Bir duble hayalin önüne meze olan gözyaşlarıyla beraber seyre dalınan manzaranın keyfine yardımcı oyuncu olarak katılarak dumanlarıyla eşlik eden bir dal sigara kadar hatrı yok bazısının. Bir kadehi dolduran üzümlerin ezilmiş gururunu toparlayacak kadar onuru kalmamış dudaklarının, sözcüklerini kaybetmiş cümleleri ağrısız. Ve tek bir kelime dişlerinin arasından dışarıya çıkabilmek için bağırmış. Konuşacak hali kalmamış yalansız ve ilk kelimesi de aynı teranenin içinde yuvarlanan bir toplu iğne başı kadar önemsiz bir hale gelmiş, bakınca yaşamına aslında o piç kurusu hayatta hep yedek oyuncudan sayılmış. O zaman azıcık dürüstlük dilenerek huzuru sayıklasın. Bu hikayedeki en büyük sanık, aslında ayık kafası.
Zamanı ellerinde büyüten bir saatin hakkını helal etmesini istemek gibi bazen hayatın dillere destan hikayesindeki dilleri yakacak kişilerin dirayeti. Daha da derin, belki çoğu kişilerce sözcüklerin anlamlarına erişemeyeceği bir ülkedeki prenses halidir, ya da öldükten sonra değeri anlaşılacak bir sanatçının yazgısı kuluçlanmıştır kaderine ve içinde bulunduğu yerse, hiçliğin müzikal sahnesi. Neye inanıyorsanız o kişi onu affetsin; çünkü artık gittikçe uzaklara doğru ilerlerken el salladığı zahiri karakterlere ahiri bir tavırla takvimin kırılmış umutlarında zamanın sorumsuz bakışlarında ettiği vedanın hüznünü yüreğine serpip gitmesiyle tekrardan başa saran bütün hikayeye dönüp baktığında, bulamıyordu tek bir pişmanlık zerresi.
İstediği kadar var desin, bazen sözcüklerle yokluğu giderilemeyecek şeylerle karşılaşacak hayatın seremonisinde. Görmek istemeyeceği, duymaya dayanamayacağı bir oyuna bileti kendi elleriyle alacak, kaybolacak bu hayatın aptal parodisinde. Ne gülerken zevkini çıkaracak hayatın ne de ağlarken hüznünü çekecek içine, zaman her tik atışında bir parça daha koparacak ondan ve imzasını bırakacak bedeninde. Bir biçim ver, her şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu ya da gereksiz bir şaka yaptığını, tek bir parmak şıklatmasıyla her şeyin eski haline döneceğini göster! Çünkü zaman ilerlerken ardında hiçbir şey yapmadan beklemek, ciğerini avuçlamış bir kediden ona mundar demesini düşünmek kadar olanak dışı, idam sehpasındaki birine büyüyünce ne olmak istediğini sormak kadar mantıksız ya da güneşe karşı şemsiye açmaya çalışan bir karınca gibi acizce.
Bazen anlaşılmamak için nöbet tutar kelimeler klavyenin tuşlarında, hissedilerek akıp gider parmak uçlarında, içten bir melodi olup dans eder avuçlarında. Ve yazan kişiye hizmet eder sadece, çünkü bilir ki o hiçbir zaman bırakmayacaktır onları bir cami avlusunda. Hapşurduğunda "Çok yaşa." demekten aciz insanlar olduğunca, ben de olduğumda, sen de doğduğunda, klişelerle boğulduğunda, bunu anladığında, hayat aslında o kadar boyanmış olmuyor gözkapaklarında. Ama gerçeklik olgusu, sanıldığı kadar Polyanna'nın kaleminden yazılmıyor hayatın sayfalarına. Aslında her şey temelde, bir dal sigara ve bolca kahkahada.
Sadece Bir Tık ile Devamı Ekranınızda Tatatam! »
Zamanı ellerinde büyüten bir saatin hakkını helal etmesini istemek gibi bazen hayatın dillere destan hikayesindeki dilleri yakacak kişilerin dirayeti. Daha da derin, belki çoğu kişilerce sözcüklerin anlamlarına erişemeyeceği bir ülkedeki prenses halidir, ya da öldükten sonra değeri anlaşılacak bir sanatçının yazgısı kuluçlanmıştır kaderine ve içinde bulunduğu yerse, hiçliğin müzikal sahnesi. Neye inanıyorsanız o kişi onu affetsin; çünkü artık gittikçe uzaklara doğru ilerlerken el salladığı zahiri karakterlere ahiri bir tavırla takvimin kırılmış umutlarında zamanın sorumsuz bakışlarında ettiği vedanın hüznünü yüreğine serpip gitmesiyle tekrardan başa saran bütün hikayeye dönüp baktığında, bulamıyordu tek bir pişmanlık zerresi.
İstediği kadar var desin, bazen sözcüklerle yokluğu giderilemeyecek şeylerle karşılaşacak hayatın seremonisinde. Görmek istemeyeceği, duymaya dayanamayacağı bir oyuna bileti kendi elleriyle alacak, kaybolacak bu hayatın aptal parodisinde. Ne gülerken zevkini çıkaracak hayatın ne de ağlarken hüznünü çekecek içine, zaman her tik atışında bir parça daha koparacak ondan ve imzasını bırakacak bedeninde. Bir biçim ver, her şeyin bir rüyadan ibaret olduğunu ya da gereksiz bir şaka yaptığını, tek bir parmak şıklatmasıyla her şeyin eski haline döneceğini göster! Çünkü zaman ilerlerken ardında hiçbir şey yapmadan beklemek, ciğerini avuçlamış bir kediden ona mundar demesini düşünmek kadar olanak dışı, idam sehpasındaki birine büyüyünce ne olmak istediğini sormak kadar mantıksız ya da güneşe karşı şemsiye açmaya çalışan bir karınca gibi acizce.
Bazen anlaşılmamak için nöbet tutar kelimeler klavyenin tuşlarında, hissedilerek akıp gider parmak uçlarında, içten bir melodi olup dans eder avuçlarında. Ve yazan kişiye hizmet eder sadece, çünkü bilir ki o hiçbir zaman bırakmayacaktır onları bir cami avlusunda. Hapşurduğunda "Çok yaşa." demekten aciz insanlar olduğunca, ben de olduğumda, sen de doğduğunda, klişelerle boğulduğunda, bunu anladığında, hayat aslında o kadar boyanmış olmuyor gözkapaklarında. Ama gerçeklik olgusu, sanıldığı kadar Polyanna'nın kaleminden yazılmıyor hayatın sayfalarına. Aslında her şey temelde, bir dal sigara ve bolca kahkahada.
Friends'ten bir sahne. Bir kahve.
Bir melodi, bir sahne.