18 Kasım 2017 Cumartesi

Karbonun Oksijenle İzdivacı

     Dünyalının hulyalı bakışlarından sümüklünün üryanî yakarışlarına geçişlerdeki o "saniyeleri sindiremeden saatlere karışma" haline dahi alışamadan günler salatalık gören kedi misali zıplıyor da içteki Karadenizli dışına "Bir dur da." diyemiyor bu savruluşta; heyheyleri başında meymeyleri dudağında keyifleri de kendi zaman çizelgesinde bir şeyler - nitelendiremeyişlerde yardıma koşan "şeyşey" - arıyor; ama maalesef evren bir türlü mesajlarına çıkmayınca düşüncelerin ayazında açık kalan pencereden fırlayan kedinin tırmıklarında çığlık atacak meseleler birikiyor tektek; güneş içeri girmesin diye farkındalığa çekilen perdeler mütevelliyetinde - mütevellit reformu! - olağandışılıklar normalleşiyor ve sonra günümüzün en tehlikeli hastalığı zerk olup zihinlere "sıradanlaşıyor" bütün tuhaflıklar aheyahey.


     Yanılgılar tırnaağmı kırmışken heyet-i mübayenetlerden bir yargı teşrif edip elimdeki imgeleri yürütmeye çalışıyor, kareteci kimliğimi evde unuttuğumdan "patlayan kalp tekniği"ni uygulayıp tarantulaları üzerine salamıyorum; salama talim bir fıstık gibi parçalanıyorum çatçat. Pusulası damdan düşmüş zihinlere hibeli necasetlerin suni kerametlerine ahmakça bir hayranlığın bönlediği karmaşada pürüzleniyoruz böylece; öyle bir pürüz ki bu "sevgili"yi yumuşak g(burada yok muydu?)'lere kaptırıyoruz yozyoz.


     Atmosferin ortasındaki yalnız bir karbonun oksijenle izdivacından bile saçma bir mayhoşluk kuruntulara yapışabiliyor, sanki bir çeşit güneşe nem kaptırma çabası anlamsızlıkla valse kalkıyoor. Bir düşününce; yakılan gemiler aslında takaymış, devrilen de çam değil sadece düşen bir çanta imiş. Zıvanadan değil Zigana'dan çıkılmış ve o göz yumuşlardaki ağız açıklığında saklambaçtaki 1-2-3'leme samimiyeti varmış...


     Sek sek oynayan birkaç kelimenin, metanetini bileklerine bağlayan bir ilgece dönüşüp isimlere savaş açmasındaki o anarşist tamlama gibiydik. İçinde fazlasıyla taşlama vardı; ama içince tam bir Mecazi Mürsel, bazen de arkadaşı Hüsnü'nün tahlil sonuçlarını almak için hastaneye koşan bir yardımsever. Ama Arif'e karşı hep bir tecahüllük hali vardı sanki ve açıkçası biraz da tarizdi. Aslında içinde lugatı maneviyata - klavye daha zorlama diye haykırışlarda laylay - maddi tazminat açacak gibi tezatlıklar da vardı. Ama iyi sayılabilir, hoştur da, yokuş değil ama bir yok oluştur - ha ha -.


Müziğine sarılılası-gillerden. 

Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »

1 Kasım 2017 Çarşamba

Örs Üzengiyi Çekiçle Parçalıyor

     Pestenkerani ilişmiş dudaklardan sızan fena bir zırva üzerimizde bulut olup parçalı hayalleri vakumluyor bak, ses tellerine kıvrılmış yalan makinesi ötmesin diye bu bağırışlar; sanki ferasetin vantuzu ya zamanın bıyıkları cımbızla çekilesi çekilmez adamları, bir paraşüt lazım da nereye atlasam ooo pitipitileyemiyorum ki, hayda!


