6 Mart 2012 Salı

Hoş Bir Tarafı Kaldıysa

     Bazen delirecek gibi oluyorum, öfkelendiğimde bildiğin kaybediyorum kendimi. Aynı bedenin içinde farklı biri oluyorum resmen, cismen benim belki ama ruhen bambaşka bir pissikopat. Bir ateş basıyor suratımı, belki birazcık da kızarıyor yüzüm, eğer çok sinirliysem birkaç damla gözyaşı akıyor yanaklarımdan, dudaklarımda bir zehir tadı. Çabuk parlıyormuşum da zaten, öyle diyorlar.


     Ama çabuk sakinleşiyorum. Zaten kin falan da tutamam ben. Nefret edemiyorum kimseden; o raddeye gelmeden dizginleyebiliyorum kendimi. Düşman gözüyle bakmıyorum kimseye, sevmediklerim var elbette ama karakter"cik" halini alıyor onlar gözümde sadece. Olgunlaştım belki artık, değilim eskisi gibi.


     Biriyle tanıştığımda yüksek puanlarla başlar hayatıma, o puanı sabitlemek onun elinde olur ya da indirmek 20-30'lara. Kötü böylesi aslında, biliyorum. Hayal kırıklığıyla bezeniyor kalbim sonra, elem motifleriyle gizleniyor yüreğimin kuytu kenarlarına, cam kırıkları şeklinde, ama acısı daha derinden gibi. Benim de " dark passenger " ım bu olsa gerek.


     Bazen dayanamayacağımı hissediyorum, sanırım deliriyorum o sıralarda. Ben artık Beyza değil de farklı bir varlık oluyorum. Hissediyorum ya! Yok oluyor benliğim parça parça, bir şeyler ruhumu vakumluyor ve ben bir şey yapamadan duruyorum karşısında. Allah kahretsin, kollarım bağlı öylece duruyorum. Deli gömleğine bağlanıyor belki de o esnada. Daha da çok sinirleniyorum sonra, öfke nöbetlerim alıyor başını gidiyor uzaklara.


     " Yeter! " diye bağırasım geliyor. Ama susuyorum sonra, ses tellerime yazık. Sakin durmaya çalıştığımda kalbimde bir ağrı hissediyorum, sonra geçiyor ama, beni de geçiriyor kapıdan dışarı. Git diyor, sen sen değilsin. Bir Snickers getiriyor, assolist triplerinden çıkıyorum. Geliyorum kendime ya da o geldiğimi ben sanıyorum.


     En acısı da beni en çok tanıması gereken kişilerin tanıyamamış olduğunu tokat şeklinde hissetmem suratımda. Osmanlı tokatı gibi sert değil belki ama acısı daha bir taze, etkisi yanaklarımda değil içimde bir yerlerde yangın şeklinde. İçim ürperiyor sonra, ateş basıyor suratımı. " Sakin. " diyorum kendi kendime, " Sakin! "


     Bir perde varmış gözümde aslında, çok sonradan fark ediyorum ben de. Katarakt gibi bir şey de, bu ruhumun gözlerine sarılı. Kör ebe oynuyormuşum bunca zaman da hep ebe seçiliyormuşum hayatın mızıkçı oyunlarında. " Bazen bilmemek daha iyi... " diyorum sonra, " ...aptal gibi yaşamak daha güzel. " Ve sargıyı atıyorum yere, bırakıyorum her şeyi, zaten hiçbiri benim de değilmiş ki. Nereye gittiğimi bilmiyorum, yürüyorum sadece. Küfür ediyorum. Lanet okuyorum. Belki biraz da ağlıyorum. Yudumlanıyorum şerefinize, ellerim titriyor belki de. " Hoşçakal. " diyorum yine de. " Hoş bir tarafı kaldıysa tabi. "



Bu zamanın betimsel haliyse cidden, o zaman ben şu görünmeyen köşenin görünmeyen semtinde görünmeyen bir yerde oluyorum. Ben görünmezim lan, bedenen buralarda olsam da ruhen başka yerlerde. Görünür olsam da ben görmüyorum aynada beni. " Beni beni, Bihter'ini. "

4 yorum:

  1. Beni mi anlatmak istedin? Yazının konusu ben miydim? Eline sağlık, güzel anlatmışsın beni, aferim :) hehe :)

    beni beni bihterini :))

    YanıtlaSil
  2. Orada " ben " derken aslında metafor yaptım evet, oraya Kuulumsular getirdin mi tam olur. ehehe.

    O zaman " Behlül kaçar. "

    YanıtlaSil
  3. hışşşt bi sakin ol beee.
    :)))

    YanıtlaSil