6 Ocak 2015 Salı

Üşengeçlik ile Bezenen Ruhlardaki Bezeler

     Tahlilini tasviri ile tokuşturup ortaya yeni bir kadehte farklı bir perspektif çıkartmaktan yoksun olmasak da bunun için epeyce bir üşengeçlik ile bezemişiz sanırım ruhlarımızdaki bezeleri, göbeğimizdeki yağların içindeki endoplazmikleri retikulümleri. Bilincimize saldıran üçüncü tekillerin birinci tekilleşme savaşında kılıç dahi kuşanmadan her şeyi olduğu gibi kabulleniyor ve kabullendikçe bilinç üstü ile altı arasındaki mesafeyi milyonlarca ışık yılı öteye, uzayın derinliklerinden fırlayan Fatih Sultan Mehmet'in ses tellerinin kılcal damarlarına doğru iteliyoruz. Fikirlerin inceldiği yerden kopmalarına müsaade etmektense oraya bir pamuk şeker ile tampon yapıyoruz, hani tatlı görünsün diye bir sübliminal kandırmaca. Ah be zaman, sürrealistik birkaç yastık ile hafif bir melodiyi karıştırıp bu yastık savaşı'nda kendimize yeni bir yer bulmaya başladığımız zaman belki de zihinlerimizdeki sek sek oyunlarına dahil olabilecek kadar kendimizle barışık olabileceğizdir sonunda.


     Oksijenlerin peşinde bir baterist olup karbondioksitlerden yeni melodiler yapabilecek kadar şevk dolu ve yetenekli insanlarızdır belki aslında da asıldığımız hayaller her seferinde söküldüğü için bir vazgeçişin peşinde koy vermişliğin derin sızısına hapsetmişizdir ruhumuzu. Silkinip silkebilecekken dünyayı, başka silkinişlere gark olup "dark" bir havaya karışmışızdır GAK sesi efekti ile hatta; kendi köşemizde, şarklarda, kafiyelerde, belki de kendi Dark City'lerimizde, nananana.


     Ama yok. Bardağın dolu tarafındaki suyu kaynatarak içine attığımız kahvenin açtığı zihin kıvrımlarından fırlayıp bir oryantal mizanseninde gibiymişçesine zinde bir hale getirdiğimiz için kendimizi karanlık taraflara sürüklenmedik, sadece su değil de süt olsaydı diye hayıflanıp durduk, belki de biraz süt tozu...


     Hey gökyüzünden fırlayan ışınların ışık hızına binip bir tren ile Hogwartz'a fırlamaya çalışarak uzay - zaman yırtılmasında kendini başka diyarlarda bulmayı amaçlayan sevimli insanlar, belki de kurtuluş cidden süpürgelerde olabilir, toz bir pembe bile kalmayıncağa kadar hayatı süpürmesinde filan. 


     Umurumun omurgalarında bulunan sinir uçlarındaki sinapsisler ile düete tutuşmaya çalışan genetik olarak oynanmış düşüncelerin karşısında gülme krizine giren hücrelerime bir saprofit döşemeye çalıştığı zaman zaman'ın insanları, uçan tekmelerle döşenmiş birkaç melodi fırlatıyorum kulaklarına, üçlü saltolarla karıştırılmış birkaç figür ve biraz da Janice kahkahası. Skolastik skalalarında saklambaç oynayan insanlara sarkastik biraz da akrobatik birkaç tokat getirdim Osmanlı devrinden kalma. ÇAT.
     Düşünce bir deli düşün peşine düşünceler, serbest bıraktık zamanı, düşse de bizdendi çünkü, düşmese daha da bizden.



Matrix'ten geriye fırlamış tavşan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder