Bilmediğin dildeki bir kitabı okumaya çalışmak gibi bu aralar yaşamak hayatı. Biraz anlamsız, biraz karışık, biraz da saçmalıkla dolu. Bir tutam mağrur, bir parça mağdur ve bir avuç da mahkumuz bu kaybolmuşluğun çepeçevre bizi sardığı tezatlar şehrinde. Hangi dilde yazıldığı belli olmayan bir kitaptaki kelimeleri anlamlandırabilmek için harcıyoruz saatlerimizi, günlerimizi belki de aylarımızı. Çözülemeyecek bir bulmacanın cevaplarını bulmaya kafayı takmış haldeyiz. Puzzleın kayıp parçasını - belki de hiç olmayan parçasını - bulmak için harcıyoruz geçirgen zamanı. Kaybediyoruz elimizdekileri, biraz daha mağrurlaşıyoruz sonra, biraz daha mağdur.
Yelkovan akrebi sanki her gün daha hızlı kovalamaya başlıyor. Sanki her gün bir önceki günden daha hızlı akıp gidiyor zaman avuçlarımızdan. Tutamıyoruz bir türlü. O geçip giderken ıslanmış gözkapaklarımızla uğurluyoruz onu, yağdırdığımız yağmurlar eşliğinde. Belki Cem Adrian'dan Yağmur'u dinliyoruz o esnada, belki de Şebnem Ferah'tan Yağmurlar'ı. Kapatıyoruz gözlerimizi bu kaosun karmaşasına, biraz daha mağrurlaşıyoruz sonra, biraz daha mağdur.
Aynı dili konuştuğumuz halde birbirimizle iletişim kuramayacak kadar acizleşmişiz zamanla. Sözcükler gittikçe anlamını yitirmeye başlamış, anlaşamaz olmuşuz zamanın her tiktaklamasında. Kaybetmişiz birbirimizi, bir parça da kendimizi. Yitirmişiz duygularımızı, bir parça da insanlığımızı. Aynı dili konuşsak da ayrı anlamlar yüklemeye başlamışız sözcüklere. Aynı havayı solusak da nefret etmişiz birbirimizden ölesiye. Kırmışız birbirimizi, belki de en sevdiklerimizi. Kapamışız kulaklarımızı dışardaki gürültüye, biraz daha mağrurlaşmışız sonra, biraz daha mağdur.
Bazı filmler vardır; ne kadar izlese de insan her seferinde aynı duyguyu, aynı anlamı vermeyi başarır. Aynı müziğin girdiği o ezberlenmiş sahnedeki aynı mimikle ağlatmayı başarır insanı biraz daha. Bazen sinema salonunda herkes birlikte ağlarken aynı sahneye, bazen aynı sahneye kahkahalar atarak belli bir ahenkle doldurabilir salonu, o metrekareleri kaplayan birbirini tanımayan onca insan. Anlamamız gereken şu aslında; ne kadar farklı olsak da, bazen hepimiz aynıyızdır da. Ne kadar yabancılaşsak da aynadaki şahsımıza, aslında yine bizizdir o. Belki biraz daha mağrurlaşmışızdır, belki biraz daha mağdur.
Şebnem Ferah eşliğinde okumak o kadar güzeldi ki (belki de son zamanlarda tüm ülkede yaşananlardan dolayı) sadece çok beğendiğimi belirtmek istedim (ayrı bir yorum katmadan).
YanıtlaSilTeşekkürleer.
YanıtlaSil