Eski fotoğraflara bakarak kendimi o zamanda bulabileceğime inandım bazen. Telepatik güçlerimle karşımdakinin düşüncelerini okuyabilecektim ya da. Hep bir "Benim için önemli değil, kim olsa aynısını yapardı." diyesim geldi insanlara. Bazen kötü biri olup elime geçirdiğim ilk iyi huylu insana bütün yaşam öykümü kusasım geldi. DURDUM. Ben kötülerin tarafında olacak kadar sabit bir yere bağlanabilecek biri değildim çünkü. İyilerin tarafına geçmeye çalıştım, hep kazanırız ya bizler. O da olmadı, oraya da bağlanamadım, sıkıldım, biliyor musun?
Şişman ve gözlüklü olanı ölümden kurtarmaya çalıştım bazen bu hayatta. Hiç düşünmeden havalandırmadan kaçabileceğini gösterdim ona, bu işin raconu böyle, havalandırmadan kaçmazsan adam yerine koyulmuyorsun hayatta. Bir şey bekledim, şok etkisi yaratacak. "Bunca zamandır körmüşüm de yeni görmeye başlıyorum." dedirtecek. Ya da gerçekten kör olup da bir şok etkisinde hayata gözlerimi açabilmek falan.
Bütün hikayenin sonunda bir rüyaya bağlanabileceğini düşündüm bazen. Yaşanan her şey aslında karakterimizin uykuya dalmasındaki bir karmaşadan başka bir şey değilmiş gibisinden. Bir esas oğlan bulup onun kafasını başka bir esas oğlana sürtesim geldi sonra. Peşime bir katil takılırsa, ondan kaçarken yuvarlanmazsam hayatın ne anlamı kalır ki? En çok sessiz olmam gereken anda en büyük bombayı patlatmalı sonra içimdeki sakarlık. Telefonum çalışması gereken yerde çalışmamalı mesela, Turkcell bazen bu illeti geçiriyor suratıma.
Kırmızı hapımı bu hayatta bulabileceğime inandım ya, belki çok saçmaydı belki anlatsam da anlaşılmayacak kadar mana dolu. Başka şeyler buldum, onlar da gerçekliğe yakınlaştıracağına hep uzaklara ittiler beni.
Pelerinimi üzerime geçirip altına da hoş bir platform topuklu da aldığım gibi dünyayı kurtaracak mistik güç olabilme potansiyeline eriştiğime inandım. Bir maske yeterdi ya da sadece bir örümcek ısırığı. Beni kelebekler ısırsın; ama ömrümüzün kaderi aynı kefeye sığdırılmasın.
Paralel bir evrene gidip kendi tavşan kostümlümü bulabileceğime inandım bazı zamanlar. Ya da bir perdenin ardına geçtiğimde farklı dünyaları karşılayabileceğimi, Dr Mazbutus olabileceğimi falan. Bir araba bulup çatlak bir profesörle geçmişe gidebilmeyi de bekledim hep. Ya da bir halat geçirmeyi ellerime ve fırlatarak onu zamanı avuçlarıma çekmeyi.
Oyuncakların da yüreği vardı, sadece insanlar büyüdükçe bunları göremeyecek kadar kapatmışlardı kendilerini. Onların yüreklerindeki garip gücü kendime geçirerek ölüleri görebileceğime inandım bazen. Olmadı. Ben de bir intikam öyküsünün içinde bularak kendimi, sarı bir kıyafeti de geçirerek üzerime, önüme geleni geçirip gittim. Aslında iyi biriydim; ama insanlara iyilik yapmaya çalışırken kendimi unutmuştum. Sonra bir kutu buldum ve hayatım değişti. Fransız duygusallığında bir yerlere doğru gittim.
Sonra, geçmiş zamana döndüğüm bir gün eski zamanın Londra'sında intikama susamış bir berberle karşılaşabilirdim. Ona dövüş kulübünden bahsederdim. "Git dök içini, fazlasına gerek yok." falan derdim. O zaman her şeyin sonu daha farklı olabilirdi.
