Belirli bir akımın akınına uğrayarak aklını kaybedecek bir kalemi olmayan yazarların varlığına ruhunu bağışlayası geliyor bazen klavye uçlarında dolanan parmakların. Egomanya'da bulutların tepesinde dolaşan iki yanak, bir popoya selam olsun buradan, kendime. Bu aralar biraz kilo aldılar sanırım, evrenin dayatmış olduğu "diyeti dövelim delicesine" akımı yüzünden olsa gerek...
Sanatı sanat için mi, halk için mi, kendim için mi, yoksa tamamen sanatı yıkmak için mi yapacağıma daha karar veremedim. Kelimelerin akış hızında devrilen debilerin benim yerime buna karar vereceğini düşünüyorum aslında. Üşüyorum, sözcüklerimi astığımda. Kolumda tebeşir, parmaklarımda sessizlik. Tanrım, bu uzaktan yayılan ses yoksa Duffy'nin Amy ile düetine üleştirilmiş bir sıfat hali midir? HAYIR. Bu aralar fazla maniğim, depresifim. Ama ne depresifim, ne de deliyim. Ne dediğimi bir tek ben bilmeliyim, tamam kabul birazcık da deliyim. Ne yapsa yeri, takla atsa akrobasi hareketiyim. Biraz peri biraz tozu yutmuş fırfırlı beziyim. Fırfırdan da nefret ederim, bilmem ki nedir bu hayatın ederi? Ebedi bir sessizliğe gömülse insanın bedeni, geriye kalır yine de yaptıkları hem de en beteri. Bir bedevi gibi sürünse çöllerin kumları arasında, taneleri suya dönüştürüp kulaç atacak insanlara ihtiyaç vardır aslında. Hayalgücü bir kaldıraç olsaydı eğer, dünyayı sallardı, alıp onu Mars ile saklambaç oynardı. Hayaller bir kaba sığmayı başarabilseydi eğer o kap patlardı ve etrafa saçılıp insanların içine mutluluğu saklardı. Hayat da en az biz insanlar kadar sakardı kuşkusuz, kafasına hep feleğin çemberini sokardı. Güneş her gece solup tekrardan güne başlardı, insan gibi, duygular gibi, ben gibi, sen gibi, biz olamasak da en yakın şeklini alabildiğimiz bu budalalık hali gibi, ne bileyim bilinmezliğin içinde kendini bilebilen bir forma bürünebildiği gibi ya da şu an cümlenin başını unuttuğum için sonucu en sevdiğim yere bağlayabileceğim bu cümle gibi, sonu olmayan bir kumsalın içinde kendi çölünü yaratmak gibi, bir sonucu olmadan ilerleyen sözcüklerin dizilimine bir melodi sıkıştırıldığı gibi, ciğere ulaştıktan sonra ona "mundar" demeyi kesen bir kedi gibi belki de ya da ciğerlerde seken dumanın oksijen ile çarpıştığında gözlere düşen mutluluğu gibi, bir parça ben gibi, delilik halini alan bu karmaşanın içindeki akıllıyı taşlamaya çalışan aklı başındakiler gibi, dudaklara iliştirilen o tatsız mimiklerin gerçekleri yansıtmadığı gibi, budalalaştırdığımız benliklerimize sokamadığımız çomakları hayatın kıçımıza sokması gibi ya da artık kendimi durdurmam gerektiği gibi, gibilerden sıkılıp kendini infilak eden bu klavye gibi, müziğin eşsiz tınısına koşan deve kuşu yumurtası gibi, sahi onlardan kaldı mı ki? Ama durun bir yere bağlayayım bari, dimi? Öhöm.
Zaman zarlarını attı; ama yere ne zaman düşeceklerini hesap edemediği için o da bu kumarın içinde kendini bir piyon konumuna sokup beklemeye başladı göreceli görelliliği. Aç bakalım kartları, görelim elliliği. Bende bir as iki de subay var. - Bir yere bağlayacağıma inanmadınız herhalde, ilahiler, ilahi komediler, güldürükçü mizahçı kişilikler, "Ne diyorum ben?"li cümle bütününe daha da girmeden hoşçakal demeye girişmeler. Tam bir blöf canavarıyım. Bileklerimde örfler. HI? Oğmondüğ, ne güzel giderdi şimdi fondü.
Buraya kadar okuyanlarınız varsa, öpücüklerin arasına iliştirilmiş tebessümlerden bir pasta zihninize akıp üflesin mumları ve aşağıdaki şarkıyı armağan etsin kirpiklerinize.-
Eskimeyen eskilerden.
hahhahahahahah doğaçlama saçmalamak bu işte! tebessümle okudum zevzekliğini ahhahaha bir daha güleceğim hahahahah
YanıtlaSil+ tüm ciddiyetimle:
bazı yerler düşündürdü de! ince olmuş
Ben de eşlik edeyim o halde ahahahahaaadgh, tebessüm yerine ulaşabilmişse en güzeli.
YanıtlaSilTeşekkürler, ayrıntıları fark edebilenler için. Sevindirdin yorumunla.
Ayrıca, çok ilginç, sanırım sen bu yorumu atarken ben de senin yazına yorum atıyordum. Klavye klavyeye karşıymış demek...
sanat sanat için.. halk için.. eh biraz da kendin için :)) derin tartışma konuları. ayrı bir yazı konusu beyza. senin yazına da uğramış :) Christina Aguilera iyiymiş bu arada :)
YanıtlaSilAhh bu kelimeleerr..
YanıtlaSilbazı anlamlara gelmiyor..
Serdar Durdu: "Aslında, sanat dediğimiz şey nedir?" diye felsefileştirilip daha da karmaşık hale getirilebilecek bir yazı konusu hatta. ahahaha.
YanıtlaSilAynen, iyi iyi.
safransarı: Ah bu kelimeler, ne hokkabaz şeyler, dimi?
haha kesinlikle daha derinleştirilebilir de blogu takip edenler nasıl karşılar orası muamma tabi böyle bir yazıyı :)
SilÜzerime taramalı tüfekten kurşun yağdırabilirler bir ihtimal... ahahaha.
Sildenemeden bilemeyiz tabi :))
Silahahah bilemeyiz de, hafiften tahmin edebiliriz tabi.
SilBöyle yazdığın gibi de konuşuyormusun sen?
YanıtlaSilKelimelerle zeka oyunu yapıyorsun resmen :D
ahahaha bilmem, bu kadar uzun cümleli değil tabi...
YanıtlaSilTeşekkürler!
wordpower.
YanıtlaSil:)
Yeah!
YanıtlaSilMübalağa değil ama "Sanatı sanat için mi, halk için mi, kendim için mi, yoksa tamamen sanatı yıkmak için mi yapacağıma daha karar veremedim." bu potansiyeli görüyorum sen de naçizane bir saçmacı olarak.
YanıtlaSilKafamızda canlandırdığın pastaları kestiğin kutlamaların olacak , sanatın şerefine deyip deyip yudumladığın Erol Taş edasıyla.
Tebessüme boğsa da giriş ince ayarla dolu olmuş. Üçüncü paragrafta " ee kimsin sen o zaman?" diyesim geldi, bezi tozu derken hapşura hapşura.
Sşovmastgooooğğğğğnnn !
Saygıyla,
Saçmacı bir sanatçıyık, Allah'ın adamıyık!
YanıtlaSilahahaha kötü karakter yaptın beniii.
3. paragrafa ben de yetişemedim, o uçtu gitti yani.
Selamlar Freddie.
Demem o ki, kararı verdiğinde sanatı alt üst edebilecek bir kafada olursun diye düşünüyor ve temenni ediyorum .
YanıtlaSilErol Taş iyidir.Seviniz.
3'te bir ivme artışı var,sonuna nefes yetmiyor inceden inceden.
Bakalım, göriciiz.
YanıtlaSilİyidir canım; ama küçüklükten kalma bir imajı oldu işte..
Orada klavye kafayı yemiş. ahahaha.