profile/18342462512658528553noreply@blogger.com10