13 Şubat 2016 Cumartesi

Gıcırdayan Samimiyetler

     Bütün seslerin bir anda piyano tuşlarından kulaklarda dans etmeye başlaması gibiydi bu aralar dudaklardan fırlayan sözcüklerin çarpıp geri döndüğü oksijenin valsinde kıvranan sessizliklerimiz. Parmağını diline kondurup rüzgarın geliş yönünü ölçen bir kâşif gibiydi hislerimiz ve yönü tayin etmekten aciz bir korsan silüetinde yavaşça parçalanıyordu ellerinde. Derken bir paradoksun içine tıkılan zihnimizin prangalarına tutunan düşünceler eşliğinde paranoyaya sürüklenen bilincin alt katmanlarındaki savaşı üst tabakadan fırlayan lavlar kazanıyordu. Cızzz. Eyo, diye başlıyordu konuşmaya sonra bir ses, mimimimamama maykrafonşov. Derin bir nefes alıp dudaklarını büzdükten sonra devam ediyordu; ön yargı kırıcının icadına kadar insanların çoğu aslında kendi zihinlerine hapsolmuştur ve dışına çıkamaz; sığ denizlere sığınır, içine sığdırdığı sığıntı düşüncelerle sağdığı beynini sağlam bir kazığa, itaatinin farkında bile olmadan, büyük bir iş başarıyor sanrısıyla bağlar, aptaldır çünkü ya da çünki vesselam.


     Gıcırdayan samimiyetlerin bozulmuş insan müsveddelerinde bir anlam ifade etmesini beklemek biraz gereksiz, değer kavramını denenmiş aptallıklar uğruna harcamak kadar dozu arttırılmış bir ahmaklık olur nihayetinde hiddetine ve kelepir düşünceler uğruna kenefi ile cebini doldurur metanetinin cenabetliğinden. Bardağından dudaklarına dolanan dumanın savurduğu mürai müptezeller müdahil olunca miskinliğine, bir koyvermişlik yapışır ve içine karıştıktan sonra engellerine çarpıp bir sırıtışın koynunda karanlığın içine silkelenir. Yani, "hiçbir şeyi kalmayan" triplerinde değil de daha çok "elindekileri  ayıklama" mihverinde, tıpkı pirinç gibi; taşlarını taşlamayla dışarı atar ve taşa koyup ezer ayaklarının altında. Ya da ezemez de iki çizik atıp uğurlar ya da hiçbir şey yapamaz, aslında atamaz da, salaktır çünkü, beceriksiz bir ahmak.


     Tam şahından ümidini kestiği sırada, vezirini kurtlara kaptırmış ve filinin hortumlarından umudunu vakumlamaya çalışırken, piyonun ellerinden tutmasıyla kaleyi kuşatıp bu kare prizmadan zamanın üçgensel bölgesine ışınlanmayı başarmıştı; elinde şah, dudağında tahtını kaybetmiş kraliçenin gözyaşlarına karışan matı ile. Yani öyle olmasa da, başka bir düzlemde başka bir görelilikte öyle olabilirmişçesine. İnanmanın yolun çeyreği bile olmadığı gerçek hayatta, bazen inanmanın da bir şeyleri başarabildiğini kendine kanıtlamak istiyordu belki de. Ya da bir avuç zırva, zamanın zırıltılarından kulaklarına yapışıp dağlıyordu içindeki öfkesini ve o da böyle minyatür bir kaçış elde etmek istiyordu. Ya da her şey bir oyundu, maçı izleyenleri kandırarak eğleniyordu kendince.


     Alayına halay, yarınına hayal, arınışı yalan, sarılışı saman ve kafiyesi banal bazı cümlelerin aslında anlatmak istediği hiçbir şey olmadığını anlaması gerekir bazı kesimlerin. Lafı bölünen kesirlerin ağzına çarptığı bölenleri ile daha fazla bölünmeden birlikte toplanma zamanları gelmiştir. Herkes yarım, çeyrek, tama yarım çeyrek kaladır belki; ama bu beraber tama ulaşamayacakları anlamına gelmez. Sadece bir tik tak, sonrasında yığılan tonlarca düşünce arasında gözlerini kapatıp doğrusunu seçmek, bu zamanın haritasında rastgele bir limana varıp iki gemi batırmak eğlenceli olabilirdi belki.


Görüntü kalitesi ile zıt kulvarda.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »

11 Şubat 2016 Perşembe

Bir Bakışta Taşa Dönen Sözcükler

     Gökyüzünden fırlayan bir gök taşını ışın kılıcıyla yarıp içinden minik elmaslar çıkartan bir Yunan tanrısının üçüncü dereceden türevinin sağdan yırtmaçlı fonksiyonu gibi bu aralar hayat dediğimiz bu amaçsızca dolanan dilemmalar bütününden fırlama dengesiz yapının duvarlarından sızan rüzgarla sarsılan zamanın sirkülasyonunda boğulanlarla dönen bu feleğin teğet geçtiği arbedelerden ateş eden aptallıkların hedefinden sapıp kafamıza sıçrayan mermileri. Bir bakışta taşa dönen sözcüklerin, bir dikişte havada dağılıp etrafa saçılan hayallerinden sızan serzenişlerine bağımlı gerzekliklerine uçan tekme atmaktan aciz cümlelerin dağılan yüklemlerine tutunan saf düşüncelerin yavaşça yere düştüğü bu ağır çekiminde zamanın, akrebin kıskaçlarından hayata tutunan alelade devinimlerinde harap hale gelişlerin tümlenemediği geçişlerinde arafa tabî sebepsizliklerin boğduğu seslerin can simidini martılara atmak acımasızlık olur der bazıları ya da demeye üşenip içine tıkar o zincirleyemediği tamlamalarını ve üçlü bir salto ile sonlandırır gösterinin ışıltısını sessizce içinde.


     BAM! Sonrasında efektlerden etrafa yayılan sessizliği ile zahiri bir ambiyansın ortasında bir yerlere hapsolur. Sözcüklerini diyete sokup hicivlerine resti çeken bir taşlama olup kinayelerini bohçasına doldurduktan sonra kaybolur nihayetinde, kendi harikalar diyarına doğru bir yolculuğa çıkar betimlediği rastalı tavşanının peşinden, bu atmosferin siyahından gökkuşağının beyazına doğru. Varış noktasında yitirdiği ünlemlerini karşılar, noktalı virgüle bağladığı cümlelerine iki tokadı yapıştırıp bu anlamsızlığa edilgen oluşundan dolayı özür diledikten sonra bağlaçlarından kopardığı bağlarına bir şans vermeye çalışır. Bir yutkunduktan sonra yutağında kalan heveslerini midesinde tatlı bir yolculuğa çıkarır. Sonrasında bağırsaklarında boğup o kötü kadın kahkası ile bittabi uğurlar öfkesini içinden.


     Dönülen yolun bir gün kâra evrileceğine inanan dünyanın dönmekten vazgeçmediği bu dönek halet-i ruhiyesinden fırlama hülyasından etrafa serilen bu üryanlık halinde, subjektif bir serzeniş, mücerrep-i bir mücerretlik vardı. Hasıl olduğu velhasıllardan sorumlu olmayışının rahatlığını gizlemekten sakınmayan pis bir sırıtışı ve dudağında mırıltısı duyulan zafer tınıları gelirdi ya bu zırvalarla doldurulmuş onca cümlenin dibinden sıçrayan saliselik o an'a sıkışmış anlamları dağıtırdı kafasından, ooo piti piti yapardı bizimle ve sonra çayda çıra oynardı o da kaçmak için içindekinden.


     Bazı şeyleri doğru anda söylemedikçe, anlamı ne kadar yoğun olursa olsun, kopuk iki kelimenin sek sek oynamasından öteye gidemez. Başı döner, kafasında sanrılar, dilinden dökülen anlamsız kırıntılar ile gelir anlamlarını koparır içince dilinden.


Sesine örs çekiç üzengi bağlanılası.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »

9 Ocak 2016 Cumartesi

Bitap Sözcükler, Dağılmış Yüklemler

     Deliliğin yürekteki denkleştirilmiş halini dinç bir kafa ile dile yerleştirince insan, demini yürekten alan bir çay gibi taramalı tüfekten dağıtır etrafa sezgilerini, heyhat!


     Dev bir antilop sırtında suratımda bir gülümseme ile dolanıyorum göklerin kuytu sokaklarında. Dudağımda bir melodi, ses tellerimde duru bir katliam. Cebimden zamanın dumanları yayılıyor etrafa, eskizi çizilmiş bir yankının içinden damarıma çekiliyor bütün saçmalıklar. Kafamın içinde anlamsız bir müzakere, müptedi duygulardan müsterih bir parıltı yayılıyor ruhuma. Gerilim pompalayan devinimlerinde delinince bütün dengem bir anda, zihnim, devrilen yüreğin denklaşöründe patlayan manzaraya devrediyor bütün gerçekliğini. Hayatın denk düştüğü bu atmosferin paralelinden yayılan bir esinti ile savruluyor düşüncelerim, manik bir ahvalin içine düşüyor depresif addettiğim bütün o amaçsız sözcüklerim.


     Mamafih, şeker attığım hayallerim çayı şekersiz içmeye başladı ve akabinde bir parçası yıkıldı düşünce sistemimin. Zaten hep bir sitemim vardı yargılarına, nihayetinde yargılandı ve ayrıldı düşüncelerim toplumsal yankılarından. Ve algılarımın kapısından yığıldı bütün fazlalıklarım, zaman iki saniye nefeslenirken arada ön lobu daraltıldı yargılarımın. Dozu artan sanrıların savaştığı kaygıların örtbas ettiği bütün anlamsızlıklara rağmen anlayışla karşıladığım bir öfke vuku buldu içimde sonra, nefesim azaldı, gözlerimde bir ışık oyunu, yüklemler zaten dağılmış, özneler terk etmişti oyunu. Kelimeler süzülürken havada birini seçtim, bir işe yaramadı; ama güzeldi, hayattaki çoğu şey gibi. - of, klasik bağlamalar, aptal atıflar, gereksiz bir anlam kaygısı. -


     Bir anlık beni kandıran, zahiri hallerine dalınca zehri çektiğim damarlarımdan akıttığım kadehlerde pisliklerini dezenfekte ettiğim insanların deforme ettiği kavramların oluşturduğu bir kara deliğin ortasındayım, iyi ki Interstellar'ı izlemişim dostlar, (SANKİ SPOILER) şimdi iki kıytırık bilim-kurgu bilgisiyle buradan çıkabilir hatta çıkarken arada iki saniyeliğine dünyayı bile kurtarabilirim.


- Kalbimin pencerelerine perdeleri çekiyorum, dudaklarımın telvesine sessizliği kapatıyorum, gözlerimin kahvesinde (aslında ela ama olsun) bir fal olup geleceğe akıttığım bitap cümlelerimi şimdi burada sonlandırıyorum.


Daha topuzu bile evrimleşme aşamasındayken 13 yıl önceki Amy'e selamlar.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »