Mevsim normalleri Mikail'in zulasından kaçıp kendini gökyüzünden aşağıya doğru bırakırken zamanın tiktaklamasını önemsemeyen bir ihtiyar sigarasının dumanını melodilere batırıp ilerliyordu yağmur damlalarının arasında. Şemsiyesiyle Mikail'e savaş açan genç bir kadın, içinde kopan fırtınaları rüzgarın sırtına bindirip taramalı bakışlarıyla kurşunlarını bırakırken gökyüzüne, kuru kahvecinin önünde kokuların mükemmeliyetine kendini teslim edip sırıttığı saliselerde yanından geçen arabanın kaldırımı aşıp üzerine fırlattığı su kütlesiyle kendisine gelirken, öfkesinden hanfendiliğini ettiği küfürlerin arasında yitirdiği o anda Mikail tepelerde bir yerlerden gülümsüyordu zaferine. İlahi Mikail!
Bir melodi akıp giderken kulaklarında gözlerini yalayıp dudaklarından yere sıçrayan yağmur damlalarının gözyaşlarına karışmasını seyreden bir çocuğun yağmuru ellerinde biriktirmeye çalışması, "yağmuru sevenler kalemondiksin" çağrısına kendisi ve yağmur damlalarından başka kimsenin cevap vermeyişinin çocuksu bir çiselemesiydi. Evden kaçıp kendisini sokaklara, hayatın içine balıklama atan bir ergenin, hayata bodosunun mantalitesine verilen bir seremoniyi sunuyordu yağmur, Mikail'in piyanosundan akıp giden bir Adele parçasıyla yankılanıyordu çocuğun kulaklarına, "Set Fire To The Rain" diye.
Sözcüklerin bıraktığı boşlukları yağmurun doldurduğu, yağmurun taşırdıklarını melodilerin toparladığı, melodilerin serzenişlerini sessizliğin bastırdığı bir sırada kulaklığının tekinin bozulmasından dolayı saçma bir psikolojiye düşen bir gencin sinir bozukluğunu betimlemeye cesaret edebilecek kelimeleri saklandıkları yerden çıkartmak için armut ve elma metodunu kullansam da, anladım ki, ne kadar sevsem de elmayı onun beni sevmesini sağlayabilecek bir şey yapamayacağım. O yüzden kendimi mandalinalara bıraktım, şeftali özledim seni, neredesiniz kirazlar?
Yapraklardan kendisine yuva yapmak için bu kadar çaba sarf etmişken bütün emeklerinin tek bir rüzgarla yıkılmasına sinir olan bir karıncanın, arkadaşlarını toplayıp isyan başlatmak için giriştikleri eylemvari hareketlerinin sonuçsuzluğunun kuluçkaya yattığı bu dönemde, etraftan gelen uğuldamaların, havadaki dumanlı sahanın kendisini iki bateri sesine teslim ettiği bir easy moddaki Guitar Hero'da bateri çalmaya çalışan bir kızın pratik ritm duygusunun kendini ortaya çıkartmaya başladığı sırada, sırat köprüsünü bile sular altında bırakmaya yeltenebilecek bir yağmur atağı başladı Mikail tarafından. Yağmur sevdalıları için güzel bir zatürre imkanı olup, "yağmur yağdığında aniden beliren şemsiye satıcıları" için bir dönüm noktası olsa da yağmurdan nefret eden kimisi için deliliğin o huzurlu görünen manyak ötesi manyaklık kokan koğuşuna bir deli gömleği hakkı kazanma şansı olabilir.
Velhasılkelam, sözcüklerin afiline kendini kaptırıp içindeki sesi dışındaki sesle düet yaptırırken ikisinin de birbirinden mükemmel olduğunu, bir şarkı yapsalar dünyaca ünlü sesler kütüphanesinde assolist olarak yaşamlarını sürdürmeye devam edeceklerini anlayan ses cümbüşünün başkalarına şans tanıma adına bu yeteneklerini Sherlock'e bağışlama kararı aldıklarını duyan yan komşunun o meşhur çocuğu, şöyle sinsi bir bakış attıktan sonra uzaklaşırken o acı gerçekle yüzleştiği anı fotoğraflamak gerekliydi aslında. YENİ KOMŞUNUN ÇOCUĞU BENİM LAN!
Bunca yağmur, etrafta sek sek oynayan çimenlerin rahatlatıcı kokusu, tanrının gözyaşlarını bir kaseye doldurup üzerime boşaltan Mikail'in tıngırdattığı iki melodinin gelip kulaklarımda ninni olması aklıma bazı soruları düşürdü. İçimdeki ses bir iki saniyeliğine verdiği molanın ardından geri dönüşünün muhteşemliğiyle, hafif bir melodi sundu, oldukça tanıdıktı, biraz da yorulmuş. Zamanı durdurdu birazcık, pazartesiyle salının karmaşasında bir düşünce düşürüverdi aklıma. Sonra uçtu gitti hepsi. Çünkü kabul edelim, bakışlarım her ne kadar mecazi mürsellerde bir betonu delip geçebilecek bir halin vücudunu bulabilseler de, bakışlarımla masanın üzerindeki bardağı yerinden oynatamam ki. Bunu yapma şansım hiç yok mu yağmur? Bir şans tanı bana, metaforik olarak mekatronik bir kafiyenin metodunu sunsana bana. Cani.
Yazının bir bütünlüğe hizmet etmediğini anlamak için Medyum Memiş olmaya gerek yok bence, o yüzden kimse kendini Matrix'teki kahin ilan etmeden önce onun veliahtı olarak sizlere söylemek istediğim bir şeyler var. Geçmiş bayramları kutlarken, "Ah o eski bayramlar eskilerden gelip yenilerine bir nanik çekse nolurduuuğ?!" diye bir şeyler karalarken, "Cumhuriyet'in "huuu"sunun uzatmasıyla sürmesini dilerim." tarzı saçma ama içten anlamlı dilekler sunarken, betimlemelerle hikaye edeceğim bir hikaye başlangıcından sıkılıp bir saçmalamaya dönen yazımı tebrik etmek isterim. Benden kitap yazarı olmaz ya..... ŞAKA TABİ, mükemmel olur, en sütlü nuriyesinden hem de.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »
Bir melodi akıp giderken kulaklarında gözlerini yalayıp dudaklarından yere sıçrayan yağmur damlalarının gözyaşlarına karışmasını seyreden bir çocuğun yağmuru ellerinde biriktirmeye çalışması, "yağmuru sevenler kalemondiksin" çağrısına kendisi ve yağmur damlalarından başka kimsenin cevap vermeyişinin çocuksu bir çiselemesiydi. Evden kaçıp kendisini sokaklara, hayatın içine balıklama atan bir ergenin, hayata bodosunun mantalitesine verilen bir seremoniyi sunuyordu yağmur, Mikail'in piyanosundan akıp giden bir Adele parçasıyla yankılanıyordu çocuğun kulaklarına, "Set Fire To The Rain" diye.
Sözcüklerin bıraktığı boşlukları yağmurun doldurduğu, yağmurun taşırdıklarını melodilerin toparladığı, melodilerin serzenişlerini sessizliğin bastırdığı bir sırada kulaklığının tekinin bozulmasından dolayı saçma bir psikolojiye düşen bir gencin sinir bozukluğunu betimlemeye cesaret edebilecek kelimeleri saklandıkları yerden çıkartmak için armut ve elma metodunu kullansam da, anladım ki, ne kadar sevsem de elmayı onun beni sevmesini sağlayabilecek bir şey yapamayacağım. O yüzden kendimi mandalinalara bıraktım, şeftali özledim seni, neredesiniz kirazlar?
Yapraklardan kendisine yuva yapmak için bu kadar çaba sarf etmişken bütün emeklerinin tek bir rüzgarla yıkılmasına sinir olan bir karıncanın, arkadaşlarını toplayıp isyan başlatmak için giriştikleri eylemvari hareketlerinin sonuçsuzluğunun kuluçkaya yattığı bu dönemde, etraftan gelen uğuldamaların, havadaki dumanlı sahanın kendisini iki bateri sesine teslim ettiği bir easy moddaki Guitar Hero'da bateri çalmaya çalışan bir kızın pratik ritm duygusunun kendini ortaya çıkartmaya başladığı sırada, sırat köprüsünü bile sular altında bırakmaya yeltenebilecek bir yağmur atağı başladı Mikail tarafından. Yağmur sevdalıları için güzel bir zatürre imkanı olup, "yağmur yağdığında aniden beliren şemsiye satıcıları" için bir dönüm noktası olsa da yağmurdan nefret eden kimisi için deliliğin o huzurlu görünen manyak ötesi manyaklık kokan koğuşuna bir deli gömleği hakkı kazanma şansı olabilir.
Velhasılkelam, sözcüklerin afiline kendini kaptırıp içindeki sesi dışındaki sesle düet yaptırırken ikisinin de birbirinden mükemmel olduğunu, bir şarkı yapsalar dünyaca ünlü sesler kütüphanesinde assolist olarak yaşamlarını sürdürmeye devam edeceklerini anlayan ses cümbüşünün başkalarına şans tanıma adına bu yeteneklerini Sherlock'e bağışlama kararı aldıklarını duyan yan komşunun o meşhur çocuğu, şöyle sinsi bir bakış attıktan sonra uzaklaşırken o acı gerçekle yüzleştiği anı fotoğraflamak gerekliydi aslında. YENİ KOMŞUNUN ÇOCUĞU BENİM LAN!
Bunca yağmur, etrafta sek sek oynayan çimenlerin rahatlatıcı kokusu, tanrının gözyaşlarını bir kaseye doldurup üzerime boşaltan Mikail'in tıngırdattığı iki melodinin gelip kulaklarımda ninni olması aklıma bazı soruları düşürdü. İçimdeki ses bir iki saniyeliğine verdiği molanın ardından geri dönüşünün muhteşemliğiyle, hafif bir melodi sundu, oldukça tanıdıktı, biraz da yorulmuş. Zamanı durdurdu birazcık, pazartesiyle salının karmaşasında bir düşünce düşürüverdi aklıma. Sonra uçtu gitti hepsi. Çünkü kabul edelim, bakışlarım her ne kadar mecazi mürsellerde bir betonu delip geçebilecek bir halin vücudunu bulabilseler de, bakışlarımla masanın üzerindeki bardağı yerinden oynatamam ki. Bunu yapma şansım hiç yok mu yağmur? Bir şans tanı bana, metaforik olarak mekatronik bir kafiyenin metodunu sunsana bana. Cani.
Yazının bir bütünlüğe hizmet etmediğini anlamak için Medyum Memiş olmaya gerek yok bence, o yüzden kimse kendini Matrix'teki kahin ilan etmeden önce onun veliahtı olarak sizlere söylemek istediğim bir şeyler var. Geçmiş bayramları kutlarken, "Ah o eski bayramlar eskilerden gelip yenilerine bir nanik çekse nolurduuuğ?!" diye bir şeyler karalarken, "Cumhuriyet'in "huuu"sunun uzatmasıyla sürmesini dilerim." tarzı saçma ama içten anlamlı dilekler sunarken, betimlemelerle hikaye edeceğim bir hikaye başlangıcından sıkılıp bir saçmalamaya dönen yazımı tebrik etmek isterim. Benden kitap yazarı olmaz ya..... ŞAKA TABİ, mükemmel olur, en sütlü nuriyesinden hem de.
Bayadır Adele paylaşmadığımı fark ederken, jet hızıyla zeplinle Youtube'dan getirdim onu buraya. Anladım ki bu kadının sesinde uyuşturucunun melodik hali var, bildiğin bağımlılık, yok anam.