Daha da geriye giderek sessiz filmlere dönebilirdim. Ama mizacıma ters, konuşmadan kim yaşayabilir ki? Ben de vazgeçip bir rahibe olup şeytan çıkartmalarına yardım ederim insanların. Üç beş sevap kazanırım arada. Sonra İran'da taşlanan bir kadını kurtarırım ya hiç düşünmeden, öldürülmeden, çocuklarına zorla taş attırılmadan, orospu çocuklarının zulmüne mağruz kalmadan. Ya da sadece gözlerimi kapatırım da bir hikaye anlatmaya başlarım. Sizlere de "Ulak gelecek." derim. Belki bir gün gelecek. Ya da anlarsınız, o ulak sizin hayata karşı farkındalığınızdır. Ya da sadece gülüp geçersiniz, bir kumandayı elime alıp kapatırım ben de sesinizi.
Belki maymunlar dünyayı ele geçirir ve ben de bir liste yaparak hepinizi kurtarırım zulümlerden. Siyah-beyaz filmdeki tek kırmızı renk bendim aslında. Hikayenizin kahramı da ben olurum, dersiniz beni gösterip "O Hikayedeki Mazbut Dişi"
Eğer illa ki hapı yutacaksak, ben kırmızısından alayım bayım.
Kırmızı hapımı bu hayatta bulabileceğime inandım ya, belki çok saçmaydı belki anlatsam da anlaşılmayacak kadar mana dolu. Başka şeyler buldum, onlar da gerçekliğe yakınlaştıracağına hep uzaklara ittiler beni.
Pelerinimi üzerime geçirip altına da hoş bir platform topuklu da aldığım gibi dünyayı kurtaracak mistik güç olabilme potansiyeline eriştiğime inandım. Bir maske yeterdi ya da sadece bir örümcek ısırığı. Beni kelebekler ısırsın; ama ömrümüzün kaderi aynı kefeye sığdırılmasın.
Paralel bir evrene gidip kendi tavşan kostümlümü bulabileceğime inandım bazı zamanlar. Ya da bir perdenin ardına geçtiğimde farklı dünyaları karşılayabileceğimi, Dr Mazbutus olabileceğimi falan. Bir araba bulup çatlak bir profesörle geçmişe gidebilmeyi de bekledim hep. Ya da bir halat geçirmeyi ellerime ve fırlatarak onu zamanı avuçlarıma çekmeyi.
Oyuncakların da yüreği vardı, sadece insanlar büyüdükçe bunları göremeyecek kadar kapatmışlardı kendilerini. Onların yüreklerindeki garip gücü kendime geçirerek ölüleri görebileceğime inandım bazen. Olmadı. Ben de bir intikam öyküsünün içinde bularak kendimi, sarı bir kıyafeti de geçirerek üzerime, önüme geleni geçirip gittim. Aslında iyi biriydim; ama insanlara iyilik yapmaya çalışırken kendimi unutmuştum. Sonra bir kutu buldum ve hayatım değişti. Fransız duygusallığında bir yerlere doğru gittim.
Sonra, geçmiş zamana döndüğüm bir gün eski zamanın Londra'sında intikama susamış bir berberle karşılaşabilirdim. Ona dövüş kulübünden bahsederdim. "Git dök içini, fazlasına gerek yok." falan derdim. O zaman her şeyin sonu daha farklı olabilirdi.
Daha da geriye giderek sessiz filmlere dönebilirdim. Ama mizacıma ters, konuşmadan kim yaşayabilir ki? Ben de vazgeçip bir rahibe olup şeytan çıkartmalarına yardım ederim insanların. Üç beş sevap kazanırım arada. Sonra İran'da taşlanan bir kadını kurtarırım ya hiç düşünmeden, öldürülmeden, çocuklarına zorla taş attırılmadan, orospu çocuklarının zulmüne mağruz kalmadan. Ya da sadece gözlerimi kapatırım da bir hikaye anlatmaya başlarım. Sizlere de "Ulak gelecek." derim. Belki bir gün gelecek. Ya da anlarsınız, o ulak sizin hayata karşı farkındalığınızdır. Ya da sadece gülüp geçersiniz, bir kumandayı elime alıp kapatırım ben de sesinizi.
Belki maymunlar dünyayı ele geçirir ve ben de bir liste yaparak hepinizi kurtarırım zulümlerden. Siyah-beyaz filmdeki tek kırmızı renk bendim aslında. Hikayenizin kahramı da ben olurum, dersiniz beni gösterip "O Hikayedeki Mazbut Dişi"
Eğer illa ki hapı yutacaksak, ben kırmızısından alayım bayım.
ŞİZSOGUĞD.
Kutu deyince AMELİE nin bulduğu teneke kutu geldi gözlerimin önüne..:))anı kutusu.;))kırmızı hapı seçmen de güzel ve Kimbra yı dinledim severim o çılgını..:))
YanıtlaSilBu bazenleri daha da uzatabileceğinden eminim :)
YanıtlaSilYa neyse hadi git :) Kafam karıştı yine akşam akşam. Hep sen heep :)
Yok hapmış da bilmem korsanmış da falan da. Depp gelsin Türkiye'ye vandama yaptıkları gibi tekme atcam gorur o :P
crazywomanrosemary: O zaman, amacıma ulaşmışım o aşinalığı sağladıysam. ehehe. Zaten bu yazı film atıflarıyla dolu aslında, klişeler falan. Ortaya karışık bir şeyler. ehehe.
YanıtlaSilAyrıca, kırmızı hap ve Kimbra candır can! ehehe.
S.Darko: Ooooo amanın kimleri görüyorum? ehehe. Hoşgelmişsin Semihçim.
O bazenleri zor dizginledim valla, tanımışsın az çok beni. ehehe.
ahahahaaa, kafa karışıklığıyla hayat güzel!
HAYIIIIIR! Ona vurabilmen için beni geçmen lazım!! - asdffhasf -
dudağımın sağında ince bir tebessüm, solunda kalın bir hüzün. yüzüm bile utandı aldığı şekilden. ama o ne güzel yazıydı be. kendi hayallerimi buldum
YanıtlaSilO ince tebessümü en kalınından suratıma geçirdin şu anda. ehehe. O ne güzel yorumdur yahu, teşekkürler, beğenmene ve kendini bulabilmene çok sevindim.
YanıtlaSilSeni geçmek ne mümkün :) 900N suratımın ortasına yapıştırdın mı tamamdır, paket olurum en afillisinden :P
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Geldim, işte arkadaşlarımı hatırladım diyim :)
Benzetmeler ne güzel :)
YanıtlaSilVe ne güzel bir yazı :)
Kutu deyince çok önceden izlediğim bir film geldi aklıma, alakasız biraz ama, Jumanji :)
S.Darko: ahahahahaa, ben de seni Neverland'i ararken kaybolan Peter Pan gibi düşünmüştüm, ararken oraları kaybolmuşsundur diye. ahahahaaaa.
YanıtlaSilsessizgemi: Teşekkürler, yorumunla mutlu ettin. Ve evet JUMANJI. Biliyorum o filmi ya, küçükken en az 9 kere izlemişizdir onu. ahahahaaa. Bir ara artık kafayı yemiştik. Ve bir ara adını hatırlamaya çalışıyordum da hatırlayamamış üşenip bırakmıştım, süpersin, şimdi sayende hatırlamış oldum. Fark etmeden yaptığın bu hatırlatmadan dolayı teşekkürler. ehehe.
ha ha haaaaa heeeey film tarihi olmuş buuuu.
YanıtlaSilkırmızı kabloyu kes ve kısa çöpü çek.
:)
ayrıca hiçbişi olma böle iyisin.
:)
bak öle deme bi kutu var boxing helena adam sevdiğini kesip kutuya koyuyo her kutu pandoradan gelmeyebilir.
YanıtlaSil:)
Hey heeeey, yorumun ne güzel. Kırmızı kabloyu keseceğime kırmızı hapı alırım! ehehe.
YanıtlaSilBen Pandora'nın kutusunu değil Amelie'ninkini alayım. ahahahaaa.
Offf milletçek o kırmızı hapı yutmuş durumdayız zati :):) Mimin var mazbut dişi hadi bakalım :):)
YanıtlaSilbugünkü yazıma bak bi süfliz var.
YanıtlaSil:)
Eski fotoğraflara yeni yeni çerçeveler takmak gibi..
YanıtlaSiltebessüm ettirdin Mazbut Dişi , yüreğine sağlık :)
Beyaz Sayfa: Yok milletçek mavi hapı yutanlardanız biz. Yalan dünyanın içinde olanlar yani. Gerçeğe erişemeyenler..
YanıtlaSilHer türlü hapı yutmuşuz yahu, keşke maviyi lacivert yapıp yanına sarıyı da sıkıştırabilseydik..... ehehe.
Tamamdır sayfaların en temizi, hemen bakarım.
deeptone: Uuuu, merak ettim. ehehe.
safransarı: Tebessüm etirebildiysem en güzeli, senin de okuyan gözlerine sağlık sarı'cım.
kırmızı hap tercıhım değıl zaten hapı yutmus bırıyım normalde ama mavı rengı severım ben ya hayallerın ve umudun rengıdır.oyuncakların ruhuda vardır yureğı olduğu kadar ama coğu ınsan buyuyunce unutur bunu,senın unutmaman ne guzel:)
YanıtlaSilmazbutus mımledım senı:)
ehehe, o da güzel bir yaklaşım. Ama kırmızı hapı seçmemin nedeni rengi değil. Bilmem Matrix'i izledin mi, hani orada Morpheus seçenek sunuyordu mavi hap mı kırmızı mı, diye. Mavi hap dayatılanlarla yaşamayı, gerçekleri değil sürü psikolojisinin içine dalmayı kabullenme anlamına geliyordu da kırmızı hap da her ne pahasına olursa olsun gerçeği öğrenmeyi, dayatılanla değil aslolanla yaşamayı amaçlıyordu gibilerinden. Onu kastetmek istemiştim aslında, oralara atıfta bulundum; kolay yoldan yalanlara inanarak yaşamayı değil de gerçekleri fark edip bilinçlenerek yaşayalım aslında demek istedim. Hapı yuttuysak da bir farkındalıkla yapalım bunu gibi. Kendimizi gerçeklere kapamadan. Ya da saçmaladım, bilmem ki. ehehe.
YanıtlaSilAma kırmızıyı maviden daha çok severim, ne yalan söyleyim. ehehe.
Teşekkürler biricik hatunum. Ovv hemen bakıyorum.
kırmızı renk olarak guzel yaa tercıhımdırde,matrıksı bende ızledımde o sahneyı hatırlıyorum ama sor hangısını secmıstı keanu dıye bak hatırlamıyorum mavi iyi değılmıydıkı hmmm unutmusum valla:) ozaman kırmızı tabıı gerceklerse:)
SilKırmızı hapları kaldıralım o zaman! ehehe.
Sileski fotoğraflara bakarak kendimi o zamanda bulabileceğime inandığım bir mim doldurdum ben de az önce, yazını bunun üstüne okumak suratımı buruş buruş etti, hem ne güzel yazmış yine dedim, hem ne kötü okudum..
YanıtlaSilseni de mimledim;
http://fiyuvfit.blogspot.com/2012/08/biricitin-mimi-gozlerinizi-kapatn-ve-15.html
Yazı cuk diye oturmuş desene mimin üzerine. ehehe.
YanıtlaSilTeşekkürler, hemmen bakıyorum.
OĞLUM seni mimledim!! nasıl heycanlandım yahu sorma :D
YanıtlaSilOha falan olmuşluğun kalıplarını yuvarladın üzerime. Vay be, zaman bunları da gösterecekti demek. ehehe.
YanıtlaSil