Kahve kokarken nefesi, peşine taktığı gibi nefsini dışarı çıkarttı içindeki öfkesini. Sessizlik bir karınca gibi atomlarına ayrılırken içini dağlayan bu bedbaht hislerin dergahına hapsetti kendisini. Ve gitti, istediği her şeyi geride bırakıp gökyüzünden süzülen yıldızların yıllar öncesinden yansıyışlarına gülümseyip bir hap gibi hüznü içine çekti. Sigarasının dumanında süzülürken gökyüzündeki bulutlar, rüzgarın yanaklarındaki valsini bir yağmur çiselemesiyle süsleyerek melodileri dudaklarında eritti. Bitti ya, bir sinyal bile vermeden sollayarak geçti onu bir Ferrari gibi ve aynasındaki silüetinin kayboluşunu bile beklemeden başka bir şeride geçerek sildi bütün geçmişi. İtti, yüreğinde biriktirdiği bütün o karmaşayı uçurumun kenarından yuvarladı bir çığ gibi büyürken içinde o da karanlığa bıraktı ve her şeyi bitirdi.
Kahve kokarken elleri, bir deli rüzgarın beline bağladı dudaklarında biriken; yüreğini dağlarken bir dağa dönüşen; uçarken bir anda kanatları koparıldığından yere düşen kelimelerini. Kulaklarında çınlayan seslerin kutup ayısına dönüştürdüğü çölün tepesinde serzenişe geçirdiği mecali, mealini men etti gövdesinden ve merhumun mevt halini nakşetti göğsüne, görsün diye canisi. Yüreğini kıpırdatan her şeyi domino taşına evrimleştirip yıkarken yüreğinde yeni sözcüklerin devinimleriyle derişimini değiştirdi destesini yeni karıştırdığı bu iskambil bestesinin. Kesti sonra, karşısındakine dağıtırken kartları sardı bütün yarasını alt benliğinde ve egosunu masanın üzerinde arttırarak rest çekti, bu kumarı oynayan herkeseydi bu sesi, öfkesi, sevgisi, sezgisi, kafiyeli bütün -esi'leri, esenlikleri.
Kahve kokarken gözleri, çekirdeklerini öğütüp sözcüklerine yığdığı gençliğini göğsüne gömerken geride kalan geniş manzarayı son bir yudumunu aldığı telvesinin tabağına kapattı, çıkmasın diye faali. Zati geri dönülecek bir yaşam belirtisi de kalmamıştı, hali bütün nesneleri çalınıp yüklemlerine mâl edilirken özneleri katledilen bir cümle gibiydi sanki. Hiçbir şeyin baki olmadığı bu fani hayatın gerçeği zuhur edince ruhuna, şuuru da alıp başını gecenin tepesinde süzülen ışık perilerinin yanına; dünyanın şerbetini şerrinden alıp boğazında demlemeye gitti. Demlendi ruhu sonra, zelzelede devrildi.
Söz verdi tanrı, o da şehadetini şah damarında şahlandırıp şansını şanzımanına bağlayarak kapattı gözlerini; uykusu gelmişti artık, gitmekten gelemediği kendisini de bıraktı ve yavaşça süzüldü kahve kokarken zamanın bestesi.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »
Kahve kokarken elleri, bir deli rüzgarın beline bağladı dudaklarında biriken; yüreğini dağlarken bir dağa dönüşen; uçarken bir anda kanatları koparıldığından yere düşen kelimelerini. Kulaklarında çınlayan seslerin kutup ayısına dönüştürdüğü çölün tepesinde serzenişe geçirdiği mecali, mealini men etti gövdesinden ve merhumun mevt halini nakşetti göğsüne, görsün diye canisi. Yüreğini kıpırdatan her şeyi domino taşına evrimleştirip yıkarken yüreğinde yeni sözcüklerin devinimleriyle derişimini değiştirdi destesini yeni karıştırdığı bu iskambil bestesinin. Kesti sonra, karşısındakine dağıtırken kartları sardı bütün yarasını alt benliğinde ve egosunu masanın üzerinde arttırarak rest çekti, bu kumarı oynayan herkeseydi bu sesi, öfkesi, sevgisi, sezgisi, kafiyeli bütün -esi'leri, esenlikleri.
Kahve kokarken gözleri, çekirdeklerini öğütüp sözcüklerine yığdığı gençliğini göğsüne gömerken geride kalan geniş manzarayı son bir yudumunu aldığı telvesinin tabağına kapattı, çıkmasın diye faali. Zati geri dönülecek bir yaşam belirtisi de kalmamıştı, hali bütün nesneleri çalınıp yüklemlerine mâl edilirken özneleri katledilen bir cümle gibiydi sanki. Hiçbir şeyin baki olmadığı bu fani hayatın gerçeği zuhur edince ruhuna, şuuru da alıp başını gecenin tepesinde süzülen ışık perilerinin yanına; dünyanın şerbetini şerrinden alıp boğazında demlemeye gitti. Demlendi ruhu sonra, zelzelede devrildi.
Söz verdi tanrı, o da şehadetini şah damarında şahlandırıp şansını şanzımanına bağlayarak kapattı gözlerini; uykusu gelmişti artık, gitmekten gelemediği kendisini de bıraktı ve yavaşça süzüldü kahve kokarken zamanın bestesi.
Umutları yüksek tut, uyutmadan ruhunu.