Bir kafiyelik hali kalmış üçüncü tekil düşüncelerin taarruzundaki biber gazı geçirmeyen hayaller, jeo-sinaptik konumundan ötürü üç taraftan bilincin alt katmanlarına sıkıştırılıyor; kelimeler de kıyıya dik yüreklerde bir çırpınışta tutuklu.
Şahı matlaştıran düzenin piyonu parlatması hasebiyle attan düşenler filin hortumundan tazyikli güce bağlanıyor, vezir ise bu ofsayttan istifade kaleye biraz daha tümlenmiş derken bir anda yüzeydeki kareler "Hakem gözüne astigmat, mührüne öküzlük mü yapışmış" makamından bir türküyle ayaklanınca bütün taşlar deprem oldu sanıp buluşma noktasına akın ediyor; böylece görece bir birlik hali oluşturabildikleri anlaşılıyor. Elhasıl, el mahkum daha önce kale ile şah bir şekilde rok atabilseydi belki bu zırvalar kemençeli bir hiphop armonisinde geçmişe raksederdi, kafa üstü horon misali.
Oysa ikilemlerim bile birleşmişken zihnimde zil bu kadar erken çalmamalıydı da belki karnım acıkmıştı ondan karışmıştı bu devreleri kavramlarımın. Zihnime dolanırken bu karmanlarımın çormanları bir çorba koyup doyuramadım zamanımın tartaklarını. Tamamlayamıyorken başladığım sükut–u taslakları, tasalarımı pikabıma koyup iğne ile oydum şarkıların mafsallarını. Ya çalsa da kalbimden yine de ütopyalarımın üçüncü katındaki sokağın kanalizasyonunun üzerindeki asfaltlarını yaptı, hassas konuları zikirlerine takıp zamanın parazitlerinden vakumladı aklı. Kavalın fetvalarına aldandıkça insanlar süblimleşerek yok oldu insaniyet fehvaları. Kana bulanmış bıyıklar, ay efendim çok bir kıymıklar.
Velhasılkelamından girilen sözcüklere müteakiben kataraktlaşan zihinlere tütütü anti–maaşallah tünemişken bir şeyler yapası geliyor insanın derken gerçeklik Polyanna'nın suratına uçan tekme atıp bu senaryoyu sonlandırıyor. Atmosferdeki meteorlar ruhun mezosferini dağıtıyor (2 yıl öncesinden taslaktır zat-ı italik alileri), arka planda ise üç aşamalı ( B-O-K çıktı yine ) hilaf dolu harabeler.
- Hey gidi nostaljinin çarpık ağızlı iç gıdıklayan şarkıları, zaman makinesi kılığında yolculuğa çıkarınca aklın selim hali mücrim esintilere savruluyor tamam da bari gelirken yanında taso filan da getirsen de içteki çocuğu sevindirsen azıcık. Poke topuna sıkışmış hayalleri hiçbir "alahamora" açamıyor; perdenin dışı harikalar diyarına da çıkmıyor sanki; Constantine belki sigarayı bırakıyor ama Tyler, Jack'in mahvolmuş hayatında dumanını Marla'ya üflemeye devam ediyor derken bir yüzük düşüyor mavi gözlülerin elinden de gücünü gösteremeden eli makaslı kıvırcık çocuk onu parçalara ayırıyor; "pikaçiuuuv" diyesi geliyor uzaklardaki bir adamın ama ilk hecede Red Queen yeri ters çevirip aşağıdaki dünyaya silkeliyor onu, o da yolda otostopçuyla karşılaşıyor, alakasızca rehberini Tom Riddle'ın günlüğü sanıp korkudan ayın karanlık yüzüne kaçıyor da şansına orada da ışınlı kılıçlı bir savaşa denk geliyor, o da Kraken bozması Abbot ve Costello'nun spiral diline sığınmayı seçiyor ve her şey baştan başlıyor, kelebekler kapatıyor kızın kulaklarını ve ortamda bir ses yankılanıyor zaten hiç yokmuşsun diye.
İsim kardeşi için: Algıların Uçurumlarından Yağan Meteorlar
Hep söylese de hep dinlesek.
Çok değişik üslup..
YanıtlaSilPek rastlanmaz :)
Kaybolan değerlere naralar atsakta, mağralardan çıkmaz deliler. Delilleri dökmedikçe önlerine, inanmazlar akıllı olduklarına.
YanıtlaSilAcemidemirci: Teşekkürler efenimmm.
YanıtlaSilRuhsuz Atmaca: Şiirsellik buraya da sıçramış demek, aslında bazen de delirmek yapılacak en akıllıca iş olabilir.