23 Ağustos 2014 Cumartesi

Çikolatanın Üzerine Sufle Yapılan Cümleler

     Çığlık çığlığa şarkıları bu sessizlikler karanlıkların, ışığın hüzmesinde eritilen hayallerinde parçalanan genç serzenişleri bu aldatmacaları insanların. Geçmiş zamanın gelecek eklerinde kavrulan saatlerin, parçalanmış benliğinin küllerinden tütün yapılan sigaraları bir bulut olur dudaklarında hayatın, bir hüzün olur buruk sözcüklerinde insanların.


     Ah,
girişin ajite eder gibi yapıp ajite etmediği duyguların ajite edilmeye alıştığı günümüz dünyasından selamlar! İki milim üstten gelseydi hayatı değiştirecek o kurşun gibi olan cümleleri, dudaklarda eritip çikolatanın üzerine sufle yapsak daha tatlı hale gelebilirdi her şey. Aşçı olmasak da, ütopyaların birinde en deli yemekleri mideye indiren sevimli kişiler olabilirdik belki de. Söz, dudaktan çıktığı adede göre değil, yüreğe gelince somut hale geldiği sadede göre şekillenirmiş. Bu şekil bazen yuvarlak olur, bazen yamuk hale gelerek yamuktan bağımsız yamulturmuş hisleri.


     Ya,
şimdi buraya döşedikçe yürekte bir dövüşe sebep olacak sözcüklerin derişimlerini hesaplamaya çalışsam, ağırlıklarını kaldıramaz klavyenin kaldıraçları. O yüzden sen de kaldır aç bu hayatın küstah kahkahalarındaki tiz çığlıkları, onunla düete tutuşup arttır sesini ve geç onun aptal şırfıntılıklarını. Düet yaptığını sanırken bir anda back vokal yapsın hayat senin yanında, devam edersen, kesin bilgi, hayat yıkılırmış iki yarımda.


     Bak,
gökyüzünden süzülen her damlanın içine hayallerini sıkıştırırmış insanları başka diyarların. Sen de, bir damla olmak için iliştir gözlerini ve arındır dudaklarını saçma yalanlarından hayatının. Hayalarına bir tekmeyi kondur bu karanlığın ve tabancandan kurşun niyetine sık kafandaki hayat dolu cümleleri karamsarlığından aşağı. Ülkenin gidişatına dair parçalanırsa umutların, puzzle niyetine yapıştır dudaklarına sigarayı. Belki bir bulut olup dumanları üzerine yağdırır en saf yağmurlarını. Zaten bu devirde yağmur, toprağa değmeden kirlenirmiş insanların düşüncelerinden. O yüzden melekler havayı kurutup kavururmuş beyni, erisin diye insanın içindeki pislik dolu düşünceler. Ama değişen bir şey olmazmış, sadece ter kokusuyla süslenirmiş çok oturgaçlı getirgeçler... 


     Hay
hay deyip buyur et tebessümleri şarkıdan çıkartıp kendi dudaklarında. Tuvalet molası verip öyle ayrıl her daim hayatın duraklarından. Psikopat bir kedinin bıyıklarını cımbızla aldırmaya çalışması gibi olmalı belki bazen bu hayat dediğimiz ekşimiz armut tadındaki çilek görünümlü üzüm taneli elma şeklindeki, şekli bozuk şey. Bir matruşka bebek gibi, biraz pandora, biraz da karamelli dondurma. 


     Yani,
hayatın giriş cümlelerin bu akıntısına kapılıp gidiyor gibiyim. Gittiğim yer, yol değil, bir kaldırım taşı olur nihayetinde belki. Durmak istemez insan, önüne çıkmazsa bir taş, ayağına takılıp ayağını kanatmazsa bu denizde. Zaten ne gerek var ki durmasına? Dans pistine çıkıp çıkartır topuklu ayakkabılarını, ritmi bırakıp sessize alır etrafındaki her şeyi ve delip geçer gökleri hayalleri tepesinde. Gökyüzü bir bumerang bazense bukalemun gibi, büküp alır renkleri içine, altındaki insanların ruh hali çizgisine göre şekillendirir içinde ve sonra bum. Renklerden bir şölen olur, renksizliğinden gotik bir manyak. 

Cenis cenis,
sen şarkı söylemeye başlayınca herkes kalır sessiz.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »