Suratından düşen bin parçayı hangi puzzle'a uyarlayabilirim, bir söyler misin, bir şey denemem lazım. Ama acelem var da biraz, bu kaçıncı hırsızlığı zamanın artık bilmem. Bir şey soracağım, iki saniye bakar mısınız? Buralarda bir çay durağı var mı, iki lakırtıyı dumanına batırıp göklerde gökkuşağı çizeyim, icabında yalın ayak koşarız. Loş insanlar değiliz; ama hayatlarımız bazen Fecr-i Ati'den bile daha karanlık. Yaradanlık bir iş değil; ama iki dubleyi çaktırmadan ağzıma bırak bakalım. Düşlerin içine düşerken karanlık, göğsünü açarak bandır ruhuna kalanı. Geç kalınmış bir sınavın uydurulmuş cevap anahtarı gibisin. Umudunu kahvaltıda yemiş, ayı gibi üzerine de beş bardak çay içmişsin.
Ciddiyim bak, düşen parçalarını puzzle yapacağım ki yeri geldiğinde birleştirmeyi de bil. Çünkü sen yapmazsan, başka kimseler denemeyecek bile. Kan akacak damarda; ama hissetmeyecek bilek. Sanatı sanat için değil, halk için değil, kendim için bile değil, sırf senin için yapacağım bak. O düşen kirpiklerinden akan yaşların oluşturduğu sol anahtarında mutluluğun torununun üçüncü dereceden yeğeninin beşinci kuzenini çizeceğim sana. Endişelenme, o kadar da berbat bir ressam sayılmam.
Fırça darbeleriyle daha fazla yaralamadan, kurşun kalemin duruluğunda akıtacağım seni. Silgiyle deşmeden yüreğini, itinayla karalayacağım, korkma. Bir dokunuşta, horona kaldıracağım ruhunu. Bir titretişte kalemi, gölgelendirdiğim kirpiklerine bir parça tebessüm sindireceğim. Parçaları birleştirmek için, bazı yerlerde spontane girişeceğim. İsmini de "Çilek, Mevsiminden Fırlayıp Da Gel" koyup, bulutlardan sana eseceğim. Metaforladığı ise, çilek senken mevsimin o eski hal, tavırların. Yo yanlış anlama, ben kırılmadım da, sen fazlasıyla yanıldın, akabinde yaralandın, karalandın ve sanırım az biraz da paralandın.
Hala inanmıyor musun? Tamam, kirpiklerini at yelesinden çizeceğim, sen kaşındın. Ama, bitince peki, yanaşıp da biraz gülümser misin? Mevsiminden fırlayıp mis kokunla "Ben burdayım." der misin? Biraz çay var, içer misin? Bergamotlu hem de, sen otları seversin.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »
Ciddiyim bak, düşen parçalarını puzzle yapacağım ki yeri geldiğinde birleştirmeyi de bil. Çünkü sen yapmazsan, başka kimseler denemeyecek bile. Kan akacak damarda; ama hissetmeyecek bilek. Sanatı sanat için değil, halk için değil, kendim için bile değil, sırf senin için yapacağım bak. O düşen kirpiklerinden akan yaşların oluşturduğu sol anahtarında mutluluğun torununun üçüncü dereceden yeğeninin beşinci kuzenini çizeceğim sana. Endişelenme, o kadar da berbat bir ressam sayılmam.
Fırça darbeleriyle daha fazla yaralamadan, kurşun kalemin duruluğunda akıtacağım seni. Silgiyle deşmeden yüreğini, itinayla karalayacağım, korkma. Bir dokunuşta, horona kaldıracağım ruhunu. Bir titretişte kalemi, gölgelendirdiğim kirpiklerine bir parça tebessüm sindireceğim. Parçaları birleştirmek için, bazı yerlerde spontane girişeceğim. İsmini de "Çilek, Mevsiminden Fırlayıp Da Gel" koyup, bulutlardan sana eseceğim. Metaforladığı ise, çilek senken mevsimin o eski hal, tavırların. Yo yanlış anlama, ben kırılmadım da, sen fazlasıyla yanıldın, akabinde yaralandın, karalandın ve sanırım az biraz da paralandın.
Hala inanmıyor musun? Tamam, kirpiklerini at yelesinden çizeceğim, sen kaşındın. Ama, bitince peki, yanaşıp da biraz gülümser misin? Mevsiminden fırlayıp mis kokunla "Ben burdayım." der misin? Biraz çay var, içer misin? Bergamotlu hem de, sen otları seversin.
Ardından, Barcelona - Real Madrid diyesim geliyor, soriğ.