Kahvenin yanında debelenen dumanlara zifir olmak için o kadar uzun yoldan gelmişti ki, üzerine çöken ter kokusu ve kenarlarından dökülen toz parçaları onu Gepetto'nun yanında çalışan bir çırak, bedelini beter ödemiş bir bedevi ya da Gargamel'in gargarası gibi göstereceğine çilek kokulu bir kokarca oluyordu bekleyenin gözünde. Dünyanın görecesi bu noktada gözlerdeki ferini alıyordu böylece. Aforizmatik bir mitolojik afrodit fırlıyordu sonra Yunanistan üzerinden geçip gittiği Mısır yolculuğundan, piramitlerden el sallayarak bağırıyordu göklere "Fer ver ama sır verme. Çünkü fer kaçar; ama sır asla!"
Zamanın eşkenar üçgeninde, üçgen bir vücuda sahip olmak için yarışan Akrep ve Yelkovan, saniye sarkacını gördüklerinde sarkmış göbeklerini de alıp gitmek istiyorlardı uzaklara. Zamanın akışkan çikolata kıvamındaki sürekliliğini yıkıp yerine kendi aşiretlerini kuramayacaklarını fark ettiklerinde duruyorlardı sonra. - Bir döngü halinde, yılda 3 defa (21 Aralık, 23 Eylül, 21 Haziran). 21 Mart onlardan bağımsız, 3 kişinin bildiğini 4. bilemez hesabından. Coğrafik bilgiler sunan öğretici bir kalem, tam "ohanestişeftaliyerineiçinefuseteaadına!" diyesilik bilgiler bunlar. Uzun zamandır demiyordum bunu, iyi oldu. - Olmuşla olduruyorlardı olacakları, o kadar. Bavuluna oysa 1, 3 ve 7 doldurup gidebilirdi oradan. Ama o yine de kalmayı, kaldıkça kalmaya alışmayı, alıştıkça göbeğini Noel baba gibi geometrik şekillerden bir tombalak yapmayı seçti. "Yo Ho Ho" niyetine de "Tik Tak Tik Tak"
Dengesizlikte bir denge kuran dengelerimin eylemsizlik kuvvetindeki eyleme dökülüşünün ters etkisini, yani tepkisini, doğanın içinde gerçekleştirebilen bir kelebek çıkmadığı için fiziğin yasalarına aykırı olarak jonglörlük yapmaya başladım boş zamanlarımda. Soyutlukta birleşen bir somutluk ibaresinden ibaret bir gerçeklik karmaşasına yüklendi yüklemlerim, ihanetine ibadetle aduket çakan bir hıyanet avcısına head shot attı bileklerim, kovaladıkça kaçmaya üşendi ateş kelebeklerim, kanat çırpınca etkilerini Ashton'a transfer etti, sonra bir ses kulaklarına fısıldadı: "Kaçın lan."
Şarkıya eşlik ederken "kendi sesini mükemmel sanma sendromu"na yakalanan insanları diyaframından yakalayıp köprücük kemiğinden bırakan bir ürperti denizinin içinde balıklama atladığında kişi, melodisel bir cevheri fizyolojisinde yüzdüren bir kılıçbalığını bulabilirmiş her an. Ya da ruhunda süzdüren bir köpekbalığını. Yani bir es vererek ezberini bozabilirmiş herkesin. "Esme deli rüzgar" diyen Sezai es'inden değil ama. Patates'in es'inden bizimkisi.
- Hayat bir şiirse tanrının dudaklarında ya da bir resimse tuvalinde, bir melodiyse piyanosunda, bir telveyse kahvesinde, bir dumansa sigarasında ya da bir üzümse kadehinde, kırıntılarını ceplerimizi yoklasak bulabilir miyiz biz de Teoman? Dudaklarımızı yalasak alır mıyız tadını ya da kapasak gözlerimizi görebilir miyiz Şebnem? -
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »
Zamanın eşkenar üçgeninde, üçgen bir vücuda sahip olmak için yarışan Akrep ve Yelkovan, saniye sarkacını gördüklerinde sarkmış göbeklerini de alıp gitmek istiyorlardı uzaklara. Zamanın akışkan çikolata kıvamındaki sürekliliğini yıkıp yerine kendi aşiretlerini kuramayacaklarını fark ettiklerinde duruyorlardı sonra. - Bir döngü halinde, yılda 3 defa (21 Aralık, 23 Eylül, 21 Haziran). 21 Mart onlardan bağımsız, 3 kişinin bildiğini 4. bilemez hesabından. Coğrafik bilgiler sunan öğretici bir kalem, tam "ohanestişeftaliyerineiçinefuseteaadına!" diyesilik bilgiler bunlar. Uzun zamandır demiyordum bunu, iyi oldu. - Olmuşla olduruyorlardı olacakları, o kadar. Bavuluna oysa 1, 3 ve 7 doldurup gidebilirdi oradan. Ama o yine de kalmayı, kaldıkça kalmaya alışmayı, alıştıkça göbeğini Noel baba gibi geometrik şekillerden bir tombalak yapmayı seçti. "Yo Ho Ho" niyetine de "Tik Tak Tik Tak"
Dengesizlikte bir denge kuran dengelerimin eylemsizlik kuvvetindeki eyleme dökülüşünün ters etkisini, yani tepkisini, doğanın içinde gerçekleştirebilen bir kelebek çıkmadığı için fiziğin yasalarına aykırı olarak jonglörlük yapmaya başladım boş zamanlarımda. Soyutlukta birleşen bir somutluk ibaresinden ibaret bir gerçeklik karmaşasına yüklendi yüklemlerim, ihanetine ibadetle aduket çakan bir hıyanet avcısına head shot attı bileklerim, kovaladıkça kaçmaya üşendi ateş kelebeklerim, kanat çırpınca etkilerini Ashton'a transfer etti, sonra bir ses kulaklarına fısıldadı: "Kaçın lan."
Şarkıya eşlik ederken "kendi sesini mükemmel sanma sendromu"na yakalanan insanları diyaframından yakalayıp köprücük kemiğinden bırakan bir ürperti denizinin içinde balıklama atladığında kişi, melodisel bir cevheri fizyolojisinde yüzdüren bir kılıçbalığını bulabilirmiş her an. Ya da ruhunda süzdüren bir köpekbalığını. Yani bir es vererek ezberini bozabilirmiş herkesin. "Esme deli rüzgar" diyen Sezai es'inden değil ama. Patates'in es'inden bizimkisi.
- Hayat bir şiirse tanrının dudaklarında ya da bir resimse tuvalinde, bir melodiyse piyanosunda, bir telveyse kahvesinde, bir dumansa sigarasında ya da bir üzümse kadehinde, kırıntılarını ceplerimizi yoklasak bulabilir miyiz biz de Teoman? Dudaklarımızı yalasak alır mıyız tadını ya da kapasak gözlerimizi görebilir miyiz Şebnem? -
12. yılında hala taze.