     Fikir usta bürünmeyince somut bir varlığa, dıkşan efektinin katkılarıyla iliştiriliyor düşünceler bambambam; efektif bir direktif ile her şey şimdi tastamam! Halbuki dondurma pompalanan kalpleri - Aslında düşününce güzel bir şey mi sanki? - güneşte bırakabilir ve içteki yağları dıştakilerle eritip atmosfere bırakabilirdik de olmadı, buzdolabına dönmüş şehrin sebze bölümündeki hıyarlara dönüşmek tercih edildi hatta ve hatta bir hattat tarafından alın yazısına yazıyla resmedildi - Betimleme gibi bir şeydi ama kimse betimlenmedi... -.


     Deliriyorum mütemadiyen ben de, zalımın azot döngüsüne plağımı yerleştirip sisli bulutların içinden geçiyorum tığ görünümlü ezgilerimle. Öhöhö! Karbonlar oksitliyor hücreleri; örs üzengiyi çekiçle parçalıyor, geçmişten bir melodi dokunup kirpiklerime geleceği kalbine yakın bir yerden piçaklıyor. Tüm notalar Do'yu terk ediyor sesimi duyunca, Mi "Miyop olsaydım da görmeseydim bu günleri." diyerek komikmişçesine -miş'li zamana hikayeler fırlatıyor. Şarkılardan yayılan dalgalarda rüzgarla sörf yapmaya başlıyorum ben de; eksik tahtaları değerlendirme çabasından geri dönüşüme katkı mahiyetinde deliyiz dostlar ve savruluyoruz tepesinde şehrin ışıklarının aydınlatamadığı dehlizlerin.


     Zamanın tahririnde sayfaların kelime taciriyim ve evrenin bütün nimetlerine talibim be ahali de hisleri tecritler aldı, insanlarsa ahmak ticaretinden ambale; ama "ambalaley ambaleyo hooo leyya" tipinde eğlenceli değil maalesef. Dilek kutusunda unutulmaya mahkum bir kağıt parçasının gelecekte bir origamiye dahil olup kendini cismetme hayaline evrenin kahkahaları eşliğinde demlenirken ruha elemden bir ihtiva yayıldığı sırada tam optimistlik bir ihtilali inceldiği yerden kopartacakken Fa uğruyor yanıma, "Faul yaptın." diyor; bana ulan bana! Ey Fa sen kimsin ki sol anahtarından çıkma halinle müziğimi eleştirirsin, şimdi insanları tıkaçlayacağım ki kimse duyamayacak artık sesini. 
     Bu gözlerdeki açlık hali gözlememe pattes olup düşer bir gün elbet; peynirle eriyip gider metabolizmik bir atlet edasıyla.


     Kafasının üzerinde dönen fikirleri izleyen gözlerin daldığı denizlerdeki bir taş parçasının üzerindeki yosuna takılmış ayakların çırpınışlarına gülen hamsi bakışlı levreğin sofralarda yerini aldığı bir döngü benzerinde ilahilere adalet ısmarlayan onlarca çiziktirme arasından sıyrılan o kelam kimin dudaklarına façalanmış ya; timsah desenli iguanalara taş çıkarıyor bu matruşka halleri insanın; dişler macuna ihtiyaç duymuyormuş da sanırım yalan sözlerle fırçalanmış - Nedensiz bir random gülüş ardından bir  "hönk?" alalım buraya. -.


    Şimdi elimde kalan sadece La ve Re derken bir dalavereyle onları da kandırdı eşek sıpası Fa, sessize alındım bir titreşimlik vızzzzım bile kalmadı gücüm yetmiyor. Of, of ki ne oflar biriktirdim pimini çeksem karşıki dağlar horona kalkar, salsa temposunda çifte telliye başlar.


     Bu arada, Cumhuriyet bayramımız kutlu ola, nice cumhuriyetlere nail olabilmek dileğiyle. 


Olduramadım, olduramadın, olduramadılar ambaleyyoolar.

Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »