14 Nisan 2012 Cumartesi

Filinta Gibi İhtiyar

     Gayr-i ihtiyari bir şekilde ihtiyarlamıştı bizim ak saçlı ve hafif de sakallı nine. 80'lerine yürüyen merdiven dayadığı halde selülit ve kırışık dolu bedenine yılda 2 defa uğrardı ölüm korkusu, o da ayıp olmasın diye. Filinta gibi bir ihtiyardı, ruhu bir türlü kabullenememişti yaşlanmayı. " Nazar boncuklarını namahrem yerlerine monte edelim de ona bakan kem gözler pörtleyip aksın ayaklarının önüne. " derdim hep. O da aktı gitti sonra ellerimde, bir parça gözlerimde.


     Kimi zaman tatlı olurdu sözcükleri kimisinin dudaklarında, bazense iki parmak olup kavrardı kulaklarından. Bunama korkuyordu onun yanına yanaşmaya, hatundan sağlık fışkırıyordu resmen. Bir testiye akıtıp yudumlasak mıydık ucundan az biraz?


     Perihan ismi yapıştırılmıştı ona, annesinin rahminden daha dışarı fırlamadan çok önce. Sihirli Annem ile alakası olmasa da melek gibi bir kadındı. Hasta birisini gördü mü kocakarı duyguları kabarır, hemen kazanında kaynattığı bitkilerin içine kattığı hafif haşhaşlı iksirini zorla tutuştururdu hastanın parmaklarına. " Şifacı Hatun " derlerdi bir ara ona. Tıp okumadan doktor kesilirdi başımıza kırışık şapşal. Elleri titrese de biraz, filintaydı o. En deli-kadınından.


     Bundan 2 yıl önceydi, hiç unutmam. Arada bir yoklar gider ürpertisi, kalbime bütün organlarımı doluşturur sanki. Öyle bir ağırlık, öyle bir hüzün örseler ki vücudu, alaşağı eder beynimi, duygu dopingi atar üzerime, içine sıçar o haftanın, içime sıçar o haftalık.


     Nisan ayını kemiren Mart'ın hafif esintili güzel bir günüydü. İhtiyarın canı sıkılmış ben de onu dışarı çıkartıcakmıştım. Çınaraltı'na gittik, denizi en temizinden çeksin diye içine hanfendi. Tatlı olduğu kadar huysuz bir cadalozdu bir de. Beğenmezdi hiçbir şey.


     Hayata çok bağlıydı ya ama. Allah sopasını çok erken indirmişti onun suratına. Son sigarasını yudumlamıştı yanımda, son çayını içmişti kana kana, son tebessümünü etmişti tatlı tatlı, son nefesini... O gün son kez duymuştum ılık sıcak çikolata kıvamındaki sesini. " İçme bu kadar. " diye gülerek kızmıştı bana. Sonra o da yakmıştı; en keyiflisinden, en " sağlığına " sından.


     Delidolu bir kadındı. Beni büyüten kadın. İçimdeki bir parçayı ona rezerve etmişimdir hep. Gelip kurulur o da keyifle. Araba yaklaştığında ona, o çaresizliği suratında gördüm ya. Koşup kurtaramadım ya. Hiçbir şey yapamadan film izler gibi izledim ya. Elimden hiçbir şey gelmedi ya. Allah kahretsin! Yine de gülümsedi o bana, " Artık zamanıydı. " dermişçesine. Ama değildi. Her ölüm erkendir, sana doyamadan taktın kanatlarını da uçtun be göklere. 


     Orospu çocuğu ben şoku atlatana kadar tüymüştü bile. Ben de usulca içimi kustum orada resmen. Bir göl oluşturdum sokağın ortasına. Kaybettim kendimi filintanın içinden çekilen hayatın karşısında. Hastaneye yetişene kadar Azrail almıştı filintamı benden. Kollarımın arasındaydı hatun bir saniye önce. Sonrasında, gitti. Bir hafifledim. Çığlık çığlığa çöreklendim üzerine. Kaybettim kendimi.


     Destursuz bir gidişti, zamansız bir felaket. Benim felaketimdi. Benim yalnızlığım. Feleğin çemberinin çapsızlığının gözlerimde sonlanışı. İhtiyarın gözlerindeki o son bakışı, ben bir daha unutamadım.






Deli kızım uyan! UYAN!

Ben denemede daha iyiyim yiaaa.

Bu şarkıda da fena bir Allah yok tasviri var yahu. " Karlı dağların ardında biri yaşarmış..." kısmından sonrasını dikkatle dinleyin, anlarsınız. Olsun, severim Ferah'ı. Ölen ablasına ithaf ayağına... Fakat, yine de yazıyla uyumlu bir şarkı. Sesine kurban.


NOT: Video da uyarlama klip. Sigara, Bugün bir de Mayın Tarlası karman çorbanlanışı imiş.

6 yorum:

  1. yani bunda gerçek payı var di mi.

    YanıtlaSil
  2. Senin hissettiğin ölçüde gerçek diyelim.
    Fakat kalemimden kurgu olup aktı blog sayfasına.

    YanıtlaSil
  3. uuuv!

    şarkı da fena yaa. hele yazının sonunda. severim de bu şarkıyı çok..

    YanıtlaSil
  4. Yeaaa!
    Şebnem'in hangi şarkısı fena değil ki? ehehe. Ben de severim yahu çokça.

    YanıtlaSil