30 Ocak 2019 Çarşamba

İki Ucu Çikolatalı Kremaya Bulanmış Değnek

     İnce belli bardağın yağlı baldırından tutan tontiş parmakların dudaklarındaki yağdanlığında Makbile'nin kaymakları lıkır lıkır kaydığından bir nebze "geriiğ" diyesi geliyor insanın ağzını her açtığında. Farzımuhal ağzı hisar kelimeler tutsağında bittabi kriminal tabi düşüncelerden düşen tıkırtılar; yani demem o ki farzlar ve misaller cünip ruhlu bıyıklarda caiz olup faiz alır her doğru sözün temerrütü kıstasında. Zihnin prizlerinden enerji elde eden edimlerin evindeki pencerenin panjurları pembe değil de bahçesinde yetiştirdiği cevizlere dadanan kargaların göz altları pembeleşmiş, gagalarında sek bir umut arabaların üzerinde çizgi çizgi yeşillenip kamusal alanda biçimlenir; buna da hayallerin fotosentez yaparken fasulyeyi fazla kaçırması denebilir.


     Ağızdan çıkmamak için dişlere kendini zincirleyen sözcüklerin mücadelesinde destek kuvvetin - alyuvarların sinir hücreleri teşkilatına mensup tükürük bezindeki müttefikleri - müdahalesi sonuçsuz kalınca dili bibere gömermiş tat reseptörleri de can havliyle oksijene dalan sözlerin geri dönüşü anca bir sinir hücresinin aksonuna bağlı olarak tecelli edebilir-miş; ama aksanlı, yanlış telafuzlara maruzlu. İnsanda mağrur bir mağdurluk sağduyuya sol kroşe atarmış sonra; ama yo bir aparkatla indirilen "üste çıkma çabaları" nakavtla naniklenir kusura bakmayın. Oysa olacakları engellemeye çalışmıştır sözcükler - #direnolmayandilkemiği -; geç anlaşılır ağrıyan diş değilmiş de içmiş meğer. İçi geçmiş dışı gelecek olan bir hisle hareket ederse eğer insan, kafasına açık şemsiyeler kapanmayacakmışçasına bir bir düşer. Muson yağmurları marinasyonunda çamur yağar üzerine, saçlar da bozulur fönlenmiş fikirleriyle. Karışır kafa, yapışır surata tatlı bir rüzgar; ama ulaşılabilen tek yer iki ucu çikolatalı kremaya bulanmış değnektir.


     Haydi şimdi yektir, attığım zar düşüp Einstein'ın kafasına isabet ederken bizi kıskanır mı Newton ya da dübeş gelirse dobişliği yeryüzünden silebilir mi Nowzaradan? Belki buz parmak yiyişimizin domino etkisiyle kardan adam güneşle kaçak anlaşır ve zeytin gözlü yârine ulaşmak için havuçlardan patika çizip Hansel'e göz kırparken kendini bir anda bir gratenin patatesi olarak bulur, reenkarnasyonu mide asidinde sonlanırken; eleştirmek bize düşmez; keşke bir hortkuluk olaydım diye iç geçirir. 
     Böyle paralelken kesişiriz, alakasızca izafiyetin içine düşer kirpiklerimiz, ne kadar saçma gözükse de aslında hiçbirimiz; bir elmanın kurdundaki müsveddelerden bile işlevsel değilizdir, kim bilir? Hayır efendim, hepimiz bir elmanın iki yarısı değil miyizdir; yeşil ve ekşi olsa da kimisi proteini ya kabuktadır ya çekirdekte ya da yetiştiği ağacın kovuğunda terk edilmiş de olabilir. Hııı, öyleyse kurtlanmış kalbinin ta dibinde aramaya gerek yok cevabı; çünkü soru yanlış; çünkü sonu hep kış; çünkü herkes ılıman iklim kuşağına giderken o, dallarından yaprakları yere atan hırçın bir ağacın koynunda uyuyakalmış, ne yapsın? Ayran içmiştir ve "i can't run" olmuştur belki de... - Öykler havada uçuşup tam kalbime kustu... -


- Gözlerimin içinde sadece çapak var,
ruhumda su alıyor oluşmuş tüm çatlaklar.
Yakacağım evreni elimdeki çakmakla,
şu dübeli kafandaki boşluğa çakmak var.
Kaçak enerjiyle dönüyor hayaller çakramda,
ne anahtarımı bulabildim ne umudu çantamda.

Bütün şairlerden özür diler, kafiyelerin alnından öperim. -



Tepinedurdururken yavaşlatıp sonra tekrar tepinedurdurtan şarkılardan.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »

20 Ocak 2019 Pazar

Kan Beyinle Hararetli Bir Münasebette

     Kalorifer peteğinden yayılan sıcaklığın partiküllerine sığıntı bir içtenlik kırıntısına gizlenmiş kelimelerle çitlendik, kabuklarını attığımız benliğin kenarlarından sızan şevkat ışığından yayılan samimiyetsizlikle bitlendik derken bir fiske ile kendine geldi hisler; aynada yansıyan süper-kahraman bir el şıklatışıyla ışıkları açtı; oha falan olup Yoda'nın felsefi düşünceleriyle yuhalandık; çünkü biliyorduk şirazesi şad edilen mimiklerin ekseninde koca bir dünya vardı ve sırtındaki ağırlaşmış yüklere detoks uygulayarak toksinleri atmalıydı. Ondan mütevellit kanalizasyon deliğine kanalize düşünme gücüyle bir fikir oluşma aşamasına girdi, sonra kapı çalındı öküzlemesine, "Dolu!" diye bağırıldı ve üşüşen bütün fikirler infilak olup sifonun girdabında karanlık bir yolculuğa usulca uğurlandı.


