Zamanın eşkenar üçgeninde, üçgen bir vücuda sahip olmak için yarışan Akrep ve Yelkovan, saniye sarkacını gördüklerinde sarkmış göbeklerini de alıp gitmek istiyorlardı uzaklara. Zamanın akışkan çikolata kıvamındaki sürekliliğini yıkıp yerine kendi aşiretlerini kuramayacaklarını fark ettiklerinde duruyorlardı sonra. - Bir döngü halinde, yılda 3 defa (21 Aralık, 23 Eylül, 21 Haziran). 21 Mart onlardan bağımsız, 3 kişinin bildiğini 4. bilemez hesabından. Coğrafik bilgiler sunan öğretici bir kalem, tam "ohanestişeftaliyerineiçinefuseteaadına!" diyesilik bilgiler bunlar. Uzun zamandır demiyordum bunu, iyi oldu. - Olmuşla olduruyorlardı olacakları, o kadar. Bavuluna oysa 1, 3 ve 7 doldurup gidebilirdi oradan. Ama o yine de kalmayı, kaldıkça kalmaya alışmayı, alıştıkça göbeğini Noel baba gibi geometrik şekillerden bir tombalak yapmayı seçti. "Yo Ho Ho" niyetine de "Tik Tak Tik Tak"
Dengesizlikte bir denge kuran dengelerimin eylemsizlik kuvvetindeki eyleme dökülüşünün ters etkisini, yani tepkisini, doğanın içinde gerçekleştirebilen bir kelebek çıkmadığı için fiziğin yasalarına aykırı olarak jonglörlük yapmaya başladım boş zamanlarımda. Soyutlukta birleşen bir somutluk ibaresinden ibaret bir gerçeklik karmaşasına yüklendi yüklemlerim, ihanetine ibadetle aduket çakan bir hıyanet avcısına head shot attı bileklerim, kovaladıkça kaçmaya üşendi ateş kelebeklerim, kanat çırpınca etkilerini Ashton'a transfer etti, sonra bir ses kulaklarına fısıldadı: "Kaçın lan."
Şarkıya eşlik ederken "kendi sesini mükemmel sanma sendromu"na yakalanan insanları diyaframından yakalayıp köprücük kemiğinden bırakan bir ürperti denizinin içinde balıklama atladığında kişi, melodisel bir cevheri fizyolojisinde yüzdüren bir kılıçbalığını bulabilirmiş her an. Ya da ruhunda süzdüren bir köpekbalığını. Yani bir es vererek ezberini bozabilirmiş herkesin. "Esme deli rüzgar" diyen Sezai es'inden değil ama. Patates'in es'inden bizimkisi.
- Hayat bir şiirse tanrının dudaklarında ya da bir resimse tuvalinde, bir melodiyse piyanosunda, bir telveyse kahvesinde, bir dumansa sigarasında ya da bir üzümse kadehinde, kırıntılarını ceplerimizi yoklasak bulabilir miyiz biz de Teoman? Dudaklarımızı yalasak alır mıyız tadını ya da kapasak gözlerimizi görebilir miyiz Şebnem? -
12. yılında hala taze.
zamanın akışkan çikolata kıvamındaki sürekliliği..tam da böyle değil mi lezzetli ve hızla biten.
YanıtlaSilBazen bitter bazen sütlü..... ehehe.
YanıtlaSil"Hayat bir şiirse tanrının dudaklarında ya da bir resimse tuvalinde, bir melodiyse piyanosunda, bir telveyse kahvesinde, bir dumansa sigarasında ya da bir üzümse kadehinde...." belki de giysi dolabındaki kot pantolonun cebinde 5 lira bulmak gibi heyecanla bulabiliriz bir zaman; ama önce unutmak gerek tüm şiirleri ki "buldum" demenin tadına varabilelim.
YanıtlaSilSaygıyla Mazbut;
Aylak
Aylak! Şavki!
YanıtlaSilHoşgeldin, çok oldu görmeyeli seni.
Yorum yapmaya da kapalı olduğundan artık blogun....
"...önce unutmak gerek tüm şiirleri ki "buldum" demenin tadına varabilelim." çok tatlı demişsin.
Sevgiyle
Canım son paragrafı tekrar tekrar okudum. Vay beee, dedirttin yine bana :) Kapatayım bakayım gözlerimi :) Bir de çilek kokulu kokarca olsaydı keşke :) En sevdiğim kokulardandır çilek kokusu. Parfümüm de çilek kokuyor zaten :) Çok öptüm seni.
YanıtlaSilKapatınca bazen karanlık, bazen de garip renk cümbüşleri geliyor, bazen de Jack Sparrow..... ahahahahskkajs. Demek ki görmemiz gereken o karanlığın içine saklanmış aydınlanma.
YanıtlaSilYemesi de güzel kokusu da çileğin. Mevsimi tam bir gelse de yumulsak doya doya.
..:) ;)
YanıtlaSilNerdesin nerdesin nerdesin :))
YanıtlaSilAhu: Hemen bakıyorum ve evet abarttım biraz. ehehe.
YanıtlaSilcrazywomanrosemary: Ama sen buraya ifade bırakıp gideceğine yeni şeyler yazsana kendi sayfana, daha tatlı, daha bir hoş? ehehe.