Hava güzelleştikçe benim kafam da güzelleşti. Şöyle bir huzur kapladı içimi. Yağan yağmurla beraber aktı gitti içimdeki hüzün, geldi yerine cancağızım tebessüm. - Ben aslında Nazimiye Hikmet'im, bu kafiyelerin kaynağını açıklıyorum. İçimdeki ozan-iye fışkırıyor klavyeden işte arada, idareten dayanacaksın ehehe. - Güneş sonunda sözümü dinledi, 1 günlüğüne olsa da bıraktı bizi. Sanırım Güney Yarımküre'ye bir umut olmaya gitti. Canım benim. Giderken yerine yağmuru bıraktı, aslında çok vefakar çıktı bu Güneş.
Parmak uçlarımda dans ederken yağmur damlaları içimde bir taraflarımı yırtarcasına haykırıyordum, çocuklar gibiydim, adeta ağlıyordum ve dedim ki: " Hobarey, nolareey. Yihaa, yuhaa, ohaa. " Hatta kış gelmiş triplerine girdim, bir Cappucino yaptım kendime. Tripkar tripkar oturuyorum klavyenin karşısında. Fakat beynime akın etti şimdi şu soru: " Yahu bu tapılası hava, gelecek hayvansal sıcakların bir habercisi olmasın? Neden olmasın? Olur olur. Olmaz dimi ya? Bilmem ki. " Böyle tezatlarla boğuşuyorum işte, güreş falan yapabilseydim ona da kalkışırdık. Biz şimdilik laf dalaşına girdik, ağzını burnunu dağıtıp geleceğim bu tezatların. Nerde benim kelime sopam?
İşin aslı, ben yağmuru çok seviyorum. Bazı insanlar sevmez, ölesiye kaçar yağmurdan. Fakat ben saçımın içine, biraz da üstüne ne kadar sıçacağını bilsem de... Yine gördüğüm zaman çıkarım karşısına, dolaşırım elinden tutup. Öyle belki çocukluk. Belki heyecan. Belki bağımlılık bir nevi. Bilmem ki? Bazıları sevmez yağmuru, maskeleri akıp gidecek diye suratlarından. Ama ben inatla yağmur sevdalısı olmaktan vazgeçmiyorum! Vazgeçmem! Vazgeçebilemem!
laf ebesi seniiii.
YanıtlaSil:))))))
ehehehe :)
YanıtlaSil