9 Kasım 2012 Cuma

Rüyaların Müeendisi

     Bilinçaltımda dönenleri zihin perdesine aktarılmış bir şekilde rüyalarda görünce kendimden tırsıyorum bazen. İçimde bir psikopat olduğunu her zaman bilmeme ve onu bir penguenin balığa olan aşkı gibi sevmeme rağmen, onun bu denli ileri boyutlara ulaştığına şahitlik etmek, paradigmamda beni bir oğmayfakinkgudnıs'lık duruma sokuyor. "Saçlarım uzaktan daha güzel gözüküyormuş yahu." megalomanyasına ya da. Bilinçaltımda bir Hulk büyüyor ve öfkelendiğinde yeşile dönmek yerine küfüre dönerek fantastik hareketlerle bıraktığı figürleri zihnime topluyor kereta. Sanatsal yönünü yadsımamak gerek aslında, ütopik senarist uzun metrajlı filmlerini zihnimin projeksiyonuna yansıtırken yönetmenlik koltuğuna da poposunu yerleştirip kamerayı da eline alarak günümüz Türkiyesinde garip bir tarzı yakalamış durumda. Bazen Frodiye, bazen Jackiye, bazen Sherlockiye, bazen Örümcekiye, bazen de "iye"lerin diyarından sıyrılmış orijinal bir süperkahraman haline sokuyor beni. Ataerkil sinemasallığı yıkıp geçen bir sinemacı var karşımızda yani. Yerim.


     Tek taşımı kendim alıp parmağıma taktığımda görünmezlik iksirini fondip yapmışçasına Harry'e bir göz kırptığım gibi kareli bir zeminden geçip etrafı yeşilliklerle kaplı bir labirente çıkabiliyorum bazen. Beni bir tavşan da karşılayabiliyor sonra ya da yolculuğun ilerleyen kısımlarında karşıma İspanyolca konuşan anlayamadığım bir varlık çıkıp olayları farklı şekillerde görmemi sağlayabiliyor. Mesela; bir kuaförmüşüm de, korsan olmuşum da, yolda bir pusula bulup istediğim yere ulaşmışım da, sonra sıkılıp ustura almışım da, ara makas atayım derken insanları kel bırakmışım da, bergamotundan bir çay yapıp hasta annemin yatağının altına koymuşum da, çok özlü kelimelerimle bir kitap yazmışım da, ben aslında yoğmuşum da.......


      Sonra bir anda kapısının önünü süpüren teyzeden süpürgesini alıp sihirli dokunuşlarımla onu "uçan süpürge" mertebesine çıkartıp uçmuş kafayla uçaklarla yarışmaya çıkabiliyorum. Ya manyaklık değil mi, kırtasiyeden alınmış kanatlarla melek triplerine girip ilahi varlıklarla sidik yarışına girebiliyorum hatta. Bir elimde telefonla mesaj yazarken, diğer elimde sigaranın yudumlarına kendimi bırakmışken, bir taraftan da müzik dinleyip, diğer yandan da soldan gelen bulutu solladığım sırada yanımdan geçen kuşla pis pis bakıştıktan sonra herkese şunu kanıtladığımı söylemek isterim ki; "Ben sakız çiğnerken yolda yürüyemeyenlere tepki olarak fırlamışım sezeryancık olarak. Ayrıca; çok kötü bir Nimbus-2012 sürücüsüyüm, karşıma çıkanın süpürgesini parçalarım. FEAR."


     Ruhumla bedenimin yollarını ayırıp cennetin nimetlerinden tadıp cehennemdekilere de nanik çektikten sonra - reenkarnasyona inanmasam da - kendi bedenimde tekrardan reenkarne olup saçma bir konsepte bağladığım yüzyıllık bilim olayını İsviçreli bilim adamlarından önce yaşadığım için Yüzyıllık Mazutluk adlı eserimden nobel ödülü alabiliyorum. Röportajda gazeteciye "İlluminati ile hiçbir alakam yok, benim yeteneğim onların da ötesinde." diyerek kalça kemiğimi uzayın derinlerine fırlatarak Merkül'e çarptırıp geri getiriyorum sonra. Kendimi Greenwich'te sanıp yeşil cin kahkahasını yapıştırıp da ses tellerime gündeme bacak bacak üstüne atarak oturabiliyorum ardından. Megalomanyak tarafım iyice kabarıp kendine Venüs'te bir ev inşa edebilir bu arada her an. Ama bir sorun var, sizi yakalamışken sormam gerek de, müteahhit bulamıyorum yaaa, yok mu kimsenin tanıdığı falan? SOS FELAZ.


     Büyük bir saatin içinde yaşarken zamanla bu kadar iç içe olmamdan dolayı zaman makinesini icat edip uçan kaykayla yollarda patinaj çekerken bulabiliyorum kendimi. Bütün şarkıları bana söylüyor sonra Benjamin Todd. Zamandan sorumlu melek yardımcısı olarak atanabiliyorum kitaplara. Tarihe düşürülüyor adım, düşerken ayağını incitip elinden olimpiyatlara katılma şansı alınabiliyor. Talihsiz serüvenler dizisine, talihsiz burkulan dizimi ekleyip eklemlerimle biyolojicilik oynayabiliyorum. Sonra zaman duruyor; çünkü bugün öyle olsun istedim, bugün aslında dün olsun dün de yarın, çizgizel aksilikler peşi sıra sıralanıp farklı bir kapıdan çıkartsın bugün bizi de, bugün dediğim de dün aslında, ne kadar ironikliyim, ay canım.


     "Takdir-i ilahi, Takvim-i Vekayi, Takrir-i Sükun ve daha nice tak'lar varken tarihimizde aralarından biri de gelip kapımı çalmadı, o harfleri hak etmiyorlar, hepsinin bulunduğu tarih kitaplarını tavanlarda asın derhal!" gibi acımasız kararlar alarak dünyadaki en pislik diktatör olabiliyorum bir anda. Benden kurtulmak için bir liste hazırlıyor fabrikatör sonra, kırmızı mantolu kız siyah-beyazlar içinden fırlayarak zihinlere kazınıp insanın içini ürperterek dışardaki soğuğun işini görebiliyor aslında bir yerde. Sonra düğünde 5'i 1 yerde takılarak 5N1K göndermesi sunuluyor, sunucusu da ismini vermek istemeyen bir korsan çıkıyor, arka fonda devinen melodilerin sahibi de dobik tatlı bir sima. Mısır piramitlerini arayan bir çocuk yolu soruyor sonra bana, "Üçyüzbeşyüz adım attıktan sonra sola döneceksin orada bir Starbucks var o sana son hava bükücünün kalesini gösterecek." diyorum. Kişisel menkıbesini gerçekleştirmesini sağlıyorum triplerini giriyorum birazcık. "Son hayal bükücü de benim" diyorum, "ya da rüyaların müeeendisi."


     Sonra alarm sesi duyuluyor, Kim Milyoner Olmak İster'in sonundaki o gıcık boru sesi gibi bir şey; ama çok daha beteri. "The game is over!" mesajı sunuyor bana, "I want to play a game ama." falan oluyorum; fakat nafile. Rüyaya geri dönmeye çalıştığımdaysa karşıma "404 Not Found" tarzı bir uyarı geliyor ve bütün küfürlerimi yemeye hak kazanan alarmın icadından sorumlu kişiye güzel bir kahvaltı yediriyorum bu vesileyle. Aslında hangi coğrafyadaysa, belki öğle yemeği de olabilir. Neyse, ayrıntılara takılmayalım lütfen. 


     Yataktan ağır çekimde kalkarak bütün duygusal filmlerdeki ajitasyonlardan arınmış bir hüzünle gözyaşlarımı akıtmak istiyorum yastığıma. Hüzünlü, üşümüş, yorgun, gözleri kanlı, biraz hoyratlı bir uyku dilencisiyim biraz. Ve gördüğüm rüyayı da saliseler içinde sileceğimdir muhtemelen zihnimden. Farklı boyutlarda bir kraliyet mensubuyken bir alarmın esareti altına girmişimdir belki de. Sonra boşverip adapte oluyorum - çalışırım doğrusu - uyanıklığa. İçimden geçiriyorum yavaşça "You know my naaaame." diye.

Skyfall vizyondayken, Skyfall kulaklıklardayken bir You Know My Name nostaljisi yapalım.

18 yorum:

  1. Kırtasiyeden alınmış melek kanatlarıyla, meleklerle yarışa girmek aaaaa über absurddd gerrrçekktennn :))) Yani her gece bu performansta rüya görüyorsan yazık beynine yaa. Senin beynin ne zaman dinleniyor arkadaşım :)) Tam da yatarken okudum. Starbucks'tan döndükten sonra gidilen Mısır Piramitleri filan. Ben de şimdi bunları görürsem :)) Valla süpersin. Yine çok güldüm yineee :))

    YanıtlaSil
  2. ahahahaaa, absürtizm akımının yegane temsilcisi olarak anılacağım ileride edebiyat derslerinde..... ehehe.
    Her gece bu performansta rüya görsem de uyandıktan bir 10 dakika sonra falan, hani fantastik bir şey olduğunu hatırlasam bile rüyayı hatırlayamıyorum bir türlü ya. Ki, görmüyorumdur tabi ki de. O kadar da manyak bir kafa değilim. ahahahahaaa. Ama çok saçma şeyler görüyorum ya valla; ama bazen de o kadar gerçekçi ki, hani "Gerçek miydi, rüya mı?" karmaşasına düşüyorum ciddi ciddi.
    Yazıdakilerin çoğu kurgu esasında, yani rüyamda görmüş sayılmam tam, kendimce biraz film göndermeli falanlı filanlı işte. Güldürdüysem ne mutlu efenimmm, siz de çok tatlısınız, hepimiz süperiz yahuu. ehehe.
    Fantastik rüyalara o zammaaan! ehehe

    YanıtlaSil
  3. Yorumundan sonra yazımı güncelledim. Oku canım not kısmını :)) Sayende tamamlandı. Benim yazım gülmeden tamamlanamıyor. Şimdi iyi oldu :)) İyi gecelerrrr...

    YanıtlaSil
  4. Yaaa, ahahahaaa, tamam bakarım hemen şimdi, merak ettim.
    Sana da iyi, bol kepçeden rüyalı geceler. ehehe.

    YanıtlaSil
  5. Bi yanak almadan şurdan şura gitmeeeemmmmmmmmmm:):):)Fantastik, akustik, tam takım müüendis seniii!!!!!!!!!!!:)

    YanıtlaSil
  6. İki yanağımda emrine amade. ahahahaa. Teşekkürler adını değiştirmiş olan tatlı bağyan.

    YanıtlaSil
  7. ahhahaha sadece gülüyorum ya ne desem bilemedim valla bu yazına :)) nerelere girmişsin öyle

    YanıtlaSil
  8. ahahahaa güldürebildiysem ne mutlu Serdarcaan.

    YanıtlaSil
  9. yorumlarda var ama ben de söylemeden edemeyeceğim absürd mizahın yeni temsilcisi olabilirsin sahiden ahhah.. ya ben zaten absürd işleri çok seviyorum. seninki de çok başka

    YanıtlaSil
  10. mühendislik kafanı karıştırmış senin.
    :)
    bak derin bi olay daa çözdü bilokumda.
    :)

    YanıtlaSil
  11. Serdar Durdu: Yaaaaa, teşekkürler bloggerın filmografik klavyesi. Sırıttırmaktan yanaklarıma sanal botoks yaptın. ehehe.

    deeptone: Müendisliğin canı cehenneme. ehehe.
    Aaaa, bakarım.

    YanıtlaSil
  12. Ağzım kulaklarımda okuduğum bir posttu, bugün bile gülebildiysem sanırım her gün gülebilicem. ^.^ gülmek için sık sık uğrarım artık buralara. :]

    YanıtlaSil
  13. ahahahaa hoşgeldin Burcu, kötü gününde tebessüm olabildiysem yüzünde ne mutlu. Beklerim her zaman.

    YanıtlaSil
  14. hahah sanal botoks heh :)) güzeldi bu

    YanıtlaSil
  15. Oh nooooo... Uyumadın mı hiç sen kaç gündür ? Hani rüyalar-part 2 :))

    YanıtlaSil
  16. Serdar Durdu: ahaha, teşekkürler.

    Ahu: Hımıfstrık, part 2 düşünmemiştim hiç aslında, olabilir belki. ehehe. Ama ayrıca, cidden bu aralar rüyaları hep unutuyorum ya.... Sinir oluyorum ama. ehehe.

    YanıtlaSil
  17. BAŞIMI DÖNDÜRDÜN KISS BEYZA! Bilumum karakterlere bürünüp nanik çekmenin sonucu bu olur tabiii!Makinalı tüfek hızını geçtim ışın kılıcı gibisin ayolcum:))

    YanıtlaSil
  18. Baş dönmesi bazen bünyeye iyi gelir diyorlar ama.... ehehe. Yahucan, teşekkürler, çok tatlı iltifatlar bunlar. ehehe.

    YanıtlaSil