İnce belli bardağın yağlı baldırından tutan tontiş parmakların dudaklarındaki yağdanlığında Makbile'nin kaymakları lıkır lıkır kaydığından bir nebze "geriiğ" diyesi geliyor insanın ağzını her açtığında. Farzımuhal ağzı hisar kelimeler tutsağında bittabi kriminal tabi düşüncelerden düşen tıkırtılar; yani demem o ki farzlar ve misaller cünip ruhlu bıyıklarda caiz olup faiz alır her doğru sözün temerrütü kıstasında. Zihnin prizlerinden enerji elde eden edimlerin evindeki pencerenin panjurları pembe değil de bahçesinde yetiştirdiği cevizlere dadanan kargaların göz altları pembeleşmiş, gagalarında sek bir umut arabaların üzerinde çizgi çizgi yeşillenip kamusal alanda biçimlenir; buna da hayallerin fotosentez yaparken fasulyeyi fazla kaçırması denebilir.
Ağızdan çıkmamak için dişlere kendini zincirleyen sözcüklerin mücadelesinde destek kuvvetin - alyuvarların sinir hücreleri teşkilatına mensup tükürük bezindeki müttefikleri - müdahalesi sonuçsuz kalınca dili bibere gömermiş tat reseptörleri de can havliyle oksijene dalan sözlerin geri dönüşü anca bir sinir hücresinin aksonuna bağlı olarak tecelli edebilir-miş; ama aksanlı, yanlış telafuzlara maruzlu. İnsanda mağrur bir mağdurluk sağduyuya sol kroşe atarmış sonra; ama yo bir aparkatla indirilen "üste çıkma çabaları" nakavtla naniklenir kusura bakmayın. Oysa olacakları engellemeye çalışmıştır sözcükler - #direnolmayandilkemiği -; geç anlaşılır ağrıyan diş değilmiş de içmiş meğer. İçi geçmiş dışı gelecek olan bir hisle hareket ederse eğer insan, kafasına açık şemsiyeler kapanmayacakmışçasına bir bir düşer. Muson yağmurları marinasyonunda çamur yağar üzerine, saçlar da bozulur fönlenmiş fikirleriyle. Karışır kafa, yapışır surata tatlı bir rüzgar; ama ulaşılabilen tek yer iki ucu çikolatalı kremaya bulanmış değnektir.
Haydi şimdi yektir, attığım zar düşüp Einstein'ın kafasına isabet ederken bizi kıskanır mı Newton ya da dübeş gelirse dobişliği yeryüzünden silebilir mi Nowzaradan? Belki buz parmak yiyişimizin domino etkisiyle kardan adam güneşle kaçak anlaşır ve zeytin gözlü yârine ulaşmak için havuçlardan patika çizip Hansel'e göz kırparken kendini bir anda bir gratenin patatesi olarak bulur, reenkarnasyonu mide asidinde sonlanırken; eleştirmek bize düşmez; keşke bir hortkuluk olaydım diye iç geçirir.
Böyle paralelken kesişiriz, alakasızca izafiyetin içine düşer kirpiklerimiz, ne kadar saçma gözükse de aslında hiçbirimiz; bir elmanın kurdundaki müsveddelerden bile işlevsel değilizdir, kim bilir? Hayır efendim, hepimiz bir elmanın iki yarısı değil miyizdir; yeşil ve ekşi olsa da kimisi proteini ya kabuktadır ya çekirdekte ya da yetiştiği ağacın kovuğunda terk edilmiş de olabilir. Hııı, öyleyse kurtlanmış kalbinin ta dibinde aramaya gerek yok cevabı; çünkü soru yanlış; çünkü sonu hep kış; çünkü herkes ılıman iklim kuşağına giderken o, dallarından yaprakları yere atan hırçın bir ağacın koynunda uyuyakalmış, ne yapsın? Ayran içmiştir ve "i can't run" olmuştur belki de... - Öykler havada uçuşup tam kalbime kustu... -
- Gözlerimin içinde sadece çapak var,
ruhumda su alıyor oluşmuş tüm çatlaklar.
Yakacağım evreni elimdeki çakmakla,
şu dübeli kafandaki boşluğa çakmak var.
Kaçak enerjiyle dönüyor hayaller çakramda,
ne anahtarımı bulabildim ne umudu çantamda.
Bütün şairlerden özür diler, kafiyelerin alnından öperim. -
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »
Ağızdan çıkmamak için dişlere kendini zincirleyen sözcüklerin mücadelesinde destek kuvvetin - alyuvarların sinir hücreleri teşkilatına mensup tükürük bezindeki müttefikleri - müdahalesi sonuçsuz kalınca dili bibere gömermiş tat reseptörleri de can havliyle oksijene dalan sözlerin geri dönüşü anca bir sinir hücresinin aksonuna bağlı olarak tecelli edebilir-miş; ama aksanlı, yanlış telafuzlara maruzlu. İnsanda mağrur bir mağdurluk sağduyuya sol kroşe atarmış sonra; ama yo bir aparkatla indirilen "üste çıkma çabaları" nakavtla naniklenir kusura bakmayın. Oysa olacakları engellemeye çalışmıştır sözcükler - #direnolmayandilkemiği -; geç anlaşılır ağrıyan diş değilmiş de içmiş meğer. İçi geçmiş dışı gelecek olan bir hisle hareket ederse eğer insan, kafasına açık şemsiyeler kapanmayacakmışçasına bir bir düşer. Muson yağmurları marinasyonunda çamur yağar üzerine, saçlar da bozulur fönlenmiş fikirleriyle. Karışır kafa, yapışır surata tatlı bir rüzgar; ama ulaşılabilen tek yer iki ucu çikolatalı kremaya bulanmış değnektir.
Haydi şimdi yektir, attığım zar düşüp Einstein'ın kafasına isabet ederken bizi kıskanır mı Newton ya da dübeş gelirse dobişliği yeryüzünden silebilir mi Nowzaradan? Belki buz parmak yiyişimizin domino etkisiyle kardan adam güneşle kaçak anlaşır ve zeytin gözlü yârine ulaşmak için havuçlardan patika çizip Hansel'e göz kırparken kendini bir anda bir gratenin patatesi olarak bulur, reenkarnasyonu mide asidinde sonlanırken; eleştirmek bize düşmez; keşke bir hortkuluk olaydım diye iç geçirir.
Böyle paralelken kesişiriz, alakasızca izafiyetin içine düşer kirpiklerimiz, ne kadar saçma gözükse de aslında hiçbirimiz; bir elmanın kurdundaki müsveddelerden bile işlevsel değilizdir, kim bilir? Hayır efendim, hepimiz bir elmanın iki yarısı değil miyizdir; yeşil ve ekşi olsa da kimisi proteini ya kabuktadır ya çekirdekte ya da yetiştiği ağacın kovuğunda terk edilmiş de olabilir. Hııı, öyleyse kurtlanmış kalbinin ta dibinde aramaya gerek yok cevabı; çünkü soru yanlış; çünkü sonu hep kış; çünkü herkes ılıman iklim kuşağına giderken o, dallarından yaprakları yere atan hırçın bir ağacın koynunda uyuyakalmış, ne yapsın? Ayran içmiştir ve "i can't run" olmuştur belki de... - Öykler havada uçuşup tam kalbime kustu... -
- Gözlerimin içinde sadece çapak var,
ruhumda su alıyor oluşmuş tüm çatlaklar.
Yakacağım evreni elimdeki çakmakla,
şu dübeli kafandaki boşluğa çakmak var.
Kaçak enerjiyle dönüyor hayaller çakramda,
ne anahtarımı bulabildim ne umudu çantamda.
Bütün şairlerden özür diler, kafiyelerin alnından öperim. -
Tepinedurdururken yavaşlatıp sonra tekrar tepinedurdurtan şarkılardan.