     Dışarı çıkıldığında katil gitmiş, aynada surata boca edilen su yanaklardan sızarken hemen bir peçete ele geçirilmiş; ama geç kalınmış; çünkü göğüs bölgesi namahrem çizgiler oluşturarak bir göl edasıyla kötü bakışlara sebebiyet olabilecek biçimde şekillenmişti. Yani sadece iki damla su dökülmüştü, aslında moleküler teknoloji yardımıyla gözlenebilecek bir nemden ibaret. Ama o kötü bakışlar, aşağılık bıyıklar için bu önemsiz bir detay. Mont üzeri geçirilmiş, soğuk mu sıcak mı olduğu anlaşılamayan o ahmak havanın egemenliği altında titreyen rüzgârın estiği sokağın kaldırım taşlarında tıkırdayan ayakkabı seslerinin arka planda bir metronoma dönüştüğü caddeye çıkılmış, dudaklardan bir duman bulutlara ulaşmaya çalışırken saatin farkına varılmasıyla unutulmuş bir eylemin umulmadık vicdanı bir anda dudaklara o tanıdık "of"lamayı geçirmiş; ama karşıki dağlar yıkılmamış; çünkü çoktan üzerine binalar dikilmiş; uzak uzak diyarlara kadar çirkinliğiyle insanların gözünde "doğanın manzarası"nı katletmeye çok önceden başlanmış; zaman öfkelenmiş, insan vahşileşmişti.


     Adımlar hızlandırılmış, kalabalığın artması akabinde yarış pistindeki manevraların benzeriyle yayalar sollanmış, otobüs durağı "tünelin sonundaki ışık" misali varlığını hissettirmeye başladığında yüzdeki mimikler rahatlamanın sinyalini vermiş çatçat, adımlar koşmaya hazırlanmış, ışık yeşile döndüğünde depara başlanmış; ama kırmızı ışığa aldırmayan öküz bir şoför şak diye soldan soldan kaburgalara dayanmış, yere kapaklanılmış, zihin boşluğun içine çekilirken son bir kelime dudaklardan aralanmış: Gerizekağlı!


*

     Gözler camdan yansıyan ışığın taramasıyla kamaşarak açılmayı denerken yanında kazanın şahidi bir kadın heyecanla "Uyanıyor." diye bağırmış, sonra yaşanan olay zihinde belirginleştikçe el ile vücut yoklanmaya çalışılmış, sargılar hissedildiğinde kahverengi saçlarda görece bir sararma varlığını hissettirmiş, "Çok geç kaldım." denilerek ayaklanmak istenilse de vücut "Nereye gittiğini sanıyorsun sen?" ağrılarına başlamadan karşıdaki kadından vaziyet dinlenmeye başlanmış, telefon istenmiş; kırılmış külüstürün selamıyla kan beyinle hararetli bir münasebete girmişti apansız. Kadın kendi telefonunu uzatırken ezberdeki silik numara rakamlar aleminden güç bela çıkartılıp ekrana yazılmaya çalışılmış, karşıda ağlamaklı bir sesin titremesiyle karşılaşılmış, yanındaki kadına hangi hastanede olduğu sorulmuş ve o acı cümle karşıdakine aktarılmış: "Yetişemedim, angutun teki...", kaburga sarsan bir öksürük, "çarptı bana X hastanesindeyim; ama canımın çapı tüm dairesel dünyanın hacminden daha fazla yoğunlukta yanınızdaydı." Karşıdaki sanki bir küfür savurmuş, gözler taşan bir ırmak olup yanaklarda şelaleye dönüşmüş, "Son bir şansın vardı," demiş karşıdaki, "artık umrumda bile değil." ve şak!


     Telefon kadına geri uzatılırken teşekkür edilmiş, angutun kaçtığı ama plakasının alındığı aktarılmış, dünya geoidlikten istifa ederken sivrilip bir bıçağa evrilmiş ve kalbinde delik deşik olan evren bir patlamayla suratındaki yaşları bardağına doldurup mel'un bir kafayla hüp!


     Yine hiçbir şey olması gerektiği gibi olmamıştı ki zaten olması gereken de yazgının müdahalesinde kurgulanan hayal fantezilerinden ibaret birkaç gevelemeden ötesi de değildi belki. Kadına artık beklemesi gerekmediği söylenmiş, kadın da alnına bir öpücük kondurup telefon numarasını eline tutuşturmuş, kadın gittikten sonra kağıt yuvarlanıp çöp kutusuna üçlük olarak sokulmuş, her şey hiçleşmiş ve bütün hiçlik piç olmuş içinde. Ayrıca, alından öpmek de ne romantik bir absürtlük örneğine nail olacak bir harekettir canım?!


     Oysa yıllardır görmediği ailesinin trajedisine ortak olup yeni bir liman gibi onlara sarılmak, yıllar önceden diline dolanan bir şarkıyı sonunda aklından atmasına yardımcı olacakmış sanırım. Saçma hikayeler örüntüsünde saçma olay örgüsünde saçma zaman hilesinin saçmalığına gülünmüş bir anda, "Ulan," denilmiş, "dünya sen cidden mazoşist bir kara mizah profesörüsün. Keşke Snape olsaydın."


- Buraya kadar okuyabilen gözlere selam, sözlere salamura.


2017 Vega, 2018 Şebnem Ferah... peki 2019 Özlem Tekin?
Aşkın her şeyi affedip affetmeyeceği muallağında kimsenin bilmediği bir sürüklenişin ardında gözleri oyulan kargalarla dağları delip sisli yolları aydınlatırken cinayet sebebi olan onca şeye rağmen yatağı bozup arkaya bakmamak mümkün mü, sayın rocker Zeyna?
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »