Taze tüten kahvenin kokusuna batırılmış tütün yağmurlarına
balıklama atlayan dudakların gözlerine düşen papatya kokularında klasik
bir film sahnesini klavyeye yatırmaya çalışan yazarın elinin tersiyle
bütün klişeleri bir tarafa atıp kafasını kafaladığı klavyesinde salınan
birkaç kelime kırıntısını takip ederek ulaştığı bu isim tamlamasının
sıfatlaştığı o saliselik anın içinde, göze düşen bön bakışların oryantel
yaptığı o ölümsüz anın diplerinde, Asena olacağına oryantel dersi alan
Saruman olsan daha iyidir benden söylemesi.
Kısa cümlelere yüklenen derin anlamlar taşınamayacak raddeye gelip orada kendine kamp kurmaya başladığı için, cümleleri uzattıkça uzatmayı; bir naneli sakız haline getirerek etrafı ferahlatmayı kendi misyonu haline getiren klavyenin önünde barikatlar kurulsa da o barikatları balyozla parçalayacak bir kuvvete sahip olan kelimeler bir döngünün içine girerek Kenan Doğulu'dan "Dön gel." şarkısını mırıldanmaya başlayıp bir nostalji kuşağına soktuğunda kulakları çekinmeden haykırın o şarkıları; çünkü siz haykırmazsanız yanınızdaki karga sesli arkadaşınız bunu sizin yerine yaparak bu kulak tırmalama hakkını elinizden alabilir, acı bir şey.
Düşünmeyi bırakmayı düşünmekten vazgeçip düşünmeme eylemini düşüncelerinize aktarabilmeyi başarabildiğiniz zaman doğru zamanda doğru yerde olabilmeniz için evrenin size yolladığı yardımları görebilecek ruh hali çizgisinde akrobasi hareketleri yapmaya başlayabileceğinizi size gösteren bir beyaz tavşan bile yoksa bu hayatta üzülmek boşa; bazen sihirli değneği eline alıp birkaç kelime mırıldanmak yeterli olup kadehleri tebessümlerle doldurabildiği gibi bir el çırpmasıyla da bütün ışıklar açılıp gözlerinize aydınlığı düşürebilir; karanlık da güzeldir ama ruhu karartmayanı.
Fala bakacak kimse olmadığı halde kapatılan Türk kahvelerinin cennete gittiğini size söylememişlerse küçükken, hayat size telvesini altın fincanında sunmamaya çok eskiden karar vermiş ve gümüşleri de sizden kaçırıp merdiven altlarında satmayın diye uzak köşelerde başkalarının merdiven altına geçirmiştir, sessizce, gizlice, gizini gökyüzündeki yıldızların parlaklarından aldığı o kuvvetinin yakarışlarına kendini bıraktığı pestilini bezdiği sırada.
Birbirinden bağımsız görünen bir açıdan bağdaştırılmış bu bağıntılı cümleler kendi çaplarında klavyenin üzerinde dans ederken arka planda dönen plak, rüzgarla düet yapmayı bitirdiği sırada bütün enstrümanlarını toplayıp gidecekken tam bir ses uzaktan koşarak yanına gelip bağırdı, nefes nefese kalmış, kesik kesik: "Kalbinin oturumunu kapatan insanlar donuyor, karamelli Carte Dor gibi; ama tatsız bunlar."
Tığ ile birbirine geçirilen kelimeler koli bandına yapışıp beş ters bir düz ördürüyor kendini.
Tek Cümlelik Katliam'ın torungilleri belki de.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »
Kısa cümlelere yüklenen derin anlamlar taşınamayacak raddeye gelip orada kendine kamp kurmaya başladığı için, cümleleri uzattıkça uzatmayı; bir naneli sakız haline getirerek etrafı ferahlatmayı kendi misyonu haline getiren klavyenin önünde barikatlar kurulsa da o barikatları balyozla parçalayacak bir kuvvete sahip olan kelimeler bir döngünün içine girerek Kenan Doğulu'dan "Dön gel." şarkısını mırıldanmaya başlayıp bir nostalji kuşağına soktuğunda kulakları çekinmeden haykırın o şarkıları; çünkü siz haykırmazsanız yanınızdaki karga sesli arkadaşınız bunu sizin yerine yaparak bu kulak tırmalama hakkını elinizden alabilir, acı bir şey.
Düşünmeyi bırakmayı düşünmekten vazgeçip düşünmeme eylemini düşüncelerinize aktarabilmeyi başarabildiğiniz zaman doğru zamanda doğru yerde olabilmeniz için evrenin size yolladığı yardımları görebilecek ruh hali çizgisinde akrobasi hareketleri yapmaya başlayabileceğinizi size gösteren bir beyaz tavşan bile yoksa bu hayatta üzülmek boşa; bazen sihirli değneği eline alıp birkaç kelime mırıldanmak yeterli olup kadehleri tebessümlerle doldurabildiği gibi bir el çırpmasıyla da bütün ışıklar açılıp gözlerinize aydınlığı düşürebilir; karanlık da güzeldir ama ruhu karartmayanı.
Fala bakacak kimse olmadığı halde kapatılan Türk kahvelerinin cennete gittiğini size söylememişlerse küçükken, hayat size telvesini altın fincanında sunmamaya çok eskiden karar vermiş ve gümüşleri de sizden kaçırıp merdiven altlarında satmayın diye uzak köşelerde başkalarının merdiven altına geçirmiştir, sessizce, gizlice, gizini gökyüzündeki yıldızların parlaklarından aldığı o kuvvetinin yakarışlarına kendini bıraktığı pestilini bezdiği sırada.
Birbirinden bağımsız görünen bir açıdan bağdaştırılmış bu bağıntılı cümleler kendi çaplarında klavyenin üzerinde dans ederken arka planda dönen plak, rüzgarla düet yapmayı bitirdiği sırada bütün enstrümanlarını toplayıp gidecekken tam bir ses uzaktan koşarak yanına gelip bağırdı, nefes nefese kalmış, kesik kesik: "Kalbinin oturumunu kapatan insanlar donuyor, karamelli Carte Dor gibi; ama tatsız bunlar."
Tığ ile birbirine geçirilen kelimeler koli bandına yapışıp beş ters bir düz ördürüyor kendini.
Tek Cümlelik Katliam'ın torungilleri belki de.
1:31'de iki diyor, bence Madonna da teyzesinin üçüncü torunundan Türk çıkıyor buradan toparlarsak denklemi.