13 Ocak 2014 Pazartesi

Tabuları Yıkmazsan, Tabutunu Yakarlar

     Kahramanlaştırma ihtiyaçlarımızdan sezeryanla aldırılan karakterlerin içsel derinliklerden mahrum oluşlarının zihin projeksiyonuna yansıyışlarındaki savruluşların bilinçaltındaki yan etkilerinin çapraz iç bükeylerinden çıkarılan sonuçlardan anlaşılabileceği üzre, üzüm üzüme baka baka değil farkında olmadan zihnine aldıkları ile kararır, eğer üzüm üzümlüğünü bilse kimse onu karartamaz aksine kendi kendini aydınlatır. MI?


     Zat-ını farkından çıkartıp topladığı tavrını ortadan böldüğünde elinde kalan bir soğan cücüğünden fazlası olması gerekirken, salaşça saldığı saçaklaşmış benliğinin parçalarını kaybettiğinden dolayı hortkulukların baskınına maruz kalarak Voldi-toytoylaşır insan. Yahu, haybeden gelmişsiniz zaten nasıl kaybeden olabilirsin ki? Kafana tokmakla vurmadan bu davayı kendi lehine sonuçlandır, haydi git şuradan, gözüm görmesin o mezarlaşmış, Azrail'i gelmeden kendini ölüme terk etmiş suratını. En büyük güzellik, tebessümünde saklı. Elma dersen hortlatırsın, armutla elinden kaçırır. Kiviyle biraz canlandırırsın, portakalla ortadan patlatır. Ve kahkahaya evrimleşen tebessümlerinden bir bukle de kenara ayırıp geleceğe stoklar ve zamanı gelince de usulca zulanı kaldırıp oradan ayırdığın tadımlık kahkahaları yudumlar ve içine akıtırsın. Sonra bakarsın ki bayatlamış, ulan manyak o zulalanır mı hiç?


     - Bazen içinde kalınca, bağırsan kalınca, duyarlar mı acaba, bakarlar mı senin tarafına? İçince yanında, yalınca kağıtta, karınca yazınla yazdıkların olabilir fazlaca kaba. Bak, gülünce korkmadan, sevince olmadan, serince utanmadan elindekiler olur bir kovan. Bir şeyler var, saklı gizli sandığın, görülüyor suratından fark edince baktığın. Yaktığın kağıtlar bir tsunami belirtisi, kaşarım olup bu köftenin üzerine erir misin? Gülümseyince aslında herkesten sevimlisin, o dertler keder olup dişlerine serilmesin. -


     Diyesim de gidesim, gitmeyip de geri gelesim, melodilerin içinden koşarak dans edesim sonra beceriksizce yere kapaklanıp sakarlık seremonisinin son çizgisini ödünç alınmış birkaç saltoyu havaya atarak finale bağlayasım... Bir şeyler diyesim var da, ne olduklarını çözmem için bir bilimsel hesap makinesi ile psikanlistik düşünceyi zihnimin kurnaz derinliklerindeki bilinç katmanlarına yerleştirmem lazım. Bazen süperman, bazen he-man, bazen de bir Nil Karaibrahimgil şarkısı olmak lazım. Lazımlığı suratına boşaltmadan, birazcık gülmek lazım.


     Tabuları yıkmazsan sonunda tabutunu yakarlar. Kömürü tutmayı bilmezsen elinde, altınını senden kolay aşırırlar. Üçüncü tekile dönüşmek istemiyorsan hayatında, birazcık daha sarıl ona. Ya da uçan tekmeyi geçir kafasına ki anlasın, anlasın da fazla bağırmasın, bağırmasın da üçyüzelli kilometre uzaklıktaki bir evin üzerinden kafasını aşağı fırlatsın. Bu paragrafa başlarken bir şeyler diyesim vardı da, unuttum sanırım...


Neyse.


     Eyvolientestereon diyerek içindeki İspyanyolu "eyvallah"tan çıkaran insanlar, küreselliği kafa küresinden kürek kemiklerine kadar yaşamayı fazlasıyla benimsemiş ve ortak bir lehçeye dönük spontane gelişim süreçlerinden kendilerini kendileri etkilemiş zannımca, sevimli zanlılar. He, dipimsi not; BM, yanına W gelince güzel. Gerisi hep bahane.


     Yorgun sözcükler, uykuya dalmak istediklerinde bir nini fısıldanır kulaklarına. O ninni de, "haydililillililli lilli lilli yar"... kafiyesel vicdaansızlık. Bir sessizce yaklaş ve dinle, buralar fazlasıyla kafayı yiyik.


Ateş etme, Fetty alınır sonra.

2 yorum:

  1. heeey taa başlık ta yazın da her zaman ki gibi.
    okul nası iyi gidiyo muu.
    :)

    YanıtlaSil
  2. İyidir, hoştur, bir yokuştur.. ahaha.

    YanıtlaSil