2 Ekim 2011 Pazar

Yorgunluk Saçmalaması

     Klavyeye her dokunuşumda kelimelerime kelime katan bir sessin sen " tık tık " Daha doğrusu sizin tabirinizle " tıktıklamak " olarak minimalize eden bu ilahi endorfin benim ilhamımın kaynağı gibi bir şey olmaktan kendini alıkoyamaz. Bir de arka fonda hafiften bir müzik varsa, hafifleşmiş bir ruh haline geçiş yapmışsam, hafif bir tonda ilerler yazımın akıbeti. Hele bir de yağmur yağıyorsa keyfime diyecek bir şey bulmanız, olasılıktaki sıfırın bile altında bir yerlere düşmüştür. Eskiden kalem kağıt vardı, şimdi ise klavyeyle blog sayfasının beyaz kağıdı andıran sanal defteri duruyor karşımda. Olsun ben memnunum halimden. Sanallaşan insanlığın salaklaşan zihinleri zahiri bir kalemle anlatır dertlerini nasılsa, öyle değil mi?


     Baş ağrısının kronikleştiği noktada dilin terbiye edilememiş kelime haznesi kendini ortaya atar. Kafanın içinde dans eden sincaplara lanet okuyup, popülasyonlarına kadar girip çıkar cerrahi müdahalenin bile değiştiremeyeceği bu sözcük seli. Düşünce yetisi " Yetişiiin! " çağrılarıyla " S.O.S please someone help me " modunda ağlamaklı bir düşünce tonuyla kıvranır zihnin kuytu limanlarına. Kısacası hafifleşmiş bir ruh haline münhasır olamadığımdan şu saliselerin saniyeyle buluştuğu dakikaların sessiz ve karanlık köşelerinde, hafifleşmiş bir akıbete doğru yol alamıyor cümlelerim, sözcüklerim ve daha nice kelime bombardımanı yaptığım klavyem.


     Ruhum tembellerin diyarında kraliçe aday adayı olma yolunda bir ilerleyişe geçmiş durumda. Zihnim onun emirlerine itaat etmek babında, serzenişte bulunmadan usulca tembelliğin gereklerini yerine getirmekte. Kafamın içindeki sincaplar ise iyice işi abartıp, 4. Sincap Savaşını çıkarttılar sanıyorum. Zira şu an hoparlör gibi gümbürdediğini hissediyorum kafamın. Dımtıs.


     Uykusuz olmak zor meziyettir. Yaşıyor gibisindir fakat yaşamsal fonksiyonların yorgunluğun esareti altındadır. Gözkapakların her daim uzak kalmış iki aşık gibi birbirlerine kavuşmak ister, sen burada kara kedi konumundasındır. Onlar buluşamaz, buluşabilemez! Damarlarına kafein enjekte ederek ayık kalmak istersin. Yorgunluğa teslim olmamak için uyku gardiyanlarından olabildiğince hızlı bir şekilde boyut atlayarak kaçarsın. Doğruu en büyük ayrıntıyı atladım, yorgunluk sülük misali yapıştığında ise ayakta uyursun. Rüyaları ayıkken görmeye falan başlarsın. İşte elime her test kitabını aldığımda bunlar gerçekleşir gözlerimin önünde. 


     Zaten paragraftan paragrafa apayrı boyutlarda saçmalamamın nedeni baş ağrısı ve uykusuzluk ikilisidir. Ama yine seversiniz beni, bilirim. Ben de severim sizi, ama sizden çok uykuyu. Uyumayı. Bilinçaltımın birkaç saat rahat rahat takılmasını seviyorum. Uyuklamalı ruh haliyle klavyeye parmak basıyorum. Bu bir çeşit imza, bir çeşit yorgunluk saçmalaması.  

                               Bu da " mutluluğun resmi " imiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder