29 Temmuz 2011 Cuma

Kahraman Hasta Yakını

     Mistik güçlerimin farkına zaman içinde daha iyi varıyorum yahu. Şimdi de içimde bir yerlerde gizli kalmış, yardımseverliğin kenarına yapışmış olan o gücü buldum: Refakatçi. Şimdi hastane odasındayım, laptop da yanımda ama, keyfine düşkün pezovengia işte ben eheh. Neyse şimdi abartarak tasvirlerime başlıyorum, takipte kalın. Arada tahlil de yapabilirim, hazırlıklı olun. Burası hastane, burada her şey olur. Aslında böyle dalga geçer gibi oldu, sanki hastane dalga geçilecek yer gibi. Öyle değil tabi ki. Misal ikinci defa tümör ameliyatı olan kırk yedi yaşındaki adamı görünce de üzülmedim değil. Daha doğrusu görmedim, duydum. Olsun duyu organlarımın biriyle hissettim ya durumunu, o yeter.


     Kapıdan içeri ilk adımımı attığımda etrafımı bir soğuk hava dalgası kapladı, içim soğudu. Altı üstü hastanenin girişindeydim, sanki morgdaydım be. Sonra fark ettim bu soğuk hava dalgasının sebebi tepemde duran klima imiş. Ama olsun siz benim anlatmak istediğimi anladınız, ben biliyorum. Yani aslında hastanede olmanın içimde bir huzursuzluk yaratması gerekiyordu. Ne bileyim belki mistik güçlerim böyle yaptı beni ve bu değerli görev için içimdeki huzursuzluğu aldı götürdü uzak diyarlara ama ben tasvir ve tahlil yapacaktım. O yüzden şu klimalı kısım da dahil okumadnız sayalım kaldığım yerden devaaam:


     Girişte bir masa vardı ve bir bayan bir erkek olmak üzere arkasına geçmiş buranın maddi işlerini yürütüyorlardı. Sanırım. Bilmem attım şimdi bunu. Neyse. Etrafıma baktığımda her yer beyazlar içindeydi, daha doğrusu geneli beyazlar içine sarılmıştı. Burada hayatlar başlayıp, hayatlar son buluyordu. Beyazlar içinde başlayıp, beyazlar içinde son bulan hayatları betimliyordu diye düşündüm bu beyazlar ve mal bir tebessüm kondu suratıma. Bilmiyorum bende. Kendim hasta olarak gelsem belki beyazlara değil diğer tonlara odaklanırdım ama şimdi irisime irisime gelen renk bu beyazlardı. Sonra hastanenin asansörüne geçtik ve katların numaralanışına baktığımızda 2'ye bastık. 2. katta Yoğun Bakım bulunuyordu. Asansörün yavaşlığını ilk önce karşılaşma ihtimalinden korktuğumuz olgudan dolayı bir his sandım. Fakat sonraki günlerde fart ettim ki bu düpedüz gördüğüm en iğrenç asansördü. Ulan hastane güzelsin, hoşsun, oda da konforlu falan ama asansörün neden bu kadar boktan? Neyse. Gittik Yoğun Bakım'a. Her şey iyiydi, güzeldi. Zaten kötü olmayacağını içten içe biliyordum. Bir risk falan kalmamıştı. Yine o mal tebessüm geldi, hoşgeldin dostooom dedim içimden eheh. Yoğun Bakım'da durumu en iyi olan hasta bizimkiydi, buna bir yandan sevinirken içten içe de bu sevinçten dolayı ufacık bir vicdan azabı hissetmiştim. Sanki diğer insanların durumunun kötü oluşuna sevinmişim gibi saçma bir his gelmişti. Oysa alahası yoktu, ama işte o mal his geldi bir an çok durmadı, hasta ziyareti kısa olur diyerekten gitti sonra. O gün başlamadı bu refakatçiliğim, ertesi gün rüzgarlı bir sabahta ( sabahın köründe ) başladı. Ve içime mistik güçlerim doldu. Huzurluydum. Odanın klimasından dolayı serin hisler içerisindeydim. Ve şimdi buradayım, iki saattir saçmalıyorum. Sanırım sıkıldım. Neyse biraz kitap okuyacam ben, gideyim o zaman. Evet.


NOT: Hastane mi, hastahane mi? sorunsalını yaşardım eskiden. Şimdi hastane olduğunu biliyorum; ama hastahane daha mantıklı. Bir anlamı oluyor gavatlar işte. Hasta Evi. Hasta Ne? Hasta ne lan? Burası neresi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder