Kafamdaki
hesapların içinde hep zamlandım, zararlarım optimize olurken cebi doldu insaf
budalası safsata kulesinden aşağı bıyık sarkıtanların. Yaraları saracak sargı
kalmadı da akıl saldı Polyanna'yı tatlı tatlı; ama miyop olan gözlerinde pembe
silikleşmişti, uzaktan gelen o çisimle yine siyaha bulandı sarfiyatlarım. Ondan
şimdi tadilat sayın kelimelerin tınısından sızanları; orijine sadık bir
malzemeyle ikilemleri tentürdiyoda banıp ruha ahzeden bir tamlamanın sırtındaki
kana bulandı canım, yüklemden kaçan bir özneye dönüşen kinayeleri yama yaptı da
yarım kalmış çeyrek artmış düşüncelerle bir hışımda gitti hışım. Ya belki de
zamanı vakumlayıp balona doldurduktan sonra patlatarak ambiyansın dengesini
bozacak espritüel bir tanrı parçacığı lazımdır, böylece rant uğruna kalbin kirişlerine
kum karıştıranların hesapları karışır da adisyon fazlalıkları göbeklerine
yapışır ve yağ bağlamış insaniyet fazlalıklarından kurtulup filinta gibi bir
kalori olduktan sonra genetiğimize sızar, toplumsal hafıza denen meredin tombul
parmaklarından etrafa bulaşıp. Ama...
Tarifi bir kaşık suda boğulan iki taşım kaynatılan üç kuruşluk malzemeden toparlama dörtgen bir borcama sığıntı beş su bardağı unla kavrulmuş altı yanık hisler yedi ve sekizinci tabaktan sonra anca "d"okuz diyebildi, – oldu saysak mı? – aslında bencil değildi; sanırım sadece onların yemesini istemedi. Bağcık yaptığı benliği çorabından içeri sıkıştırma hazzıyla zihnini dolduran bir intikam planı kurdu aç kalan taraf; ama taraf tarafa toplanınca sıfıra eşit oldukları için nihayetinde sonuçsuz kaldı, soluk bir buhrandı ya da sadece göze kaçan lanet bir buhar(Ayrıca...).
Sanayi
Devrimi sonrası keşfedildiğinden beridir köleliğin kendi omuzlarına yüklendiğini
hisseden buharın döndürdüğü çarkların gömüldüğü çakranın kapalı gişe oynadığı
ağrılarda çat diye çatlayan çıtkırıldım hisler var; az sitemkar, biraz
laylaylom, fazlaca hokkabaz. Mürekkebi hokkadan alan tüy gibi kanı damardan
çeken o anlarda yüzde oluşan mimik tiyatrosunda bir "duygusal
belirsizlik" patlayınca, suflör zihne ulaşana kadar kelimeler ses
tellerinde figüran olurmuş; belki atlayıp camdan kaburgalarını kırar ya da sahnesi
kesilip hiç yokmuş gibi varlığı son bulur. Zaman da zamlanır, anıları ince bir zara sarıp kutulara kaldırır ve hafızanın derinlerinde kendine bir dükkan açar. Sonra da bir zar atıp kaderin istediğini seçtikten sonra projeksiyona bağlayıp insanın aklında oynatır; arka fona aldığı müzikle kendini yönetmen addeder; oysa yöneten de yönetilen de yoktur; çünkü yöneten Çağan Irmak iken yönetilen Shrek'teki eşektir ve bu birleşim imkan dahilinde olsa bile imkan dahilinde değildir. - bir yere bağlamak istemeyip bir yere bağlasam mı derken bir yere bağlamayınca bari bir yere bağlanmış gibi olsun diye şöyle mi desem?: - Çünkü imkan dediğin şey, imaj ile kanaatin birleşimidir...
- Yokuş fazla dikti, ondan kesildi nefes
Yorum yapma git bir, sana düşmedi esef
Yolunacak tüy gibi bittin, adın teres mi?
Yoğun hatlı yüzün çok güzel, koysana Pinterest'e!
Kusura bakmasın şairler, yazarken eğlendim.
- Yokuş fazla dikti, ondan kesildi nefes
Yorum yapma git bir, sana düşmedi esef
Yolunacak tüy gibi bittin, adın teres mi?
Yoğun hatlı yüzün çok güzel, koysana Pinterest'e!
Kusura bakmasın şairler, yazarken eğlendim.
Albüm çıkalı neredeyse 1 yıl olmuş, üzgünüm kulaklarım yeni fark ettim...
Ayrıca Özlem, Tekin kadınsın artık sen de mi dönsen?
NOT: Artık soyadını biliyoruz!
NOT2: Hiç merak etmemiş olsak da...